Avrupa Birliği (AB) Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı Mehmet Cangir, ''21. yüzyılda AB, bir Barış Projesi olma vasfını devam ettirmek, hatta varlık nedenini devam ettirmek istiyorsa
Türkiye'yi de üye olarak almak zorunda'' dedi.
Cangir,
Çanakkale Ticaret Borsasında düzenlenen ''Çanakkale'nin AB Yolculuğu Projesi'' toplantısında yaptığı konuşmada, AB'ye komplekssiz ve büyük bir özgüvenle yaklaştıklarını söyledi.
Türkiye'nin 21. yüzyıla,
soğuk savaş döneminin çift kutuplu yapısal gerginlikleri yerine, tarihinin ve coğrafyasının da gerektirdiği bir şekilde, büyük bir dinamizmle girdiğini belirten Cangir, 20. yüzyılın soğuk savaş döneminin çift kutuplu dünyanın kendine özgü gerginliklerine sahne olan bir yüzyıl olduğunu bildirdi.
Mehmet Cangir, bunun değişmesiyle birlikte Türkiye'nin, 21. yüzyıla kendi tarihi ve coğrafyasının da getirdiği bir özgüvenle yaklaşmaya başladığını ifade ederek, şöyle konuştu:
''
Özgüvenden kastım bu. Peki tarihin ve coğrafyanın AB neresinde diye soracak olursanız, esasen tam da gösterdiği istikamette. İstanbul'un fethi tarihini hepimiz biliyoruz, 1453. Edirne'nin Fethi 1362, biraz daha da batıda Varna'nın fethi 1444. O da İstanbul'un fethinden daha önce. Trabzon'un fethi ise 1461'dir. Esasen Türklerin tarihi yürüyüşü olarak baktığımız zaman, istikametin AB istikameti olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.
Tarihin ve coğrafyanın normalleşmesi dediğimiz zaman AB sürecimiz esasen bu istikametin dışında değil. Bu yürüyüş kendi tarihimizin ve coğrafyamızın
doğal istikametinin dışında değil. Tarih ve coğrafyanın verdiği bir özgüven var. Ama ayrıca AB'ye, 'siz bir küresel güç olmak istiyorsanız, Türkiye'yi de içinize almak zorundasınız' diyoruz. AB'nin küresel güç olmasının Türkiye için ne faydası olacak derseniz, şu faydası var. Türkiye, üçüncü veya ikinci ligde şampiyonlukta oynayan bir
ülke yerine, küresel ligde zirveye oynayan bir ülke olacak. Çünkü biz AB'ye üye olduğumuz takdirde, oranın
küçük sıradan bir üyesi olmak yerine, onun karar organlarında güçlü bir şekilde yer alan güçlü bir ülke olacağız.''
Aynı zamanda AB'nin varlık nedenini devam ettirebilmesinin dahi, bir ölçüde belki de Türkiye'nin üye olmasına bağlı olduğunu dile getiren Cangir, şunları kaydetti:
''Çünkü, geçen yüzyılda AB'yi var eden koşullar, AB'nin bir barış projesi olmasıyla doğrudan ilişkiliydi. Yani AB'yi önemli kılan belki 20. yüzyılın en büyük barış projesi olmasıydı. 21. yüzyılda da uluslararası ilişkiler bağlamında baktığımız zaman belki en önemli çatışma,
medeniyetler çatışmasıdır. Bu, başta belki de çok da fazla dikkate alınmadı. Biz o yüzden diyoruz ki, 21. yüzyılda AB bir barış projesi olma vasfını devam ettirmek istiyorsa, hatta varlık nedenini devam ettirmek istiyorsa Türkiye'yi de üye olarak almak zorunda. Türkiye'nin üyeliği medeniyetler çatışması tezine en önemli
cevap olacaktır.''
Cangir, AB'ye tam üyelik müzakerelerini yürüttüklerini hatırlatarak, ''Tam üyeliği istiyoruz. Ancak olmasa da, biz bu sürece bir kompleks ve eziklik psikolojisi içerisinde asla yaklaşmıyoruz. Özgüven içerisinde yaklaşıyoruz. AB'ye verebilecek medeniyet değerlerimiz olduğunu da söylüyoruz. Bu sürecin karşılıklı olarak belki AB'ye ve ülkemize önemli şeyler kazandıracağını söylüyoruz'' şeklinde konuştu.
Çanakkale
Vali Yardımcısı Ali Partal ise, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin 1963 yılında imzalanan ve 1964 yılında yürürlüğe giren
Ankara Antlaşması'nın temelini oluşturduğu
ortaklık rejimi çerçevesinde kurulduğunu anımsatarak, ''2002 yılı sonunda AB Parlamentosu ve Konseyi'nden alınan kararla tam üyelik müzakerelerine başlanan AB'nin, olumlu etki ve katkıları görülmeye başlanmıştır'' dedi.
(UMT-SAM-CC-ECN)15.09.2011 19:01:47