Sema
Kaplan -
Dicle Üniversitesi (D.Ü)
Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Fazıl Hüsnü
Erdem, hazırlanacak olan yeni anayasanın herkesin anayasası olabilmesi için hiç kimseye, hiç bir gruba, zümreye,
yaşam tarzı ve zihniyete atıfta bulunmaması gerektiğini bildirdi.
Prof. Dr. Erdem,
TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in anayasa çalışmalarına ilişkin olarak anayasa profesörlerine gönderilen davet mektubunu, yeni anayasanın yapım sürecini daha demokratik, daha katılımcı kılmaya yönelik bir çaba ve iradenin ürünü olması dolayısıyla olumlu bulduğunu söyledi.
2007 yılında AK Parti'nin girişimi ile oluşturulan bir
komisyon kapsamında benzer bir çalışmada yer aldığını hatırlatan Prof. Dr. Erdem, hazırladıkları
taslak metni o dönemde AK Partili yetkililerle paylaştıklarını ancak daha sonra bu çalışmanın rafa kaldırıldığını belirtti.
Prof. Dr. Erdem, yeni anayasanın etnik bir referans içermemesi gerektiğini ifade ederek, aksi bir durumun anayasanın herkesin anayasası olmasını engelleyici nitelik taşıyacağını söyledi. Yeni anayasanın herkesin anayasası olabilmesi için ideolojik, etnik ve dinsel açılardan renksiz bir anayasa olması gerektiğine dikkati çeken Erdem, şöyle konuştu:
''Bu anayasanın herkesin anayasası olabilmesi için hiç kimseye, hiç bir gruba, zümreye, yaşam tarzı ve zihniyete atıfta bulunmaması gerekir. Demokrasinin daha kökleştirilmesi,
sivil iradenin ön plana çıkarılması, mevcut anayasada var olan askeri
vesayet kurumlarının
tasfiye edilmesi, bir
takım kültürel kimlik haklarının güvence altına alınması gerekiyor. Özellikle
Kürt sorununun çözümü bağlamında bu anayasa çok büyük önem taşıyor. Bu konuya ilişkin var olan
yasakların kaldırılması gerekiyor. Yani hem özgürlükler hukuku, hem hukuk devleti hem de
demokrasi alanında çağdaş norm ve standartlara uygun bir anayasanın yapılması gerekiyor.
Aslında mevcut anayasada çok köklü, radikal değişiklikler yapıldı. Mevcut anayasa çeşitli defalarda 16 kez değiştirildi. 1995, 2001, 2004 ve son 2010 değişikliği ile bu anayasa önemli ölçüde değişti. Mevcut anayasada hakim olan o devletçi, otoriter ruh belirli ölçüde törpülendi. Ama hala anayasada o anlayışın izleri mevcut. Mesela anayasanın başlangıç kısmına bakıldığında bu izleri çok rahat görebiliyoruz. Mevcut anayasanın ideolojisine baktığımızda, Kemalizmi, Atatürkçü düşünceyi resmi ideoloji olarak benimsemiş bir anayasa olduğunu görüyoruz.''
-''VATANDAŞLIK TANIMI YENİDEN DÜZENLENMELİ''-
Prof. Dr. Erdem, mevcut anayasada vatandaşlığın ''Türklük'' ile tanımlandığını, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğunun belirtildiğini hatırlatarak, bunun bölgede yaşaşan
Kürtlerin kabul edeceği bir formül olmadığını söyledi.
Vatandaşlığın tanımının herkesi kapsaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Erdem, ''Vatandaşlık tanımı yeniden düzenlenmeli. Bu kapsamda ya vatandaşlık tanımı hiç yapılmadan vatandaşlığın temel bir hak olduğu ifade edilerek kazanılma ve kaybedilme koşullarının kanunlar tarafından düzenleneceğine ilişkin bir ifadeye yer verilir. Ya da tanımlanacaksa
Türkiyeli ya da
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı gibi kapsayıcı ifadelerle tanımlanması gerekiyor ki Kürtler de kendilerini bu vatandaşlık tanımı içerisinde bulabilsin ve bu anayasayı sahiplenebilsinler. Bu son derece önemli bir husus'' dedi.
