Ömer Kaya/
Abdurrahman Antakyalı - Genç kadın, mağazada bir yandan evine alacağı perdeleri seçmeye çalışırken bir yandan da ellerini saklama telaşını yaşıyordu. Tezgahtar bu telaşı fark ediyor, ancak müşterisini de üzmek istemiyordu; buna rağmen dayanamadı ve sordu: ''Hanımefendi ellerinizde
egzama mı var?''
Kadının kısa ''
evet'' yanıtı üzerine satıcı, müşterisine hemen adresi verdi: ''İki katlı ahşap binanın karşısındaki Dermancı Eczanesi ve
Eczacı Derman Amca...''
Tanıyanların ''Derman Amcası'', 84 yaşındaki Eczacı Niyaz Dermancı, eski
Ankara'nın soluğunun hala hissedildiği Samanpazarı semtinde, Kale'ye çıkan Arnavut kaldırımlı yol üzerinde bulunan,
babasından devraldığı Derman Eczanesinde 65 yıldır
hizmet veriyor. Eczacılığın yanı sıra
Tıp Fakültesi mezunu da olan Niyaz Dermancı, laboratuvar olarak da kullandığı
eczanesinde yıllardır, doktorların yazdığı özel reçetelerle gelen
hastalara ''taze'' ilaçlar yapıyor;
soyadı gibi, onların sıkıntılarına derman olmaya çaba gösteriyor.
Derman Eczanesi, Niyaz Dermancı'nın kendisi gibi eczacı olan babası
emekli Albay Nazmi Dermancı tarafından 1946 yılında kurulmuş. ''Dermancı'' soyadı, askerlik döneminde
Kerkük,
Yemen gibi yerlerde de görev yapan baba Nazmi Bey'e, Soyadı Kanunu çıkınca, mesleğinden ötürü verilmiş.
Babası eczacı, kayınpederi eczacı, kendisi eczacı ve iki oğlu da eczacı Niyaz Bey, Derman Eczanesinin Samanpazarı'nda açılmasının ilginç öyküsünü de şöyle anlatıyor:
''O yıllarda tahdit uygulaması vardı; nüfusa göre eczane açılabiliyordu. Eczane açmak için sıraya giriliyor,
kent nüfuslarına 10 bin kişi eklendiğinde bir eczane açılmasına izin veriliyordu. Bu sıra da sizin dilediğiniz ilde değil, Türkiye'nin neresi uygunsa oraya göre gerçekleşiyordu. Babama da
İstanbul Çarşamba'da eczane açma izni çıktı, ancak İstanbul'a gitmeyi düşünmediğinden, Ankara'da eczane açma hakkı kazanan diğer bir eczacı ile
becayiş yaptı. Eskiden Ankara'nın merkezi
Ulus olduğu için orada eczane sahibi olmak önemliydi. O dönemde Ulus'ta 7 tane eczane vardı. Ulus'ta eczane sayısı yeterli olduğu için bize eczane açmamız için adres olarak Samanpazarı gösterildi.''
Nazmi Bey, 1946 yılında eczanesini hizmete açar. Sıra, Ulus'taki eczanelerle rekabete gelmiştir. Niyaz Dermancı, rekabetin üstesinden nasıl geldiklerini de ''Eczanemiz çok göz önünde bir yerde olmadığı için Ulus'takilerle hizmet farklılığımızla alternatif oluşturmaktaydık. Kısa sürede yapılamayan şeyleri yapmamız, bulunmayan ilaçları tedarik etmemizle ünlendik'' sözleriyle açıklıyor.
-TIPTAN ECZACILIĞA; GRİPİN'İN TEZGAH ALTINDA OLDUĞU YILLAR...-
Derman Eczanesinin açıldığı yıllarda Niyaz Bey liseyi bitirmiş, üniversiteye girmeye hazırlanıyordur.
