BURSA (A.A) - AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış,
kimilerinin çözüm sürecinden rahatsız olabileceğini, kimi ülkelerin Türkiyenin
zenginleşmesinden, kalkınmasından tedirgin olabileceğini, hatta terörün sağladığı
kargaşadan rant elde eden nefret tüccarlarının barışın ülkede egemen olmasına
karşı çıkabileceğini ifade ederek, İşte bu yüzden huzur, barış isteyenlerin,
kardeşliğe inananların en az o direnç gösterenler kadar inançlı, kararlı ve cesur
olması gerektiği bir süreci yaşıyoruz dedi.
Bağış, Balkan Rumeli Sanayicileri ve İşadamları Derneğince (BALKANSİAD)
Çelik Palas Otelinde düzenlenen 5. Sinerji Toplantısında yaptığı konuşmada,
Balkanlardan Türkiyeye gelen her bir kardeşimizin, bu ülkenin bugün dünyanın
16. büyük ekonomik gücü olmasına büyük katkılar verdiğini söyledi.
Türkiyenin ve Bursanın son yıllarda büyük bir gelişme gösterdiğine dikkati
çeken Bağış, AB üyesi ülkelerde Bulgaristanın başkenti Sofyada bir süre önce,
resmi temaslar yaptıktan sonra, karayolu ile Kırcaaliye geçtiğini, oradan da
Kapıkule, Edirne ve İstanbula gittiğini hatırlattı.
Bağış, Türkiyenin yaşadığı değişime işaret ederek, O yolculuğun sonunda
şunu anladım; AB standartlarını biz aslında çoktan yakalamışız. Bugün eğer
Bulgaristan AB üyesi ise biz Bulgaristandan 30 yıl ilerideyiz diye konuştu.
Türkiyenin içinden geçtiği hassas ama son derece elzem çözüm sürecinde
Bursanın, aslında çok net bir yol haritası sunduğunu dile getiren Bağış,
ekonomik gelişmişlik düzeyiyle Bursanın, birlikte çalışınca, ter dökünce,
azmedince nelerin başarılabileceğini, Türkiyeye ve dünyaya çok net bir şekilde
gösterdiğini vurguladı.
-AB süreci olmasaydı bu ülkede hala...-
Bağış, bugünlerde kendisine en çok sorulan sorunun Ekonomik kriz yaşayan
ABye neden hala girmek istiyoruz- olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
Çok şükür 10 yıldır Türkiye, etrafında savaşlar gerçekleşirken, Avrupada
son yüzyılın en büyük ekonomik krizi gerçekleşirken, her geçen gün büyüyor,
zenginleşiyor, demokrasisi de güçleniyor, bir yandan da şeffaflaşıyor, tabularını
geride bırakıyor. Eğer AB sadece bir ekonomik birlik olsaydı, belki de ekonomik
kriz bizim üyelikle ilgili perspektifimizi değiştirmemize sebep olabilirdi ama AB
aslında insanlık tarihinin en kapsamlı barış projesidir. Asırlarca, birbirleriyle
savaşmış olan Avrupa ülkeleri AB sayesinde kıtada kalıcı barışı sağlamışlardır.
Ben bazen Fransız muadillerime takılıyorum; İngilizlerle birlikte yaşamayı
kabullendiniz de bize mi sorun yaratıyorsunuz- Tarihte bizimle olan hangi
savaşınız İngilizlerle olduğu kadar kanlı olmuştu, uzun sürmüştü, can almıştı,
gözyaşına sebep olmuştu. AB gerçekten bir barış projesi, ekonomik, siyasi bir
proje olmaktan daha önemli bir özelliği var. Ama insanlık tarihinin en kapsamlı
projesi olmasına rağmen hala kıtasal bir barış projesi.
Türkiyenin üyeliği AByi kıtasal bir proje olmaktan küresel bir proje
olmaya taşıyacak özelliği taşıdığını ifade eden Bağış, şöyle devam etti:
Bakın bugün Mısırda, Tunusta, Libyada hayatını riske atarak, daha fazla
demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, serbest pazar ekonomisi, sendikal
haklar, daha iyi okullar, hastaneler, yollar, havaalanları, barajlar, yollar için
kendi hayatını riske atan milyonlarca insan var. Kimilerinin Arap Baharı,
kimilerinin Büyük uyanış dediği çok farklı bir süreç yaşanıyor. Peki bu süreci
tetikleyen sebeplerden bir tanesinin Türkiyenin son 10 yılda elde ettiği
başarılar olduğunun farkında mıyız- Çünkü, sıradan bir Mısırlı ya da Tunuslu
Türkiyeye baktığı zaman bu Türkler bizimle aynı değerleri paylaşıyor, aynı
kültüre sahip, aynı coğrafyada yaşıyoruz ama Türkiyede bizde olmayan şeyler var.
İktidar olduğu gibi muhalefet, sendika, serbest pazar ekonomisi var, bizde niye
olmasın- Orada kendi değerlerinden, inançlarından taviz vermeyen liderler 10
yılda vatandaşlarının ortalama gelirini 3 katı artırabiliyor, bizimkiler niye
bunu başaramıyor- sorusunu sormaya başladılar. Peki bu kadar ortak noktamıza
rağmen onlardan bu kadar ileride olmamızın en önemli sebebi nedir diye
düşünüyorsak, o zaman da AB sürecimizin bizim için de ne kadar önemli olduğunu
algılarız. O kadar çok benzer noktalarımıza rağmen o ülkelerden çok farklı bir
seviyede olmamızın en önemli sebebi, en önemli yumuşak gücümüz olan
demokrasimizdir ve bu demokrasiyi her geçen gün güçlendiren AB sürecimizdir.
