Ergenekon sanığı
emekli Albay Arif Doğan,
Susurluk kazasında hayatını kaybeden
Abdullah Çatlı, Sedat Edip Bucak ve Hüseyin Kocadağ'ın
Mehmet Ağar ile görüşmek üzere
İzmir'e gittiğini öne sürdü. Görüşmenin Ağar'ın kızının
sağlık durumu nedeniyle gerçekleşmediğini iddia eden Doğan, "Hüseyin Kocadağ İzmir Emniyet Müdürü olmak istiyordu. Kumarhanelerin topluca İzmir'de açılması konusunda Ağar ile konuşmayı planladılar. Dönüş yolunda kaza yaptılar." dedi.
İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde görülen
ikinci Ergenekon davasında
sanık Arif Doğan'ın savcılıkta verdiği ifadesinin okunmasına devam edildi. Arif Doğan,
soruşturma sırasında savcılıkta verdiği ifadesinde itirafçılarla ilgili söylediği sözlerin okunduğu sırada kısa bir açıklamada bulundu. İbrahim Babat, Hüseyin Tilki ve Ali Ozansoy'un itirafçı olduklarını söyleyen Doğan, bunların çok özel kişiler olduğunu ve bunlara TSK'nın ve PKK'nın ne olduğunu öğrettiklerini ifade etti. Kendi görevinin bitmesinin ardından Hanefi Avcı'nın bu kişileri İstanbul'a getirdiğini söyleyen Doğan, "Bu konuda bana ne düşündüğüm soruldu. Ben de 'bunlar, defter, kitap,
leblebi, nohut satacak değiller ya' dedim. Bunlara
maaş da veriliyormuş. Hatta bu kişiler dahil birçok itirafçıyı öldürdüğüm iddiasıyla suçlandım. Bu kişiler akıllıca kullanılmadılar. Maalesef ben de burada karşınızdayım." iddiasında bulundu.
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, "Ergenekon yapılanmasını soruşturma açıldıktan sonra duyduğunuzu söylediniz. Ancak yıllarca her şeyden haberi olan bir istihbaratçı olarak görev yaptığınızı da söylediniz. Soruşturma öncesinde bu yapılanma ile alakalı haberler çıktı, kitaplar yazıldı,
belgeseller çekildi. Bunlardan hiç mi haberdar olmadınız?" diye sordu. Doğan ise savcının soruları arka arkaya sorduğunu ve anlamadığını belirterek, "Bana tek tek sorarsanız size
cevap verebilirim." diye konuştu. Bunun üzerine Pekgüzel, "
Veli Küçük ile aynı birimde çalışmışsınız. Kendisinde Ergenekon belgesi bulunmuş. Bu belge ile ilgili olarak kendisiyle hiç görüşmediniz mi?" diye sordu. Bu soru üzerine sanık
Tuncay Özkan oturduğu yerden müdahale ederek bahsedilen Ergenekon belgesinin, savcı tarafından kasti olarak 1980 öncesi belgeymiş gibi sorular sorulduğunu öne sürdü. Bu konuda iki ayrı belge olduğunu iddia eden Özkan, Savcı Pekgüzel'in böyle soru sormasına tepki gösterdi. Savcı Pekgüzel'in, dosyadaki belgeden soru sorduğunu söylemesi üzerine Özkan, "O belgeyi dosyaya koyan da sizsiniz." iddiasında bulundu.
Bir süre karşılıklı
tartışma yaşanmasının ardından Başkan Köksal
Şengün, itirazın reddedildiğini belirterek savcının sorusuna sanık Doğan'ın cevap vermesini istedi. Bunun üzerine Doğan, "Ben
Veli Küçük ile aynı birimde çalışmadım. Doğru, ikimiz de jandarmada görev yaptık. Lakin o
general olmuştur, ben olamamışımdır ya da başka türlü olmuşumdur. Veli Paşanın hazırladığı belgeden benim hiç haberim olmadı. Kendisiyle siyasi irade içerisinde bir tek kelime konuşmadım. Böyle bir konuşmamı çıkarırsanız her türlü cezaya razıyım." şeklinde konuştu..
