Belçika'da öldürüldüğü ileri sürülen
DHKP-C militanı Fehriye
Erdal'ın,
örgütü ile
Ergenekon'un ilişkisini anlatmak istediği için susturulduğu belirtiliyor. İddialara göre Erdal,
Sabancı suikastındaki
kilit ismi açıklayacaktı.
Aksiyon dergisi, Belçika'da yaşayan
Özdemir Sabancı suikastı davası sanığı DHKP-C'li Fehriye Erdal ile ilgili yeni iddiaları gündeme getirdi.
Haşim Söylemez imzalı çıkan haber şöyle:
"Geçen hafta Belçika basını ilginç bir iddia ortaya attı. Belçika Savcılığı'na dayandırılarak verilen habere göre,
Özdemir Sabancı suikastı davası sanığı DHKP-C'li (Devrimci Halk
Kurtuluş Partisi/Cephesi)
terörist Fehriye Erdal ölmüş olabilirdi. Gazetelere konuşan ve adı açıklanmayan
savcılık kaynakları, artık yaşamadığı düşüncesiyle Erdal'ı aramadıklarını belirterek, tekrar tekrar gündeme getirmek yerine dosyayı kapatmanın daha iyi olacağını öne sürdü. Haberlerde "Erdal, örgüt içinde
küçük bir
balıktı; ama çok şey biliyordu ve saklanması karşılığında birilerinden epey para alıyordu." deniyordu.
Peki, çok şey bilen 'küçük balık' Fehriye Erdal gerçekten öldürüldü mü? Aslında bu sorunun cevabı henüz net değil. Ancak ihtimal dâhilinde. Gazetelerde çıkan haberler üzerine İçişleri Bakanı Beşir
Atalay, Fehriye Erdal'ın ölmüş olabileceğiyle ilgili bir bilginin kendilerine ulaştığını; ancak haberleri teyit edemediklerini açıkladı. Aslında ucu açık gibi gözüken bu açıklama birçok şeyi ortaya koyuyor. Fehriye Erdal ya öldürüldü ya da susması için saklandı. Diğer bir iddia ise Erdal'ın gizlenmek için
estetik yaptırdığı ve yeni bir kimlikle dolaştığı yönünde. Peki DHKP-C'de bir 'kahraman' ve 'örnek'
profil olarak gösterilen Erdal'a dair bu haberlerin arkasındaki gerçekler neler? Aslında Erdal'ın
ölümünden çok bu konunun üzerinde durulması gerekir. Çünkü Erdal'ın öyle ya da böyle ortadan kaybolması birçok olayın üzerinin örtülmesi anlamına geliyor. Erdal sadece Sabancı suikastını değil, örgütün bütün
eylem, plan ve ilişkilerini biliyordu. Belçika basını saklanma
maliyetinin yüksekliğini gerekçe gösterip Erdal'ın örgüt tarafından '
infaz' edildiğini yazdı. Bu bilgiye inanmak ilk etapta pek gerçekçi değil. Örgütün Avrupa'da hâlâ birçok kaynağı (uyuşturucu, aidatlar,
dernek,
vakıf,
kaçakçılık gelirleri gibi) bulunuyor. Erdal'ın saklanması da o kadar büyük bir maliyet gerektirmiyordu. Kritik soru şu: Fehriye Erdal o zaman neden öldürüldü ya da göz önünden uzaklaştırıldı?