AB süreci olmasaydı bu ülkede hala Devlet Güvenlik Mahkemeleri olurdu. Hala
insanlar etnik kökenini dile getirmeye korkardı. Hala bu ülkede TRT gibi YÖK gibi
kurumların yönetiminde TSK mensuplarının olma şartı devam ediyor olurdu. Hala
Türkiyede devletin emrindeki millet zihniyeti geçerli olurdu. Ama o tabuları
kırdık. Bugün Türkiye çok farklı bir noktaya kavuştu.
Bağış, bakanlık görevine geldiği gün Başbakan Erdoğanın kendisine
Balkanlardaki bütün ülkelerin AB sürecini de en az bizim sürecimiz kadar
önemseyeceksiniz talimatını verdiğini hatırlatarak, Türkiye için Arnavutlukun,
Bosna Hersekin, Makedonyanın, Kosovanın, Sırbistanın AB süreci de en az
bizimki kadar önemli olduğunu, kalıcı barışın buna ihtiyacı bulunduğunu
vurguladı.
-Çözüm süreci-
AB sürecinin aynı zamanda Türkiyenin farklı kesimlerinin birbirini
anlamasına da vesile olduğunu anlatan Bağış, bu süreçte Türkiyenin farklı bir
kültürü de yakaladığına dikkati çekti.
Bağış, şöyle konuştu:
İşte bugün içinden geçtiğimiz çözüm süreci de bu yüzden çok çok önemli ve
şunu hepimiz gördük; savaşın, çatışmanın kazananı olmaz ama barışta herkes
kazanır. İşte Türkiyenin şu an içinden geçtiği barış, çözüm süreci, bu yüzden
çok önemli. Kimileri Türkiyenin içindeki bu ortamdan rahatsız olabilir, kimi
ülkeler Türkiyenin zenginleşmesinden, kalkınmasından tedirgin olabilir. Hatta
terörün sağladığı kargaşadan rant elde eden, insan, uyuşturucu kaçakçılığını çok
daha kolay bir şekilde gerçekleştiren o nefret tüccarları da barışın bu ülkede
egemen olmasına karşı çıkabilirler. İşte bu yüzden huzur, barış isteyenlerin,
kardeşliğe inananların en az o direnç gösterenler kadar inançlı, kararlı ve cesur
olması gerektiği bir süreci yaşıyoruz. Bu ülkede birtakım dirençlerin olacağına,
dışarıdan da bu sürece birtakım dirençler olacağını gördük, Paristeki
cinayetlerde de gördük. En son kritik bazı görüşmelerin, yalan yanlış
tutanaklarla çarptırılma çabalarını da gördük ama bizim hemize düşen bir ortak
görev var. Biz bu ülkenin barış destanını, bu ülkenin barış tutanaklarını
birlikte yazmak durumundayız. O süreci de aştıktan sonra bizi hiçbir güç
tutamaz...
-Başkanlık sistemi-
Bağış, Türkiyenin ortalama 1,5 yıl süren hükümetlerle idare edildiğini, her
koalisyon döneminde ülkenin geri gittiğini, güçlü iktidar dönemlerinde ise ileri
gittiğini hatırlatarak, istikrarın güvence altına alınması gerektiğini vurguladı.
Başkanlık sisteminde bahsettiklerinde, kimilerinin bunu Başbakan için
istiyorlarmış gibi bir intiba yaratmaya çalıştığını dile getirerek, şöyle
konuştu:
Halbuki bizim genel başkanımız zaten cumhuriyet tarihinin en sevilen,
popüler, başarılı başbakanlarından bir tanesi. Onun öyle bir şeye ihtiyacı yok.
Ama bizden sonraki Türkiye için istikrarın güvence altına alınması lazım. Bunu en
iyi sizlerin, işadamlarının, sanayicilerimizin anlayacağına inandığım için bu
konuyu sizlerle paylaşıyorum. Gerçek Başkanlık sistemi diktayı değil, gerçek
demokrasiyi güvence altına almak için en önemli sigorta poliçesidir. Bakın ABDde
yasama, yürütme ve yargı arasındaki, erkler arasındaki yetki devri, denetleme
mekanizmaları o kadar açık ve nettir ki geçen yıl Başkan Obama Baküye çok
istemesine rağmen bir büyükelçiyi atayamadı. Tek bir senatör veto ettiği için o
büyükelçiyi çekmek zorunda kaldı. Bu mudur dikta, bu mudur baskı- Ama ülkede
bilen bilmeyen herkes maalesef konuları çarptırıyor. Bu ülkede bizim daha da
kalkınmamız için istikrarı güvence altına alacak, koalisyon ihtimallerini ortadan
kaldıracak, çalışanı ödüllendiren, çalışmayanı milletin vicdanında yargılanıp
müebbet muhalefete mahkum olanları da uyarabilecek bir sisteme gerçekten
ihtiyacımız var.
Muhabir: Haluk Yüksel
Yayıncı: Tarkan Demir