Osmanlı Devleti'nin son dönemde yaşayan ve önemli kahramanlıklara
imza atan Erzurumlu Mehmet Şükrü Paşa'nın hayatını anlatan belgesel büyük ilgi gördü.
Atatürk Üniversitesi
İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hakan Temiztürk ile Okutman Murat Bulut'un hazırladığı belgesel, Şükrü Paşa'nın hayatını konu alan ilk çalışma olma özelliği taşıyor. 65 dakikalık belgeselde Şükrü Paşa'nın az bilinen yönleri ön plana çıkarılmış.
Belgesele göre Şükrü Paşa, Osmanlı'nın son dönem matematik bilginlerinden
Salih Zeki'ye (Halide Edip Adıvar'ın eşi) matematik dersi verdi. Bulgarlara
esir düştüğünde bile kendisine saygı gösterildi, esaret altında iken
top atışı hesaplamaları yaptı. Fransızca dersleri verdi. Ordunun
siyasetle iç içe olduğu dönemde bile siyaset yerine
Edirne müdafaası ile ilgilendi. Atatürk'e Rumeli'ye geçişinde
yardımcı oldu. 36 yaşında tuğgeneral, 51 yaşında ise mareşal oldu."
Şükrü Paşa hakkında az sayıda yazılmış kaynak bulunduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Hakan Temiztürk, böyle bir komutanın vatansever yönünün
genç nesillere anlatılması gerektiğini söyledi. Şükrü Paşa'nın siyasi çekişmelerin yoğun olduğu, 2.
Abdulhamit'in tahtan indirildiği dönemde siyasete bulaşmamaya özen gösterdiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Temiztürk, Şükrü Paşa belgeseliyle ilgili şu değerlendirmede bulunuyor:
"1857 yılında Erzurum'da dünyaya gelir. Askeri okulda eğitimi sırasında zekâsı ve matematiğe olan yatkınlığı dikkat çeker. Daha sonra orduda bir süre mühendishanede topçuluk ve Fransızca öğretmenliği yapar. Ayrıca
Darüşşafaka okulunda matematik ve beden terbiyesi dersleri verir. 36 yaşında iken tuğgeneralliğe yükselir. Şükrü Paşa'nın
İstanbul dışındaki ilk görev yeri Edirne olur.
Balkan Savaşı başladığında kendisine verilen yazılı emirde Edirne'nin muhtemel bir muhasarası halinde, 40 gün müdafaa edilmesi istenir. Bulgarlar Rusya'nın gözetiminde
Sırbistan ile daha sonra da
Karadağ ile anlaşmaya varır."
O dönem 500 bin askere karşı Osmanlı'nın 250 bin askeri bulunduğunun altını çizen Yrd. Doç. Dr. Temiztürk, "Şükrü Paşa'nın emrindeki kuvvetler
cephane bakımından iyi durumda olmasına rağmen sayı ve iaşe bakımından Bulgar kuvvetlerinden geriydi. İlk başlarda Osmanlı birlikleri düşmanlarına karşı başarılı olur. Ancak orduda
açlık ve
soğuk etkisini gösterir. Kuşatma günlerinde ise süpürge tohumundan yapılmış ekmek,
ağaç kabukları, at eti yenilir. İstanbul'dan da yardım gelmez. Bu sırada
ateşkes ilan edilir. Osmanlı hükümeti, Balkan devletleri ve arkasındaki büyük devletlerle, Londra'da masaya oturur. Edirne'nin Bulgaristan'a bırakılmasını isterler. Kamil Paşa hükümeti kabul etmek zorunda kalır. Enver ve
Talat paşalar öncülüğündeki ittihatçılar hükümeti alaşağı ederler ancak yine Edirne Bulgaristan'a geçer. Bulgarlar, şiddetli topçu ateşi ile dört bir yandan hücuma geçerek ateşkese son verir. Edirne halkının ve askerlerin perişan hali devam ederken İstanbul'un bir an önce yardıma koşması beklenir ancak bu gerçekleşmez. Bulgar topçuları Edirne'nin camilerini binalarını yıkarken Şükrü Paşa da artık bunu kabullenmek zorunda kalır ve beyaz bayrağı çeker." diyor.
Şükrü Paşa'nın teslim alındığında Bulgar kralının kendisine gelerek kılıcını teslim ettiğini anlatan Yrd. Doç. Dr. Temzitürk'ün verdiği bilgiye göre Şükrü Paşa, daha sonra tarihçi İsmail Hami Danişmend'e yaşadıklarını anlatırken ittihatçıların ve Talat Paşa'nın oyunlarına geldiğini söylemiş.
Yrd. Doç. Dr. Temiztürk, Şükrü Paşa'nın o dönemde siyasete girmemesi ve Edirne müdafasıyla ilgili ise şu tespitlerde bulunuyor: "İkinci Abdulhamit'in tahttan indirilişiyle ortaya çıkan taht mücadeleleri, siyasetin karışık olduğu, ordunun tepeden tırnağa siyasetle iç içer olduğu dönemde bu
savunmayı gerçekleştirmiş olması önemli. İstanbul kendi içerisindeki siyasi çekişmelerle uğraşırken Edirne'ye yeterince
destek verilemiyor. Şükrü Paşa bu dönemde siyasetle ilgilenmemiş sadece kendi alanıyla ilgili kalmış. Hatta Abdulhamit jurnallerin etkisinde kalarak Şükrü Paşa'yı sürgüne gönderdiğinde bile siyasetin içine bulaşmamış."
Şükrü Paşa'nın o dönemde Edirne savunmasıyla ilgili İstanbul'a çektiği telgrafa da değinen Yrd. Doç. Dr. Temiztürk, "Şükrü Paşa halkın ve askerin nasıl bir ruhla savaştıklarını yansıtan meşhur telgrafında şunları söyler: Edirne gibi dünyanın en stratejik mevkilerinden ve en mukaddes şehirlerinden birisini deni hunhâr bir düşmana teslim edecek alçak bir kumandan şanlı Osmanlı tarihinde görülmemiştir.' Yine Edirne savunması sırasındaki şu cümleleri tarihe geçer: 'Düşman savunduğumuz hatları geçtikten sonra ölürsem, kendimi şehit kabul etmiyorum. Beni mezara koymayın, etimi kuşlar ve itler çeke çeke yesinler. Fakat savunma hattımız bozulmadan şehit olursam, kefenim, lifim ve sabunum çantamdadır. Beni bu yere gömeceksiniz ve gelecek nesiller üzerime bir abide dikecekler."