Savcı Pekgüzel, "3
Kasım 1996 tarihinde Susurluk kazası oldu. Kazanın ardından Ümit Oğuztan Meclis'e Ergenekon yapılanmasını anlatan bir
mektup gönderdi. Ondan da mı haberiniz yok?" diye sordu. Arif Doğan, Susurluk kazası ile ilgili bildiklerini anlatmak istediğini söyledi. Doğan, Susurluk kazasından bir gün önce Hüseyin Kocadağ, Sedat Bucak ve Abdullah Çatlı'nın yanlarındaki bir kız ile birlikte
Yalova Termal'de olduklarını savundu.. Bu sırada Savcı Pekgüzel, "Nereden tanışıyorsunuz?" diye sordu. Doğan, sadece JİTEM'i kurmadığını belirterek, "Aynı yolun yolcusuyuz.
Ermeni terörüyle ilgiliydi. Sadece JİTEM'de değil, Ermeni masasındaki mücadele içinde de yer aldım. Bu mücadele içinde Çatlı ve Kocadağ da vardı. Ateşle barut misaliydiler. Birisi
Alevi diğeri
Sünni. Biri komünist idi diğeri faşist. Biri solcu diğeri sağcıydı." diye konuştu.
O dönemde İçişleri Bakanı'nın Mehmet Ağar olduğunu hatırlatan Doğan, "Kızı ağır
hastaymış ve ikisi de İzmir
Efes oteldelermiş. Kumarhaneler kapatılıyordu. Kocadağ bana İzmir'e gideceklerini ve İzmir İl Emniyet Müdürü olmak istediğini, ayrıca İzmir'de kumarhanelerin toplu olarak açılması hususunu konuşmaya gittiklerini, benim de
destek vermemi isteyerek 'ortak olur musun?' diye sordu. Ben de 'kumarhanelerle işim olmaz' diye söyledim. Sonra Abdullah Çatlı aynı konuyla ilgili beni aradı. Sakın ha diye u
yardım." dedi. Bunun üzerine Savcı Pekgüzel, "O dönem Abdullah Çatlı aranan bir şahıstı. Siz de asayişten sorumlu bir komutansınız. Çatlı ile ilişkinizden bahsediyorsunuz." demesi üzerine Doğan, "Ben onu Mehmet Özbay diye tanıyordum. Aranan bir kişinin benim bölgemde barınması imkansızdı. Ben aptal biri miyim? Hatta Çatlı ile birlikte Ermeni terörü konusunda birlikte çalıştık. Çalışırken de onu Mehmet Özbay olarak tanıyordum. Çatlı'ya yardım ve yataklık yapmaktan da yargılandım ama
beraat ettim." dedi. Doğan, bu konuşmalarının ardından isimlerini verdiği 4 kişinin, Ağar ile konuşmaya gittiklerini ancak kızının ağır hasta olması nedeniyle görüşemediklerini ve geri dönüş yolunda kazanın meydana geldiğini söyledi.
Susurluk kazası olduğu sırada arkadan gelen başka bir
araç daha olduğu iddialarını mahkemede tekrar gündeme getiren Doğan, "Aracın JİTEM'e filan ait olduğunu söylüyorlar. Ben öyle duymadım, sonra açıklarım." dedi. Savcı Pekgüzel ise, "Bundan daha iyi fırsat olmaz. Mahkemede açıklayabilirsiniz." dedi. Bunun üzerine Doğan, "Ben kişiye indirgeyeceğim. Herkesin bir izzeti nefsi var. Adamı neden doğrudan doğruya suçlayayım. Ben aptal mıyım?" ifadesini kullandı. Sanık Doğan, Savcı Pekgüzel'e hitaben Susurluk kazasında ölen kızın kim olduğunu bilip bilmediğini sordu. Savcı Pekgüzel'in de "
Gonca Us mu?" demesi üzerine Doğan, "Evet, o eskiden milletvekilliği ve
bakanlık yapmış birinin kızıdır. Ne Çatlı'nın dostu ne başka birinin postudur." diye konuştu.