Gülefer
Yazıcıoğlu,
Muhsin Yazıcıoğlu için, "Allah'a çok
şükür gördüm çok da güzel hiçbir yarası beresi olmadan kırıklarının dışında ufacık bir çiziği olmadan şehadet parmağını da kaldırmış bir şekilde gitti ki hamd olsun Rabbime. Ama devletin itibarı o Maraş'daki Kara Yakup bölgesinin karlarının altından hiçbir zaman bu olay aydınlatılmadan kalkmayacak bana göre. Orada kalacak." dedi.
Ordu'da 'O'nu Anmak ve Anlamak İçin' başlığı altında
Muhsin Yazıcıoğlu'nu anmak için düzenlenen etkinliğe, Yazıcıoğlu'nun eşi
Gülefer Yazıcıoğlu da katıldı.
Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen etkinlikte Gülefer Yazıcıoğlu, olay ve olay sonrası yaşananları değerlendirdi.
Gülefer Yazıcıoğlu, olayın olduğu Göksun'un, kendi doğduğu topraklar olduğunu belirtti. Yazıcıoğlu, "Oraya gittiğimde gördüm ki tam bir fiyasko var. Ne bir
arama var ne bir çalışma var. O dağdan öteki dağa koşuyorum hiçbir şey yok. İnsanları lüzumsuz yere bir yerden başka bir yere sürüklüyorlar. Bizzat yaşadığım için anlatıyorum bunları. Ama o devlet yetkililerinin bir takımlarını gördüm ki sanki arama yapıyormuş gibi köyün evlerinin biraz yukarısına çıkarak karlarda fotoğraflar çektirmek, pozlar vermek gibi şeylerle meşgul oluyorlar. Muhsin Yazıcıoğlu'nu, çok üzülerek söylüyorum ki maalesef aramadılar ve kurtarmadılar." diye konuştu.
"YAZICIOĞLU 3 GÜN KARLARIN ALTINDA BIRAKILDI"
Muhsin Yazıcıoğlu'nun 3 gün karların altında bırakıldığını ifade eden Gülefer Yazıcıoğlu, "Tabi ki takdir-i İlahi ama 3 gün karlarda bırakmayabilirlerdi. O
köylüler ki dilekçe vermeye gittiğimde de gördüm, köylüler 112'yi aramışlar. Köylülerden birisi de 112 yetkilisinin konuşmalarını kaydetmiş. Köylü diyor ki 'Kara Yakup'a düştü biliyor musunuz?' 112 diyor ki '
evet Kara Yakup'a mı düştüğünü söylüyorsunuz.' Köylü diyor ki 'biz saatlerdir askeriyeyi arıyoruz, telefonları suratımıza kapatıyorlar'. Aradık diyorlar ya aramadılar, kusura kalmasınlar." diye konuştu.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun, her zaman devleti yönetenlerin yanında olan, onları uyaran, onlara bir yanlış yapılacağını duyduğu zaman onları ikaz eden, onları yanlışlardan döndüren bir insan olduğuna işaret eden Gülfefer Yazıcıoğlu, "Hep onlara
destek olmuştu ama çok acıdır ki onlar biz kendimizi yırtmasak bizim acımıza merhem olmaya da bir niyetleri yoktu. Bu da bir gerçek. Yalandan yere bir
kriz masası kuruldu. Orada askerlerin hepsini dizi dizi dizdiler. Bir tanesini aramaya kurtarmaya göndermediler, 10 metre götürdüler geri getirdiler. Bunları bizzat yaşadığım için söylüyorum. Niye gitmiyorsunuz diye askere sorduğumda, abla, biz,
komutan izin verirse gideriz, dedi, beni tanıdığından da değil." şeklinde konuştu.
"BİZİM BU DAĞLARIMIZ KUZEY IRAK DAĞLARINDAN DAHA MI KÖTÜ?"
Olay olduğu zaman İçişleri Bakanı ve
Meclis Başkanı'nın yolunu kestiğini aktaran Yazıcıoğlu, "Baktım bir şey olmuyor, yola attım kendimi. Dedim ki 'nedir bu rezillik niye bize bunları yaşatıyorsunuz?' Onlar benim yanıma geldiler arabaya. Benim yanımda
Genelkurmay Başkanını aradılar. Ben bunları yaşadığım için söylüyorum.
Hani dedim, biz her şeyi açık seçik izliyorduk, teröristleri
iğnenin deliğine girse buluyorduk. Bizim bu dağlarımız
Kuzey Irak dağlarından daha mı kötü? Daha mı zor şartları? Hiç de zor değildi, kusura kalmasınlar. Bizim gece görüşlü uçaklarımız, helikopterlerimiz nerede? Çok üzücü bir
cevap aldım, Köksal Toptan Bey de hayattadır, inkar edebiliyorsa etsin. Bana 'maalesef böyle şeylerimiz yokmuş bizim' dedi. Ben 'çocuk mu kandırıyorsunuz' dedim. O zaman eğer yoksa milleti de kandırıyorsunuz siz, eğer yoksa." diye ifade etti.
Gülefer Yazıcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Köylülerin bangır bangır bağırmasına rağmen, saat 15.05 ya da en geç 15.10'da helikopter düşmüş olmasına rağmen, o köylülerin 'burada burada burada' diye ısrarla söylemesine rağmen askeriyenin gidip tek çevirdiği şey çok acıdır ki ilk gittikleri yer Kızılöz ve Sinse Köyü etrafıdır. Çünkü helikopterin düştüğü noktaya en yakın yer Kızılöz ve Sinse'dir. Döngel Köyü, helikopterin düştüğü yere çok uzak bir noktadır. Kızılöz ve Sinse çevrilmiş buradan kimse gönderilmemiş, dağ komandoları getirilmemiştir. Diyelim ki bizimkiler olay olur olmaz
vefat etmişlerdi ki etmemişler, adli tıp raporlarından da bunu görüyorum. İsmail Güneş'e ne diyecekler merak ediyorum. Onu konuştura konuştura Hak'kın Rahmetine yolladılar.
