Semra Orkan - Büyük önder
Mustafa Kemal Atatürk'ün ''Doğu Cephesi Komutanı'' olarak tanınan
silah arkadaşı ve
TBMM Başkanı Kazım
Karabekir'in adı, müzeye dönüştürülen Erenköy'deki evinde yaşatılıyor.
Karabekir Paşa'nın 1930'da Erenköy'de satın aldığı ve 1938 yılına kadar
ailesiyle yaşadığı ev,
Kazım Karabekir Vakfı tarafından müze haline getirildi. Paşanın ve ailesinin köşkte yaşadığı dönem dikkate alınarak orijinal eserlerle hazırlanan müzede,
doğu illerinin alınışını anlatan ve Kazım Karabekir'in anılarında yer alan eşyaları ve 3 binden fazla kitabı bulunuyor.
Paşanın
Kurtuluş Savaşı'nda kullandığı
karargahının orijinal eşyalarla canlandırıldığı müzede,
harita ve
cephane sandığı, atının eyeri, sancak Kur'an-ı Kerim'i, kar ayakkabısı, borazanlar, 19. yüzyıl
Osmanlı gümüş tel sarma işlemeli cüz kesesi, Kurtuluş Savaşı'ndan
bayrak ve sancaklar,
bombalar, kılıç,
tüfek ve kasaturalar, TBMM'nin ilk yazılı anlaşmaları olan
Kars, Gümrü ve
Moskova antlaşmalarının imzalandığı kalemler, Paşa'nın aldığı
madalya ve nişanlar, TBMM Başkanı olduğu zaman giydiği frak, silindir
şapka ve kol düğmeleri, yazı takımı, daktilosu ve hatıra para koleksiyonu gibi birçok eser yer alıyor.
Karabekir Paşa'nın kızı
Timsal Karabekir, müzeye ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada,
babası evi ilk aldığında köşkün çok harap halde olduğunu ve bahçesinde de dev bir
zürafa heykeli bulunduğunu belirterek, şöyle konuştu:
''Zaman içinde köşkle birlikte bahçedeki zürafa heykeli de eskiyip, rüzgarın etkisiyle çevrede oturanları tedirgin eden bir uğultuya neden olunca köşke 'Perili
Köşk' adı yakıştırılmış. Hatta babam evi almak isteyince etraftan 'Paşam bu köşk perili alma'' demişler. Babam 'Neden periliymiş bu köşk?' diye sorunca 'Gelip geçenin saatini, cüzdanını alıyor ve uğursuz sesler çıkarıyor' demişler. Tabii babam buna inanmamış, 'Olsa olsa bu sesler yıkılmak üzere olan zürafanın başından çıkıyordur, gelin bu zürafayı kaldıralım, o zaman ne cin, ne peri kalır' demiş. Şimdi zürafa yok ama burası hala 'Zürafalı köşk' olarak anılıyor. Bu hikayeye istinaden Sunay Akın,
oyuncak müzesinin önüne ona benzeyen dev bir zürafa koydu.''
Karabekir, eve ilk taşındıklarında sadece bir sedir, kilimler, duvarda
Türk bayrağı ve aile fotoğrafları bulunduğunu, odaların camlarında yorgan ve battaniyelerin çivili olduğunu belirterek, babasının para buldukça zamanla evi
tamir ettirdiğini söyledi.
Babasının
TBMM Başkanı olmasından sonra Ankara'ya taşındıklarını, sadece yazları köşke geldiklerini anlatan Karabekir, babasının daha sağlığında çocukluğundan beri biriktirdiği ailesine ve kendisine ait eşyalardan köşkün bir bölümünde müze oluşturduğunu söyledi.
Timsal Karabekir, Kazım Karebakir Vakfının kuruluşundan sonra köşkü bir müze haline getirmeye karar verdiklerini ifade ederek, tarihe ışık tutmak amacıyla Paşa'ya ve ailesine ait kişisel eşyaların, dokümanların sergilendiği bir yaşayan ev müzesi oluşturduklarını belirtti.