Eczacılık Fakültesini çok ister, ancak o dönemde sadece 50 öğrenci alan bu fakülte için not ortalaması yeterli değildir. O da Ankara Tıp Fakültesine girer. Tıp okurken de Eczacılığa geçmek için çabalar fakat, ''Önce tıbbiyeyi bitir'' denildiği için, bu hevesi sonuçsuz kalır. İçindeki tutku hiç azalmadığından 1953 yılında Tıp Fakültesinden mezun olunca hemen eczacılığa başvurur ve fakülteye kabul edilir. Fark derslerini vererek 3 yıl sonra eczacı diplomasına da kavuşur.
''Peki o yıllarda eczacılık nasıldı?'' sorusuna Niyaz Bey, ''Şimdikilerin tahmin edemeyeceği kadar zordu'' kaşılığını veriyor ve ekliyor: ''Eczanemizi açtığımız ilk yıllarda ilaçlar çok sınırlıydı ve
ithal etmek zorundaydık.
İthalat yapmak da oldukça zordu. Eczanelerde sınırlı miktarda ilaç bulunuyordu.''
Niyaz Dermancı, bu durumu çarpıcı bir örnekle şöyle açıklıyor: ''Mesela 1950'lerin ortasında Gripin çok değerli bir ilaçtı. Bize de az sayıda verildiği için tezgah altında saklar ve oradan çıkarıp en fazla ikişer adet verirdik. Raflara koysak herkes yirmişer tane almak isterdi çünkü...''
-''KÖYLÜLER ECZANEYE ÇARIKLARINI ÇIKARIP GİRERDİ''-
O dönemlerde, ''Seyyar eczane gibi'' de çalışır Niyaz Bey; doldurup ilaçlarını çantasına düşer Ankara'nın köy yollarına... Bunu, hem sağlık hem de maddi durumu iyi olmadığı için doktora gidemeyen, eczaneye gelemeyen hasta
köylülere
yardım amacıyla yapar; çoğu hastasından
ücret almaz. Niyaz Bey, ''Bu sayede köylüler beni tanıdı. Köylümüz vefalıdır. Bugün bile bu tanışıklığımız sürüyor, hala eczaneme gelirler'' derken, unutamadığı anıları da paylaşıyor: ''Samanpazarı köylü muhitidir. Çok eskiden bazı köylüler eczanemize (kirletmeyeyim) düşüncesiyle çarıklarını çıkarıp içeri öyle girerlerdi. Çoğunlukla hasta hayvanları için ilaç isterler, ben de onlara veteriner ilaçları hazırlardım. Aradan bir süre geçtiğinde kucağında bir kuzuyla çıka gelip, 'Eczacı bey
Allah razı olsun, sen benim tüm kuzularımı kurtardın, bunu da sana
hediye getirdim' diyen çok olmuştur.''
O yıllarda sıklıkla İstanbul'a giderek ithalatçı firmalardan ''binbir rica ile'' ham madde alan baba-oğul Dermancılar, o maddelerden kendi ilaçlarını hazırlar. Bu durum, halen bir bölümü laboratuvar olarak kullanılan Derman Eczanesinde aralıksız, günümüze kadar devam eder; kuşaktan kuşağa aktarılan büyük bir deneyim oluşur.
-''DERDE ÇARE OLABİLMEK PARADAN ÖNEMLİ OLMUŞTUR HEP...''-
Eczanede ilaç yapabilmek için tıp bilgisine olan gerekliliğe de işaret eden Dermancı, şöyle devam ediyor:
''Günde en az 10 reçete yaparım. Bu reçeteler de en fazla cilt hastalıkları, sinir sistemi ve çocuklara yönelik dozlardır. Bunların hazır ilaçları olmadığı için bu karışımları doktorlar yazar, biz de yaparız. Bu reçeteler, hastanın durumuna, yaşına göre özel yazılır. Bazı eczacılara bile ilaç yapıyor, kimisine de
tarif ediyorum. Ne yazık ki yeni kuşak eczacıların ilaç yapma tekniklerine ilişkin pratik bilgileri az...
Benim için, bana gelen hastanın derdine çare olabilmek paradan önemli olmuştur hep... En
ucuz şekilde, hastanın derdine deva olacak, ancak kimsenin yapamadığı ilacı yapmak isterim.''
