Düzce Üniversitesi (DÜ)
Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Doç.Dr. İsmail
Özdemir,''10 yıldır hakkımda herhangi bir şey yokken, 10 yıldır hiçbir asistanım, öğrencim benim hakkımda herhangi bir olumsuz bir şey söylemezken ne hikmetse 3-4 aydır giderek artan tempoda, yoğunlukta bana karşı saldırılar arttı'' dedi.
Özdemir, AA muhabirine açıklamalarda, özellikle cerrahi bir branş olan Kadın Hastalıkları ve
doğum uzmanlığı b
ölümünde okuyan asistanların ortalama 4-5 yıl, hatta bazen 6 yıla kadar uzayan bir uzun eğitim sürecinden geçtiklerini hatırlattı.
''Tıp bir bilimdir ama aynı zamanda da sanattır. Biz
öğretim üyeleri özellikle cerrahi branşlarda bir insanı uzman olarak yetiştirirken bilimin yanında sanatı da öğretiyoruz'' diyen Özdemir, cerrahi bir branş olan Kadın Doğum bölümünün çok riskli, dakikalar içinde ani anne ölümlerinin yaşandığı zor bölümlerden biri olduğunu ifade etti.
Bu zorlukların yanında öğretim üyelerinin de zorluğu olduğunu dile getiren Özdemir, şöyle konuştu:
''Çünkü sorumluluk tamamen bize ait. Sertlikler, serzenişler elbette bunlar olacaktır.
Anne, doğuran kadındır. O doğum sırasında kanayarak ölen kadınları düşünecek olursanız, bu branş elbette kolay bir branş değildir. Bu süreç içerisinde de zaman zaman bağırdığımız, çağırdığımız olumsuzluklar elbette olmuştur. Bu saha kenarındaki
teknik direktörün futbolcularına bağırması, çağırması gibidir. Siz normal durduğunuz yerde bağırmıyorsunuz. Bir cerrahi stres var, birine bir şey öğretiyorsunuz. Orada bir yanlışlık varsa, birine daha iyi bir eğitim vermeniz gerekiyorsa bunlar elbette bu sanatın içinde yaşanan olaylardır. Biz de asistanlığımız sırasında aynı eğitimlerden geçtik. Bize de bağırıp, çağrıldı. Şimdi ben geriye dönüp düşündüğüm zaman bize en çok bağıran, bizi daha çok uyaran hocalarımızın daha çok şey öğrettiğine
tanık oldum. Şimdi onların kıymetini daha çok anlıyorum. Şimdi çok daha iyi geçinen hocalarımızın pek de iyi eğitim vermediğini anlamış oluyorsunuz bu süreç içerisinde.''
İki gün önce üniversiteyi bitirerek, arkasından tıpta uzmanlık gibi daha ileri boyutta bir eğitim almaya uğraşan 30 yaşına gelmiş insanların annelerini ve babalarını buralara kadar getirmelerini anlamak da güçlük çektiğine dikkati çeken Doç.Dr. Özdemir, şöyle devam etti:
''18 yaşındaki insanlar kendi haklarını, hukuklarını arayamıyorlar mı? Annelerini, babalarını buraya kadar getiriyorlar. Yazık değil mi o anne babalara. Yani ilkokuldaki bir öğrenci dahi okuldaki bir olumsuzluğu annesine babasına öyle aktarabilir ki o öğretmen ya da diğer yanında oturan öğrenciler hakkında çok olumsuz kanaatlere sahip olabilirsiniz. Ama gerçekleri araştırdığınız zaman olayın hiç de öyle olmadığına tanık olursunuz. Ben bu açıdan bakıldığında bu basın açıklamasını doğru bulmadığımı söylemekle birlikte aslında bir bakıma da olumlu karşılıyorum.
Ben bu olaydan sonra bugün Cerrahi Tıp Bölümü Başkanlığı'na bir yazı yazdım. Benim asistanlarım benim burada verdiğim eğitimden daha iyi bir yerde eğitim alabileceklerine inanıyorlarsa kendilerine de
yardım etme sözü vererek istedikleri üniversiteye yatay geçiş yapmaları konusunda elimden gelen yardımı yapacağım. Hatta o üniversitenin bölüm başkanlarıyla görüşerek, bu işlemi de hızlandıracağımı buradan size rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü ben bunun yazısını bu sabah yazdım ve Cerrahi Tıp
Bilimleri Bölüm Başkanlığı'na, Tıp Fakültesi Dekanlığı'na, DÜ Rektörlük makamına sundum. Aynı şekilde eğitimden memnun olan arkadaşlarımız varsa burada gönül rahatlığı içinde devam edeceklerdir. Ya da rotasyon yapmak isteyen asistanlarımız ne kadar isterlerse istedikleri üniversitede rotasyon yapacaklarının garantisini veriyorum.''