-''PAŞAM KURTULUŞ DOĞUDADIR''-
Vatanın kurtuluşu için zor şartlarda mücadele eden Kazım Karabekir'in hayatına da değinen Timsal Karabekir, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Karabekir Paşa, 1882'de İstanbul'da doğdu. Babasının görevi nedeniyle çocukluğu daha çok ileride kurtaracağı
Erzurum, Kars ve Van gibi doğu illerinde geçer. Oranın halkıyla, hatta
Ermenilerle çok iç içe yaşar. General olan babası Mekke'ye
tayin olup orada
vefat edince aile İstanbul'a göçer. İlk olarak Fatih
Askeri Rüştiyesi'nde okula başlar. Hatta Zeyrek'te oturduğu için
soyadı olarak, 'Zeyrek'i alır ki, zeyrek zeki demektir. Daha sonra Kuleli Askeri Rüştiyesi'ni bitirip, Harbiye'ye girer. Mezun olduktan sonra ilk olarak Edirne'de Bulgar çeteleriyle savaşır. Daha sonra Osmanlı'nın son
paşası olarak doğuya gider. Ruslardan, Kars,
Ardahan gibi doğu illerini kurtarır. Tebriz'e kadar gider ki, 'Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı geri dön' emri alır. İstanbul'a döndüğünde Türk bayraklarını yerde görünce çok ıstırap çeker ve işte o zaman 'Her dağ başı
mezar oluncaya kadar savaşacağım'' diye
yemin eder. İşte bu yeminden sonra Mustafa Kemal Paşa'ya gider, 'Paşam, İstanbul'da kalmakla hiçbir şey elde edilmez. Kurtuluşun anahtarı doğudadır, doğuya gelin'' der. Daha sonra Mustafa Kemal, 1919'da Samsun'a çıkar. O zaman arkasında Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay ve Refet Bele adında 4 inanmış insan vardır.''
-PAŞA, ANADOLU'NUN MADEN ENVANTERİNİ DE ÇIKARDI-
Timsal Karabekir, müzenin en önemli bölümünün karargah odası olduğunu ifade ederek, ''Bu odada Paşa'nın çadırının y
akınına düşen şarapnel parçası da bulunuyor. 'Karakedi' de denilen bir bomba türüdür. Eğer çadırına düşseymiş kesin ölümüne neden olacakmış. Karargah odası bence müzenin kalbi. Günde 500 kez burayı görsem aynı şekilde heyecanlanıyorum. O günleri sanki yaşıyor gibi oluyorum. Bizi bu günlere getiren başarının yaşandığı bir karargah burası'' dedi.
Babasının ayrıca Anadolu'da gittiği her bölgenin madenleri hakkında envanter oluşturduğunu, müzede babasının Anadolu'dan getirdiği maden parçalarından örnekler de bulunduğunu belirten Karabekir, babasının
Ergani madenleri hakkında meclise 40 sayfalık bir
rapor verdiğini söyledi.
Kazım Karabekir'in
müzik ve şiire de büyük ilgi duyduğunu anlatan Timsal Karabekir, evde akşamları annesinin piyano, babasının
keman çaldığını ifade etti.
Babasının birkaç tane de marş bestelediğini söyleyen Karabekir, ''Bu marşların sözleri de kendisine aittir. En bilineni 'Türk Yılmaz'dır. Hatta babam benim ve ablalarımın isimlerini de bu marşlardan esinlenerek vermiş. Şöyle ki;
Sanayi Marşı'nda 'İşte hayat işte emel, vatan için sağlam temel' diye bir mısra var. Benden önce
ikiz kızları olunca
Hayat ve
Emel adlarını vermiş. Aradan 14 yıl geçip ben doğdum.
Erkek olsaymışım
Temel adını verecekmiş, kız olunca Timsal adını vermiş'' diye konuştu.
-YETİMLER BABASI KAZIM KARABEKİR-
Kazım Karabekir'in hayatında en önemli konulardan birinin de çocuk davası olduğunu ifade eden Timsal Karabekir, babasının ''Eğitimsiz ve bakımsız kalan bir çocuk, cemiyete girerse cemiyetin, orduya girerse ordunun seviyesi düşer'' görüşüne sürekli vurgu yaptığını söyledi.