-''ANA DİLDE EĞİTİM YASAĞI KALDIRILMALI''-
Mevcut anayasada ana dilde eğitimin 42. maddenin son fıkrasında yasaklandığını, daha önceki anayasalarda ise böyle bir yasağın söz konusu olmadığını belirten Prof. Dr. Erdem, ne 1924, ne de 1961 anayasasında böyle bir yasağın bulunmadığına dikkati çekerek, şunları söyledi:
''Ana dilde eğitim önceki anayasalarda yasak değildi. Ana dilde eğitim yasağı kaldırılmalıdır. Doğru olan kültürel kimlik haklarının bir parçası olan ana dilin eğitim alanında da kullanılmasına olanak sağlayacak bir anayasal
düzenleme ile bunun anayasal güvenceye alınmasıdır. Bu konuda mutabakata varılamadığı taktirde en azından bu yasak kaldırılarak ilerleyen dönemlerde çatışmalar sona erdikten, ortam biraz daha soğuduktan sonra Kürt dilinin okullarda, eğitim alanında kullanımına ilişkin adımlar parlamento tarafından atılabilir. Önce bu seçmeli
ders olarak kabul edilebilir. İlerleyen yıllarda anaokulundan üniversiteye varıncaya kadar eğitimin her aşamada Kürtçe'nin öğrenilmesine imkan sağlayacak formülleri hayata geçirmek mümkün olabilir.
Vatandaşlık tanımı ve anadilde eğitim konularında Kürtlerin önemli bir kısmı mutabık. Mutabakatın zayıf olduğu konu ise BDP'nin seslendirdiği 'özerklik'. Bu konuda Kürtlerden yana talep olsa da, bu talep netleşmemiş ve henüz toplumsallaşmamış. Yani AK Parti'ye oy veren Kürtler var. BDP'ye oy veren Kürtler var. BDP'ye oy veren Kürtler içerisinde dahi bu
demokratik özerklik mevzusu netleşmiş değil. Bu konuya ilişkin yeni
Anayasa ile bu merkeziyetçi
sistem ya yavaş yavaş terk edilir, ya da ademi merkeziyetçiliğe doğru bir yönelimi mümkün kılacak bir anayasal düzenleme yapılabilir. Bu konuda da ilerleyen yıllarda giderek artan bir şekilde yerey yönetimleri güçlendirici adımlar atılabilir diye düşünüyorum.''
-''YENİ ANAYASA TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK BİR ŞANS''-
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Türkiye toplumunun bugüne kadar kendi irade ve inisiyatifi ile bir anayasa yapamadığını hatırlatarak, yeni anayasanın sadece bu yönü ile bile Türkiye açısından önemli bir fırsat olduğunu söyledi.
Kendi anayasasını hazırlamak için Türkiye'nin eline ilk kez böyle bir fırsat geçtiğine dikkati çeken Erdem, yeni anayasanın Türkiye için büyük bir şans olduğunu, bugüne kadar anayasaların hep yukarıdan aşağıya yöntemlerle Türkiye toplumuna dayatıldığını söyledi.
Erdem, ''İlk kez Türkiye toplumu eline geçen böyle bir fırsat ile kendi iradesi ve inisiyatifiyle kendisinin olacak bir Anayasa yapma fırsatını yakalamıştır. Bu fırsatı heba etmemek gerekiyor. Bu müzakere sürecinin sağlıklı yürütülmesi önemli. Herkesin ve herkesimin ön yargılardan kendisini arındırarak, 'herkesin Anayasasını nasıl yapabiliriz?' diye düşünmesi gerekiyor. Sadece kendisi ya da bağlı olduğu kurumsal kesimi değil, öteki kesimleri de düşünmesi ve empati yapması gerekiyor. 'Mümkün olan en yüksek düzeyde uzlaşmayı nasıl sağlayabiliriz?' kaygısı ile hareket edilmesinin doğru olacağı kanaatindeyim'' dedi.