Türkiye'de çok sayıda üniversite ve tıp fakültesinin bulunduğunu anımsatan Özdemir, buralardaki eğitimlerin her yerde aynı olmasının mümkün olamayacağını öne sürdü. Özdemir,''Dolayısıyla 2009 yılında çıkan Tıpta
Uzmanlık Yönetmeliği, çekirdek eğitim müfredatını ileri sürer. Yani biz çekirdek temel eğitimi vermekle mükellefiz. Çok ileri düzeyi eğitimi asistan ve uzman boyutunda bir insanın yapması zaten mümkün değil. Ben 11 yıldır burada çalışıyorum. Prefabrik konteynırlarda 8 yılım geçti. Buraya taşınalı henüz 2 yıl oldu. O
prefabrik yerlerde ben eğitim verdim. Dolayısıyla 10 yıldır hakkımda herhangi bir şey yokken, 10 yıldır hiçbir asistanım, öğrencim benim hakkımda herhangi bir olumsuz bir şey söylemezken ne hikmetse 3-4 aydır giderek artan tempoda, yoğunlukta bana karşı saldırılar arttı.
Basın önünde
linç ediliyorum. Uygunsuz
manşetler atılarak, yıldırma, yıpratma ve bir karalama kampanyası içerisindeyim.
Ben 10 yıldır burada eğitim vererek, uzman yetiştiriyorum. Şu ana kadar herhangi bir şey olmadı da bugünlerde mi oluyor? Benim 8 ay önce uzman ettiğim bayan asistanım şu an Nevşehir'de mecburi
hizmetini yapıyor. Yaklaşık 450 kilometre her ay bana gelerek,
gebelik takibini yaptırdı, sezeryanını da burada oldu. Bu şekilde görüştüğümüz asistanlarımız var. Bayramda, seyranda bizi arayıp halimizi hatırımızı soran asistanlarımız var. Şu an Türkiye'nin dört bir yanında uzman olarak hizmet veriyorlar. Herhangi bir sorun yok da özellikle
Nisan ayında yani DÜ'nün Rektörlük seçimlerinden sonra ilginç gelişmeler yaşandı. Ben bu olaylara girmek istemiyorum. Çünkü burada yapacağım konuşmada Rektörlük makamından izin aldım. Hakkımdaki o soruşturmalarla ilgili, yönetmelikler ve hukuk gereği etik olarak onlara girmek istemiyorum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hakkımdaki sayısız soruşturmalardan şu ana kadar almış olduğum bir ceza yoktur. Bunu da manidar buluyorum. Ben hizmet yapıyorum. Hizmet yaptığım yerde hesabını veremeyeceğim herhangi bir durum yok. Hesabımı veririm ve vermek de zorundayım. Ben bir
devlet memuru olarak yaptığım işin hesabını vermekle mükellefim'' diye konuştu.
-Bana diğer Ünüversitelerden ileri düzey ultrasonorafi konusunda eğitim almaları için asistan gönderiliyor''
Geçen
Cuma günün asistan öğrencilerine uzmanlık verdiklerini hatırlatan Özdemir, o gün
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Kadın ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Bülent Duran'ın ileri düzey ultrasonorafi konusunda kendi asistanlarını kendisine göndermek istediğini söylediğini belirtti.
Duran'ın kendisine,''Sizin hastanede uygun koşullar varsa asistanlarımızı rotasyon yapmaya göndermek istiyoruz. Ultrasonorafi ileri düzey ultrason konularında eksiğimiz var. Bizim asistanlarımıza siz eğitim verir misiniz?'' dediğini anımsatan Özdemir, şunları kaydetti:
''O gün sınavda bunu söylemişti ve Rektörlük makamına da dilekçesini göndererek, rotasyonların devamlı hale getirilmesini DÜ Rektörlük makamından arz ediyor. Şimdi civar illerdeki üniversitelerden bizim buraya talep olurken, benim asistanlarımın burada eğitim alamıyoruz demesini ben doğrusu ilginç buluyorum. Ben de onlara diyorum ki istedikleri yerde rotasyona gidip, bilgi görgülerini, deneyimlerini daha da artırabileceklerini ve bu konuda da kendilerine yardımcı olacağımı söylüyorum. Burada benim başka yapacağım bir şey yoktur. Şu ana kadar verilen eğitimleri kendi adıma rahatlıkla söylüyorum layıkıyla verdiğime inanıyorum. 2010 yılı nisan ayına kadar biz burada 2 öğretim üyesiyle birlikte çalışıyorduk. Yardımcı Doçent arkadaşımın da
istifa etmesiyle ben burada tek kaldım. Yaklaşık 300 saat dersi ben anlattım, tek başıma
ameliyatlara girdim. Tek başıma icap nöbetleri tuttum. Hastaları kabul ettim. Tek başıma ben burada mücadele ederken, bunların hiçbirini yapmaya da bilirdim. Eğitim aksamasın, çocuklar eğitimden yoksun kalmasınlar diye olağanüstü performans göstererek çalıştım. Nisan ayından beri başlatılan karalama kampanyasını yargıya taşıdığım için yargıya intikal etmiş bir konu olduğu için açıklama yapamıyorum.''