Ben diyorum ki bunu Cumhurbaşkanı ve Başbakana da dedim. Bizim bir
ölüm borcumuz vardı. Muhsin Yazıcıoğlu Rabbi'ni çok seviyordu ve gerçekten Rabbi'ne kavuşmayı çok istiyordu ve kavuştu. Ama şunu iyi bilin ki bu millet bir gün size diyecek ki Muhsin Yazıcıoğlu'nu 3 gün karların altında yatırdılar. Muhsin Yazıcıoğlu'nu aramadılar. Muhsin Yazıcıoğlu'nda bunların hak ve hukuku vardı, onu koruyamadılar diye sizi mutlaka yargılayacaktır bu millet dedim. Devlet, imkanlarını kullansaydı inanıyorum ki başka türlü olurdu. İşte şimdi ortaya çıkıyor ki ilk 20 dakika içinde helikopterin yeri tespit edilmiş. Komutan haritayı koltuğunun altına koymuş, evine gitmiş yatmış uyumuş. Gayet lakayt bir şekilde kriz masası imiş falan hepsi bir fiyasko. Diyeceksiniz ki siz bu olayın peşini niye koşturuyorsunuz. Bizim canımız geri gelmeyecek üzüntümüzü de gidermeyecek ama
Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir insanın bir daha böyle olaylar yaşamaması için olayın peşini bırakmıyorum. Canım pahasına da olsa bırakmayacağım.
Hiç de umurumda değil. Önemli olan Hak'kın huzuruna giderken rahat olabilmek. Böyle, tamam, Muhsin Yazıcıoğlu çok güzel uğurlandı. Güzel de yad ediliyor çok şükür hamdolsun Rabbim'e. Önemli olan Muhsin Yazıcıoğlu gibi gitmek, bu dünyadan malınızı mülkünüzü alıp gitmeyeceksiniz. Ben var olduğum müddetçe bu
davanın peşini asla bırakmam, bırakmaya da niyetim yok. İki tane evladım var, elimden geldiğince babalarına layık bir evlat olarak yetiştirmek istiyorum. Onlar da kendi ayakları üzerinde durur bana bir şey olursa hiç umurumda bile değil. Bu devlet bizim devletimiz, ülkemizin bütünlüğü çok önemli ama devletimizin de bizim yanımızda olup bizim hak ve hukukumuzu korumasını istiyorum. Ben devletime sahip çıkarken devletimin de bana sahip çıkmasını istiyorum. Başka da bir şey istemiyorum. Yoksa yıpratmak çok kolay ama yapıcı olmak çok zor. Ben yapıcı olmak istiyorum.
"MUHSİN YAZICIOĞLU HER ŞEYİ ÇOK GÜZEL YAŞADI"
Bana deseler ki dünyayı sana veriyoruz ben Muhsin Yazıcıoğlu'nun bana bıraktığı
mirastan toplu iğne başını vermem. Çünkü o miras öyle güzel miras ki alnınız açık, dimdik böyle her yerde saygı görüyorsunuz, sevgi görüyorsunuz. Bundan güzel miras yoktur. Onun için Muhsin Yazıcıoğlu'na çok teşekkür ediyorum. Bizim hakkımızın onda çok olduğuna inanmıyorum. Onun hakkı bizde çok fazla, bunu çok iyi biliyorum. O bizi üzmemiştir biz onu üzmüşüzdür, bunu da açık gönüllülükle söylüyorum. Son nefesime kadar bu dava için elimden geldiği kadar her şeyi yapacağım. Bu dava sadece Muhsin Yazıcıoğlu'nun davası değildi, inanır mısınız bu, belki onun şahsi davası olsa beni de ilgilendirmezdi ama bu dava hak dava. Bu dava hepimizin davası.
İbrahim
Tatlıses vuruluyor,
araç teknik imkanlar kullanılarak bulunuyor. Antalya'da bir
dağcı kayboluyor cep telefonu ile hemen yeri tespit ediliyor. O dağları da televizyonda görüyorum, çok acıdır bizim dağlarımızdan daha beter dağlar ama gidip kurtarıyorlar. Bize gelince yok ama hiçbir şey yok. O dağcı da bir tane cep telefonu var bizimkilerde 8 tane cep telefonu var yer tespit edemiyorlar. Çok acıdır ki bize gelince bütün imkanlar yok oldu bu ülkede, yani isterdim ki imkanları kullansınlar. Takdir-i
ilahi dediğim gibi tabi ki ecel geldikten sonra bir şey bahane olacaktı. Ama 3 gün hiç kimse bizimkileri karlar altında bırakmamalıydı.
Bizimkiler karlar altında yatsın önemli değil. Allah'a çok şükür gördüm çok da güzel hiçbir yarası beresi olmadan kırıklarının dışında ufacık bir çiziği olmadan şehadet parmağını da kaldırmış bir şekilde gitti ki hamdolsun Rabbime. Ama devletin itibarı o Maraş'daki Kara Yakup bölgesinin karlarının altından hiçbir zaman bu olay aydınlatılmadan kalkmayacak bana göre. Orada kalacak."