Bu konuya dair ciddi iddialar mevcut. Her şeyden önce örgüt militanları Erdal'ın kahraman gibi algılanmasından rahatsızdı. Sevmeyeni daha çoktu. Özellikle Dursun
Karataş ölmeden önce Erdal ile görüşmeler yaptığı ve onunla bazı bilgileri paylaştığı da aktarılıyor. Örgütte Erdal'a karşı
baskı artınca o da 'Her şeyi açıklarım!' tehdidini savurdu. Hatta bunun üzerine DHKP-C, "Fehriye bizim için ölmüştür" şeklinde bir açıklama yaptı. Zamanlaması da ilginç:
Aralık 2010. Çünkü örgüt kaynaklarına göre bu tarihlerde
Dursun Karataş'tan sonra örgütün gerçek liderinin kim olacağı üzerine toplantılar yapılıyordu. Başka iddiaya göre Erdal, korunma şartıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara örgüt ile Ergenekon bağlantısına dair ifade verecekti. Sabancı suikastının arkasındaki kilit ismi açıklayacaktı. Ulaştığımız ancak isminin açıklanmasını istemeyen eski bir DHKP-C militanı Erdal'ın böyle bir şey yapacağını duyduğunu; fakat bu tehdidin bile onun ölüm sebebi olabileceğini aktarıyor. Erdal'ı 'karakutu' yapan en önemli ayrıntılardan biri de hâlâ açıklanmayan ve
MİT Müsteşarı Hiram
Abbas tarafından (öldürülmeden önce) hazırlanan DEV-SOL raporuna dair bilgilere ulaşmış olması. İddiaya göre, Erdal Abbas'ı kimin öldürdüğünü de biliyordu. Ergenekon İddianamesi'ne yansıyan bilgilere göre de DHKP-C, Ergenekon tarafından en rahat kullanılan örgütler arasında yer alıyor. Tabii bu ilişki daha çok, örgütün ölen lideriyle, 'Derin Sol' lakaplı Dursun Kartaş'la ilgili bir durum.
Örgüt içindeki Fehriye Erdal krizi aslında yeni değil. 1
Nisan 2004'te DHKP-C'ye yapılan önemli operasyonda örgüt içi çatışmaların başladığı ve hedefteki en önemli ismin Erdal olduğu ortaya çıkmıştı. Bu tarihlerde Belçika,
Almanya,
Hollanda,
İtalya ve Türkiye'de yapılan operasyonda tarihte ilk kez Dev-Sol kökenli örgüte ait maddi delillere ulaşılmıştı. Bu bir nevi örgütün deşifresi ve takibatının kolay olacağı anlamına geliyordu. Çünkü polis her militanı adım adım takip edip etkisiz hâle getirmeyi başarmıştı. Hatta bu tarihlerde örgütün kırsalı tamamen çökertildi. DHKP-C yapısını sadece şehirlerde sürdürmek zorunda kaldı. İşte bu tarihlerde Sabancı suikastı sanığı Erdal ile ilgili örgüt içinde bir
kavga başladı. Kavganın sebebi, Erdal'ın suikast için birilerinden büyük miktarda para almasıydı. Bu para örgütün üst düzey yöneticileri arasında paylaşılmış ve alt düzeydeki militanların ihtiyaçları karşılanmamıştı. 2004'te başlayan Fehriye Erdal krizi örgütte ayrışma ve bölünmeleri beraberinde getirdi. Ancak Dursun Kartaş'ın hayatta olması krizin büyümesini engelledi. Şimdi yine Erdal'ın öldürüldüğünün veya ortadan kaldırıldığının söylenmesi anormal değil. Çünkü onu koruyacak Karataş artık hayatta değil.
11
Ağustos 2008'de
kanser tedavisi gördüğü Bürksel'de ölen 'Dayı' kod adlı terörist Dursun Karataş İstanbul'a getirilip gömüldü. Bunun üzerine örgüt yeni bir lider arayışına girdi. Ön plana çıkan ilk isim Aslan Tayfun Özkök oldu. 1995 doğumlu Musa kod adlı Özkök'ün çok sayıda
cinayet ve
soygun olayına karıştığı iddia ediliyor.
Güvenlik birimlerince hazırlanan raporda Özkök için yazılan ilginç not dikkat çekiyor: "Uzun boylu, atletik yapılı. 1981 yılında polisle girdiği silahlı çatışmada dizinden yaralandı. Sigara ve
içki içmez. Acımasız, Dursun Karataş ve ilkelerine kayıtsız şartsız bağlıdır." Tabii şu anda Aslan Tayfun Özkök'ün örgütü ne kadar
kontrol altında tuttuğu veya gerçek liderin o olup olmadığı da
tartışma konusu. Ancak DHKP-C'nin 'derin' bağlantılarını kuvvetlendirip yoluna devam etmek için ciddi hamleler yapmayı planladığı da istihbarat birimlerince aktarılıyor."