Kendisini en çok mutlu eden şeyin, ''İhtiyaç sahibi bir hastaya istediği reçeteyi yapabilmek'' olduğunun altını çizen Niyaz Dermancı, ''Almanya'dan izne gelen bir vatandaşımızın çocuğuna bir ilaç yapmıştım. İlacı bittikçe hala beni arıyor, ilacı hazırlayıp kargoyla kendisine gönderiyorum'' diyor ve yüzünden hiç eksik olmayan gülümseme kahkahaya dönüşerek ekliyor: ''Eskiden ilaç ithal ediyorduk, şimdi
ihraç ediyorum...''
-''DUA ALIYORUM, MUTLU OLUYORUM''-
Yaşına göre sağlıklı ve dinç halinin sırrı sorulunca Niyaz Bey, ''Bunu herkes merak ediyor. Herhalde yapılamayan reçeteleri yaptığım için dua alıyorum, bundan da mutlu oluyorum. Her gün hala saat 09.00-10.00 gibi gelip,
akşam 5'e kadar çalışıyorum. Buraya gelip çalışmazsam mutlu olamam'' diyor.
Kendi üretimi olan ve ruhsatlarını aldığı üçü veterinerlik 7 ilacı bulunan Niyaz Dermancı, şu bilgileri veriyor:
''
Ağrı ve ateşli hastalıklar için hazırladığımız tabletler yıllardır kullanılıyor. En çok talep gören ilaçlarımdan biri de çiller ve sivilcelerle ilgili kremim. Ayrıca çok talep gören
tüfek boyasını da buradaki laboratuvarımda imal ediyorum. En büyük hayalim ilaç fabrikası sahibi olmaktı ancak olmadı. Bunun için İstanbul'da yaşamak gerekiyor. Ankara'da 50 dönüm bir
arazi almıştım bu hayalimi gerçekleştirmek için. Şimdi bu arazide
buğday ekiyoruz.
Eczanemiz 65 yılı tamamladı... Oğullarımdan tek isteğim bu eczanenin 100. yılını da görmesi. Umarım bu dileğimi de gerçekleştirirler. Bunun için onların çocuklarının da eczacı olması gerekiyor. Böylece 4 kuşak eczacı oluruz. Bunun için 3 erkek torunumun en az birinin bu mesleği seçmesi gerekiyor.''
Eczanesinin üst katında özenle sakladığı, ilaç yapımında kullanılan eski
araç ve gereçlerden oluşan bir ''müze köşe'' oluşturmayı düşündüklerini de belirtiyor Niyaz Dermancı, ''Madem eski bir eczane olduğumuzu söylüyoruz, bunu ispat etmemiz lazım'' diyor.
-MESLEKTE BAĞLI BULUNDUĞU ODADAN ESKİ...-
Kimya mühendisi eşiyle yine ''eczacılık çerçevesinde'' tanışıp 1960 yılında evlenen Niyaz Dermancı, meslekte bağlı bulunduğu odadan daha eski; Dermancı'nın kalfası Yılmaz Baran bile 40. yılını doldurmuş...
''Eczacı Odası bundan bir süre önce meslekte 50. yılımı kutlayan kokart takdim etti. Ben, 'neden 50. yıl kokartı veriyorsunuz, 60 yıldan da uzun bir süredir bu mesleği yapıyorum' dediğimde, 'öylesiniz ama, Odamız kurulalı henüz 50 yıl oldu' yanıtını aldım'' diyor ve yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesiyle ''Yani Eczacı Odasından daha eskiyim'' saptamasını yapıyor, 84 yaşındaki Eczacı Niyaz Dermancı...
Komşusunun, perdelik
kumaş satarken kendisine gönderdiği
genç kadının yine sık sık uğradığını gururlu bir ifadeyle belirtiyor Niyaz Dermancı, ancak artık, teşekkür etmek ve Niyaz Amcasının sürekli gülen yüzü eşliğinde, bir fincan kahvesini içmek için...
(AYA-ANT-SK)03.06.2011 11:30:57