Bu nedenle Paşa'nın Sarıkamış'ı bir çocuk kasabası haline getirip, binlerce yetime baba olduğunu vurgulayan Karabekir, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ermenilerce şehit edilen ailelerin 6 bin civarındaki çocuğuna babalık yaptı. Bu çocuklar kendi yeteneklerine göre yetiştirildi. Asker olabilecekler bir yerde toplandı. Diğerlerine matbaacılık öğretildi ki, çocuklar Sarıkamış'ta Varlık Gazetesini çıkardı. Kızlar, öğretmen, ebe,
terzi ve hemşire olarak yetişti. Bu arada, kimsesiz kalan Ermeni çocuklarını da ölüme terk etmedi. Onları da
Trabzon'da Amerikalıların açtığı Ermeni yetimhanesine gönderdi. Hatta bu Ermeni çocuklarının kara kelem çalışması olarak Karabekir Paşa'yı çizdikleri resmin altında '
Yetimlerin babası Kazım Karabekir Paşa'ya saygılarla. Trabzon yetimleri tarafından' yazar. Bu resmin altındaki ithaf bugün ortaya atılan soysuz yalanlara bir cevaptır.''
Kazım Karabekir Vakfını kurduktan sonra kendilerinin de babasının izinden gittiklerini anlatan Karabekir, ''Hepimiz bir yetimin başını okşayabilmeliyiz. Keşke babamız gibi 6 bin evlada bakabilseydik. Ancak bizim sadece 75 çocuğumuz var. 6 bin çocuğa babalık yapan Paşa'dan sonra bu sayı biraz abes kaçıyor ama şartlarımız buna el veriyor. Onun yolunda 75 çocuğa ilköğretimden yüksek lisansa kadar burs veriyoruz. İnanıyorum ki, onlar da başka çocuklara el uzatacak. Herkese çağrıda bulunuyorum ve 'Hiç olmasa bir evlada el uzatın' diyorum. Herkesin bu konuda duyarlı olması gerek. Bir evlada el uzatmak geleceğe el uzatmaktır.
Mutluluk bir çocuğa mutluluk vermektir'' dedi.
-''SOYKIRIM İDDİALARIYLA CEDDİMİZE ZARAR VERİLİYOR''-
Babasının doğu illerinde görev yaparken tüm halkla, hatta Ermenilerle iç içe yaşadığını, sıcak dostluklar kurduğunu, yetim kalmış Ermeni çocuklarına bile sahip çıktığını anlatan Karabekir, buna rağmen hala bazı kesimlerin ''soykırım'' iddialarında bulunmasına bir anlam veremediğini söyledi.
Timsal Karabekir, konunun çıkar amaçlı çarpıtıldığını öne sürerek, şunları kaydetti:
''Osmanlı sanki bir soykırım yapmış gibi anlatılıyor. Dünya milletleri de bunu iddia edenleri alkışlıyor. Osmanlı'nın sadık tebaa dediği ve son derece önem verdiği bir vatandaş grubudur Ermeniler. İnsanlar bilip bilmeden ceddimize zarar veriyor. Buna yüreğim acıyor. Hem ne oldu da Osmanlı bu kadar sadık tebaa gördüğü vatandaşını göçe zorladı. Kimse
ihanet lafını dile getirmiyor. Eğer doğu illerinde Ermeniler Ruslarla bir olup, Osmanlı kardeşlerini sırtından vurmasaydı tehcir olmayacaktı. Ayrıca tüm Ermeniler değil, sadece işbirlikçiler göçe tabi tutuldu. Kaldı ki, 'Her kafileye doktor, her hamileye süt verilsin' diye emirler verildiği görülür arşivlere bakıldığı zaman. Kars, Gümrü, Moskova antlaşmaları imzalanırken Ermeni delegeyle Kazım Karabekir arasında şöyle bir konuşma geçer; 'Ufacık boyunla koskocaman Osmanlı'ya nasıl karşı geldin?' diye sorar Paşa. Ermeni delege de 'Aldatıldık Paşam. Emperyalist güçler vaatlerde bulundu. Bütün doğuyu, Sivas'a kadar bize verdiklerini söylediler' der.''
(SMR-KÖS-SBR)13.09.2011 12:28:28