Başbakan yardımcısı
Bülent Arınç, ''Siyaseti, babadan kalma, dededen görme usullerle yapmanın zamanı geçti'' dedi.
Bülent Arınç,
Bilgi Üniversitesi ve Bersay İletişim Enstitüsü iş birliğiyle hazırlanan Siyasal İletişim Danışmanlığı''
sertifika programına katıldı.
Bilgi Üniversitesi
Santral İstanbul Yerleşkesi'nde düzenlene törende konuşan Arınç, böyle bir önemli çalışmanın başında burada bulunmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu belirterek, bu konunun önemini bilenlerden birisi olduğunu ifade etti.
40 yıldan bu yana
siyasetin içinde bulunmuş bir insan olarak ne kadar önemli olduğunu, bunun bir siyasetçi için ne anlam ifade ettiğini yaşayarak, görmüş birisi olduğunu anlatan Arınç, şunları söyledi:
''Siyaseti babadan kalma, dededen görme usullerle yapmanın zamanı geçti. Bu artık önemli bir iştir. Siyasetçinin, söylediklerini, fikirlerini yaptıklarını, etki bırakmak ve algılama konusunda pozitif bir enerji sağlamak için neler yapması gerektiğini, artık
iletişim danışmanlığıyla kurması ve devam etmesi mümkün olabilecek. 69 yılından beri siyasetin içindeyim. Gençlik kollarında başladığım siyaset,
Meclis Başkanlığı, şimdi de Hükümette bir görev olarak devam ediyor. Tabii o zamanın siyasi şartlarını hepimiz biliyoruz. Kırılma anları oldu, müdahaleler,
darbeler oldu. Postmodern ismi takılan darbe benzeri olaylar yaşadık. Onun dışında siyaset kendi kendini tüketti. Koalisyonlar, çekişmeler, yolsuzluk iddiaları birbirlerinin ayağına kurşun sıkma, birbirlerini yok ederek, var olacaklarına inanan siyasetçilerin o kişisel kaprisleri ve tavırları... Ben 2002'yi Türkiye'de yeni bir dönem olarak gördüm. Çünkü o güne kadar tüm verilerde siyaset kurumu fevkalade yıpranmıştı, itibar kaybetmişti.
Milletvekilleri, milletvekili olduklarını söylemekte çekinecek noktaya gelmişti. İktidarıyla, muhalefetiyle partiler sıfır noktasına yaklaşmıştı. 3-4 koalisyonlu partiler 38 bakanlı hükümetler, birbirlerini gammazlamalar, ayağının altını oymalar,
dosya hazırlamalar ve kendi çıkarları için siyaset yaptıklarını her gün çeşitli örnekleriyle ortaya koymak, milleti, siyasetten de partilerden de iktidardan da muhalefette de gittikçe uzaklaştırmıştı. Bu bir itibar kaybıydı, millet yaka silkiyordu. Siyaset mi, yalancıların işi, milletvekili mi, onun bunun işini takip eden. Başbakan mı, kendi çıkarları için çalışır. Dün oy verdik ne yaptılar, bugün oy versek ne yapacaklar noktasına gelmiştik. Meclis başvurulacak bir merci olarak görülmüyordu. Çare bulamaz deniliyordu. 38 turda Cumhurbaşkanını seçememiş, o yüzden tıkanmış, çalışamaz, yasama görevini yapamaz hale gelmiş, insanlar artık bu Meclis'ten ümitlerini kesmişlerdi.''
Başbakan Yardımcısı Arınç, o dönemlerde en güvenilir kurum anketleri yapıldığını ve
sivil kurumlar arasında yapılması gereken bu anketin başına da her ne hikmetse TSK'nın konulduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
''Ona karşı gelmek, onu başarısız bulmak da mümkün olmadığına göre, en güvenilir kurumlar içerisinde o hep birinci sırada olur.
Parlamento neresinde? Ben geldiğimde 9. sıradaydı en güvenilir kurumlar sıralamasında.
TBMM, yani millet iradesinin tecelli ettiği yer denilen '
Egemenlik milletindir' sözünü ta en üst noktaya yazmış kurum, 9. sıradaydı. Geldiğimde ilk söylediğim söz, 'Meclisin itibarını yükseltmek, bunu için ne yapacağız?' sözüydü. Ben tutanağı, mazbatayı aldım makamıma oturdum. 19
Kasım 2002'de, ilk söylediğim söz olarak bunu düşündüm kafamda ve 5 yılın sonunda TBMM güvenilir kurumlar arasında 4. sıraya gelmişti. Biz buna mecburduk. Çünkü milletin iradesi önemliydi. Demokrasi varsa, onun kalbi olan Meclis çok önemliydi.''
Parlamentonun ciddi, nitelikli yasama yapmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
''Bunlarda muvaffak olduk. Yasama konusunda sıfır hataya doğru yaklaştık. Parlamentoda hem kendi iç bünyesinde hem dış algılamada ne yapılması gerekiyorsa yaptık. İtiraf edeyim, basın müşavirliği, basın danışmanlığı konusu bilmediğimiz bir konuydu. Onların ne yaptığını pek fazla bilmiyorduk. Ama şunu biliyordum,
Meclis Başkanı olduğumu. Her sabah makamıma gittiğimde, 7 kişi kapıda dizilmiş beni bekliyordu. Bunların biri de basın danışmanıydı. Ertesi gün, 'Kimse karşılamayacak' diye bir
genelge yayınladık. İstanbul ve
yurt dışı gidiş gelişlerinde uzun karşılama törenlerini kaldırdık. İletişim
ofisi, iletişim daire başkanlığını kurduk ve biz başarılı olduk. Çünkü siz bir yerde konuşma yapacaksınız, bunun bir ekibin takip etmesi lazım, onlarca randevu var, bunların hepsinin takip edilmesi lazım.
Basının önüne çıkacaksınız, bu çok önemli. Gündemi takip etmek var. İnsan süpermen değil ki bir ofis olmalı, o ofiste de herkes kendi görevini çok iyi yapmalı. İnsan yönetimi de çok önemli. Herkesin bir görevi olmalı ve herkes de görevini en iyi şekilde yapmalı. O zaman neticeyi alabiliyorsunuz. Benden kaynaklanan, bütün bu planları bozan olumsuz gelişmeler de olmadı değil. Eh ne yapalım o da bir karakter meselesi. Güleriz, anlatırız, fıkralar ortaya koyarız. Ama bir yerde damarınıza basıldıkça o zaman da
fren tutmuyor. Tutmamasının da zararını görmedim bugüne kadar. Şu an da birileri, 'Şu adam vicdanlı bir adamdır, neye inanıyorsa onu söyler ve söylediğinde dürüsttür' diyorsa, bil ki o 40 yıllık siyasi birikimin bugün karşıma getirdiği bir neticedir. Bu, beni Meclis Başkanı yapmamıştır, bu beni bir Başbakan Yardımcısı yapmamıştır ama güvenilir bir siyasetçi yapmışsa, ben onunla en büyük iftiharı duyacak insanım. Dolayısıyla danışmanların o siyasetçi kimlik ve kişilik üzerinde çok olumlu etkileri olduğuna inanan bir insanım. Burada bir sertifika programı var ve artık işi hem bilimsel yönden hem de insan karakteriyle bunu bütünleştirerek, yapmamız gerekiyor.''
(Sürecek)
(SM-DÜR-SBR)08.09.2011 15:09:19