Ömer Sarı -
Çukurova Üniversitesinin,
Türkiye genelindeki kadın sığınma evlerinde, kadınlarla yüz yüze görüşmesiyle yaptığı araştırmada, şiddet gören kadınların hayat hikayeleri dinlendi. Dinleyenlere ''bu kadarı da olmaz'' dedirten araştırmada,
yoksul ya da zengin, eğitimli ya da eğitimsiz, kırsal ya da kentli tüm kadınların yaşadıkları dramlar canlı şahitleriyle gözler önüne serildi.
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalında ''Fiziksel
Şiddete Uğramış
Kadınlar ve Tıptan Beklentileri' konulu Neşe Kayrın'a ait ve danışmanlığını Yrd. Doç. Dr. Selim Kadıoğlu'nun yaptığı doktora tezi araştırması kapsamında, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün belirlediği
Adana,
Mersin,
Samsun,
Gaziantep,
Ankara,
Eskişehir,
İzmir ve İstanbul'daki sığınma evlerinde şiddet mağduru 51 kadınla yüz yüze görüşmeler yapıldı.
6 yıl süren araştırmanın sonuçlarına göre, şiddeti uygulayan koca değil, daha çok şiddeti gören kadın utanma duygusu yaşıyor. Şiddet mağduru kadınlar, utandıkları için zorunlu kalmadıkça yaşadıklarını en yakınlarına bile anlatamıyorlar.
Fiziksel şiddete maruz kalan kadınları görenler de zor durumda kalmamak için ihbar sorumluluğunu yerine getirmiyor. Karakolluk olanlar, çevresinin 'Kocandır sever de döver de' tepkisiyle karşılaşıyor. Aile içi mesele olarak görülen kadına dayağa müdahale edilmiyor.
Kadının kaderi kırsalda da
metropol kentlerde de değişmiyor. Kadının, eğitimlisi de eğitimsizi de, fakiri de yoksulu da dayak yiyor. ''Kocandır döver de sever de'', ''yaşarsan kocanın, ölürsen toprağın'' tepkileri kadınları çaresizliğe itiyor.
Kadına yönelik şiddet konusunda ulusal bir veri tabanı da bulunmuyor. Bütünleştirilmemiş yerel ve kurumsal kayıtlarda yer alan bilgiler ise ancak buz dağının görünen kısmını oluşturuyor.
-KADINLARIN FİLMLERİ ARATMAYAN DRAMLARINDAN ÖRNEK-
''Yaşarsan kocanın, ölürsen toprağın'' bu cümle, Adana'da kocasından şiddet gören 26 yaşındaki C.B'nin ağabeyine ait. 15 yaşında evlenen ve iki çocuğu olan C.B, evlenmeden önce mutlu bir çocukluk geçirmiş. 15 yaşında
aile baskısıyla amcasının oğluyla evlenmiş, yaklaşık 3 ay sonra kayın validesiyle tartışınca eşiyle arasındaki köprüler adeta yıkılmış.
Eşinin şiddet uygulaması talihsiz kadının, ilk bebeğini düşük sonucu kaybetmesine yol açmış. Ev dışına çıkması yasaklanan, doktora gitmesi de engellenen kadının, eşinden gördüğü fiziksel şiddet zaman içinde giderek daha sık ve daha ağır hale gelmiş. Ailesi önceleri kucak açarken daha sonra kocasından yana tavır almaya başlayınca
genç kadın bunalıma girmiş.
Bu durumu ağabeyine anlatan genç kadın, 'kırık yok, dikiş yok bu nasıl dayak' diyerek, kocanın uyguladığı şiddete inanmak istememiş. Ağabey, ''Yaşarsan kocanın, ölürsen toprağın''' diyerek kız kardeşine sırtını dönmüş. C.B, sonraları kayın babasından da dayak yemeye başlamış. Boşanmayı istemesi üzerine ise kocası 'sen kötü yola düştün her şeyi hak ettin' diyerek
bıçak çekip, 'sen kendini öldür, ben öldürürsem hapse girerim' diye saldırmış. Tüm bu yaşananlardan sonra, talihsiz kadın, kimliğini alarak önce karakola gitmiş, ardından da farklı bir ilde sığınma evine yerleşmiş.
Bunun yanında hikayelerin çoğunda, kocalar, dayak attıkları kadınları
tedavi için hastaneye götürürken, dayaktan değil, kazayla merdivenden düştüğünü ya da kapıya çarptığını söylemesi konusunda baskı uygulaması da dikkati çekiyor.