-YENİ ANAYASA İÇİN 'KURUCU MECLİS' ÖNERİSİ-
Bir kısım
hukukçu ve siyasetçilerin yeni anayasanın ''Kurucu
Meclis'' adı verilen yeni bir meclis tarafından yapılması gerektiği yönünde görüş bildirdiğini ifade eden Prof. Dr. Erdem, bu kurucu meclisin sadece yeni anayasayı yapmakla görevli bir meclis olması gerektiği kanaatini taşıdıklarını belirtti.
Erdem, bazı kesimlerin yasama faaliyetlerini sürdüren parlamentoya yeni anayasayı yapma yetkisinin de tanınması halinde bu Meclis'in yasama faaliyetlerini layıkı ile yerine getiremeyeceği kanaatini taşıdığını ifade ederek, şöyle dedi:
''Bu düşünceye göre Meclis'in yüzde 10'lük
seçim barajından kaynaklanan bir temsil açığı sözkonusu. Bu temsil açığının var olduğu bir Meclis ile yeni bir anayasa yapmanın çok da demokratik olmayacağı söyleniyor. Bir başka görüş ise bu Meclis pekala yeni bir anayasa yapabilir. Çünkü bu Meclis demokratik bir Meclis.
12 Haziran seçimlerinde katılımın yaklaşık yüzde 87 olduğu temsiliyet oranının ise yüzde 95 olduğu düşünüldüğünde, bu Meclis'in de yüksek bir demokratik temsiliyete sahip olduğu, dolayısıyla kurucu iradeye sahip olduğu ve yeni bir anayasayı yapabileceği düşünülüyor.
Bu görüşe göre yeni bir Meclis oluşturmanın bir anlamının olmadığı, özellikle bizde tarihsel olarak 'Kurucu Meclis' kavramının çok kötü şeyler çağrıştırdığı için sıcak bakılıyor. Geçmişteki Kurucu Meclis örnekleri temsil dışı organlara, halkın iradesinin dışında gelmiş olanlara, organlara kişilere ve iradelere yer verdiği ve temsil niteliği fazla olmadığı için kuşkuyla yaklaşılıyor. Bu doğrultuda parlamentonun toplumun hemen hemen her kesimini temsil etmesi, dolayısıyla demokratik meşruiyete sahip olduğu düşüncesi ile yeni bir anayasa yapabileceği de dillendirilen görüşler arasında.''
-İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-
Yeni anayasanın özgürlükçü olabilmesi için bir takım güven artırıcı tedbirlerin alınması gerektiğini de ifade eden Prof. Dr. Erdem, bunların başında da ceza mevzuatında yer alan ifade özgürlüğünü sınırlandıran düzenlemelerin geldiğini belirtti.
Anayasanın her kesim ve herkes tarafından özgür bir şekilde tartışılması gerektiğini vurgulayan Erdem, bu sürecin uzun soluklu olması için herkesin eteğindeki taşları dökmesi gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Erdem, bu konuda ifade özgürlüğünün
kilit bir öneme sahip olduğuna dikkati çekerek, özellikle
Ceza ve Terörle Mücadele Kanunu'nda yer alan ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümlerin kaldırılması gerektiğini aynı şekilde Siyasi Partiler Kanunu'nun da değiştirilmesi gerektiğini ve güven artırıcı tedbirlerin bunlar olduğunu kaydetti.
Bunların dışında 'Anayasa
Uzlaşma Komisyonu' oluşturulabileceğini, Meclis'te temsil edilmeyen fakat son seçimlerde yüzde 1 veya yüzde 0.5'in üzerinde oy alan
siyasi partilerin resmi sıfata sahip olmayan bu anayasa uzlaşma komisyonuna dahil edilerek, yüzde 10'luk seçim barajının yarattığı temsil açığını doldurabilmek için böyle bir yönteme başvurulabileceğini belirten Prof. Dr. Erdem, ''Meclis'te temsil edilmeyen partiler de bu anayasa uzlaşma komisyonuna katılarak anayasada temsil hakkı kazanır. Böylelikle daha geniş kesimlerin katılımını sağlamak suretiyle bir anayasa hazırlamış oluruz'' dedi.
(SMA-EK-HMD)14.09.2011 11:11:19