-''Ben Türkiye'de bulunan 150 Perinatoloji Uzmanından biriyim''-
Türkiye'de yaklaşık 4 bin 500 civarında Kadın Doğum Uzmanı, 150 de Perinatoloji Uzmanı olduğunu bildiren Özdemir, 4-5 yıllık kadın doğum ihtisasından sonra 3 yıl daha ihtisas yapılarak yan dal denilen teminatoloji uzmanlığının elde edildiğini belirtti. Bundan dolayı bu uzmanlık alanının ileri düzey ultrason olarak riskli gebeliklerin takibi ve bunların
tedavisiyle ilgili kadın doğumun yan dalından bir tanesi olduğunu kaydeden Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ben bu yan dalı hak etmiş kazanmış biriyim ve Türkiye'de o yan dal sahibi 150 kişiden biriyim. Bölgede de bu anlamda yan dal olmaması sebebiyle ben bu konuda hizmet veriyorum. O zaman
Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nde ya da diğer üniversitelerde bu tür yan dal uzmanları olmadığı için, öğretim üyelerinin olduğu yerlerde eksik eğitim mi veriliyor denilecek. Onların asistanları da,'Bizde bu tür öğretim üyeleri yok. Biz eksik eğitim alıyoruz mu?' diyecekler. Bu tür
isyan hereketlerine mi girişiyorlar. Elbette hayır. Çünkü Kadın Hastalıkları Doğum Anabilim Dalı'nın görevi temel şekilde eğitim müfredatını öğretmektir. Koşullar gereği elinizde imkan varsa onları da öğretirsiniz. Ama asıl olan burada temeli öğretmektir. Siz temel eğitim müfredatıyla yükümlüsünüz. Daha ileri düzey ultrasyonlar, ileri düzey ameliyatlar öyle birden bire asistanlık eğitim sürecinde malesef olmuyor. Bu görgünün kazanılması yıllara dayanan bir şeydir. Ben 11 yıldır akademik olarak burada çalışıyorum. Özellikle son 4 yıldır bu tür ameliyatları yapıyorum. Ben de burada akademisyen olan hocalarımdan bilgileri öğrenerek, kendimi
yurt dışına giderek sürekli geliştirdim. Ancak bu seviyeye gelebildim. Dünyanın hiçbir yerinde uzmanlık eğitiminde bunlar zaten verilemez. Onlar kişilerin zaman içerisinde üniversitede kalmak, kendilerini daha geliştirmek,
kariyer yapmak istedikleri zaman elde edebilecekleri bilgi ve becerilerdir. Bunun ihtisasını alan birçok uzman arkadaşımız ultrasonu bilmiyor. O yıllarda ultrason yeni yeni biliniyor ve sürekli değişiyor. 5 sene önceki ameliyat şimdi yapılmıyor, değişiyor.
Temel eğitim müfredatını bir bakıma ben otomobil ehliyetine benzetiyorum. Bir otomobil ehliyetiyle
uçak kullanamazsınız. O ayrı bir deneyim. Ayrı bir bilgi ve beceri gerektirir. Eğitim de bu şekilde ele alınmalıdır.''
-''Bu durumdan asıl zarar gören hastalar oluyor''-
Bu tür olaylardan öncelikle kendisinin yıpranmış olmasına rağmen asıl zarar görenin hastalar olduğuna dikkati çeken Özdemir,hastaların tedavi olacakları bir üniversite hastanesinde bu tür şeylerin yaşandığını duyması üzerine gitmekten vazgeçebileceklerini söyledi.
Kendisinin de bu tür haberlerden sonra o hastaneye gitmek istemeyeceğini belirten Özdemir,''Görsel basın, canlı yayınlar insanların aklını çelmek açısından çok etkileyici. Basın uygunsuz kullanıldığı zaman çok tehlikeli olabiliyor. Ve sağlık gibi bir konuda siz basındaki manşetlere göre hareket edecek olursanız, ben de gelmek istemem. Şimdi DÜ hastanesinde hizmet almak varken bu insanlar
İstanbul ve
Ankara gibi daha büyük hastanelere gidecekler. Maddi açıdan daha büyük kayıpları olacak. Zaman kayıpları olacak. Vardıkları büyük illerde ameliyat için büyük sıralar bekleyecekler'' dedi.
Her hekimin hastasının zarar görmesi halinde üzüleceğini dile getiren Özdemir, üniversite hastanelerine en zor ve son aşamadaki vakaların geldiğini, bunun da ölüm oranının üniversitelerde çok fazla olmasını sağladığını vurguladı.
Eskiye oranla bu ölüm oranlarının azaldığına dikkati çeken Özdemir,''Artık hemen hemen her yerde hekim ve üniversite var. Bu bağlamda hastalarımızdan bu tür haberlere
kulak tıkamalarını, her zaman müsterih olmalarını istiyorum. Biz hekimlerin de sınırı bir yere kadar. Burada Türkiye'de sınırlı sayıdaki gebelik üniteleri bulunuyor. Sayımız az olmasına rağmen çalışmalarımızı sürdürüyoruz'' şeklinde konuştu.
(ONR-ÖÜ-OSM)06.10.2011 10:57:10