-''KOCAM YORULUNCAYA KADAR DÖVÜYORDU''
Bir başka hikayenin mağduru K.M ise 22 yaşında. Evlenmeden önce babasından ve ağabeylerinden şiddet gören K.M'nin evlenince de kaderi değişmemiş, bu kez eşinin şiddetine maruz kalmış. ''
Dayak yemem için her zaman bir bahane vardı'' diyen K.M, utancından ve korkusundan yüzündeki morluklara rağmen hastaneye gidememiş.
Hamileyken de dayak yediğini anlatan K.M, ''Kocam, yoruluncaya kadar dövüyordu. Yedi aylık hamileyken ölmek istedim, ilaç içtim doktora götürdüler ama açık açık konuşamadım. Doktor, psikoloğa yönlendirdi. Doğumdan sonra da sırtımdan dayak hiç eksik olmadı. Dayanacak gücüm kalmayınca çocuğumu da yanıma alarak varlığını televizyondan öğrendiğim sığınma evinde umut aradım. Hem kendim hem de çocuğum için
psikolog istedim'' diye konuştu.
-KOCADAN DAYAK, AİLEDEN 'YENİDEN EVLEN' BASKISI-
D.S ise henüz 19 yaşında olmasına rağmen ailesinden gördüğü şiddetten kurtulmak için evlenmiş. Hamileliği sırasında yediği dayak nedeniyle bebeğini kaybetme tehlikesi yaşayan D.S, şunları anlattı:
''Belki düzelir düşüncesiyle yıllarca bekledim, bu sürede 4 çocuğum oldu. Eziyetler bitmeyince ailemin evine döndüm ancak bu kez yanımda çocuklarımdan 2'si de vardı. Beni kabul etmediler, 'yeniden evleneceksin' dediler. Bunun üzerine terk edilmiş harabe bir eve sığındım. Bina öylesine kötüydü ki üzerimize yıkılacak diye korkuyorduk. 112'yi aradım
yardım istedim. Şimdi kendimi ve çocuklarımı kurtarmak için çabalıyorum.
Hayatımda artık huzur ve güven arıyorum.''
-EĞİTİMLİ KADIN DA ŞİDDET MAĞDURU-
Bir başka öyküde de, R.M, eğitimli ve çalışarak, kendi ayakları üzerinde durabilmesine rağmen kocasından şiddet görmekten yakınıyor.
Kocasının kıskançlık baskısı yüzünden işinden bile ayrılmak zorunda kalan genç kadın, buna rağmen evliliğini kurtaramayıp şiddet görmeye devam ettiğini anlatıyor. R.M'nin en büyük hayali ise kendini güvende hissettiğinde sığınma evinden ayrılıp, çocuğuyla birlikte şiddet ve
hakaret olmayan yeni bir hayat kurmak.
-ÖNERİLER-
Sorunun çözümü için önerilere de yer verilen araştırma sonuçlarında şunlar kaydedildi:
''Kadına yönelik şiddet çeşitleri, fiziksel şiddet, sözel şiddet,
ekonomik şiddet, cinsel şiddet ve
psikolojik şiddet olarak göze çarpıyor.
Günümüzde Türkiye'de ve diğer ülkelerde yapılan araştırmalarda, kadına yönelik şiddetin öncelikli bir sağlık sorunu olduğu vurgulanıyor. Şiddetin aynı zamanda sağlık sorunu olarak algılanması, şiddetin tanınmasında, ortaya çıkarılmasında ve önlenmesinde önemli katkılar sağlaması umut ediliyor. Bu bağlamda sağlık,
emniyet, yargı, eğitim gibi şiddeti fark etme olasılığı yüksek alanlarda çalışanların duyarlılığını artırmak ve bunun ötesinde bu duyarlılıkla tetiklenecek etkili mekanizmalara ihtiyaç duyuluyor.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde bireysel çabaların yeterli olmayacağını kabul ederek ulusal ölçekte sistematik politikalar oluşturmak gerekiyor. Son yıllarda sayıları artan kadın sığınma evlerinin yanı sıra tüm sağlık kuruluşlarında kadına şiddete yönelik
kriz merkezleri oluşturulması gerekiyor.''
(SAR-ERS-ÇAL)17.08.2011 12:12:49