Kayseri'de kaybolduktan 556 gün sonra öldürülmüş olarak bulunan üç
küçük çocuk ile ilgili medyada verilen haberler
psikologların tepkisini çekti.
Uzmanlar,
gazete ve televizyonlarda yer alan
cinayet detaylarının hem yeni travmaların oluşmasına hem de yeni
cinayetlerin işlenmesine kapı aralandığı görüşünde. Psikologlar, emniyetin, olayla ilgili abartıya kaçan açıklama yapmasını da eleştiriyor.
Türkiye, son günlerde Kayseri'de hunharca katledilen çocukların cinayetini konuşuyor.
Medya ise cinayetin en ince ayrıntısına kadar anlatıyor. Çıkan her haber, yayınlanan her görüntü hem evlatlarını yitiren aileleri hem de toplumu şiddete itiyor. Uzmanlar gazetelerde yer alan, "Cinayet sonrası başında dua okudum", 'Bıçak da kırıldı, diğerlerini bu yüzden boğdum", ' cinayetten sonra gömdüğüm yerde
piknik yaptım" haberlerinin yeni cinayetlere kapı aralayacak şekilde verilmesinin yanlışlığına dikkat çekiyor. Acıyla yanan ailelerin her gün yeni bir cinayet bilgisiyle tekrar tekrar yıkıldığına dikkat çeken psikologlar, medyanın bilgi verme amacından çok
reyting ve
tiraj kaygısıyla hareket ettiğini savunuyor. Bu tür olayların toplumun haber alma özgürlüğü ile savunulamayacağını kaydeden yetkililer, bu haberi izleyenlerin işlenen cinayet karşısında şiddet talep ettiğini anımsatıyor. Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri ve
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burhanettin Kaya, olayın çok boyutlu olarak ele alınması gerektiğine işaret ediyor. Doç. Dr. Kaya, yaşanan olayın çok acı verici olduğunu altını çiziyor.
Basının haberleri veriş şeklini eleştiren Burhanettin Kaya, cinayeti çözen ekibin başarısında Cumhurbaşkanı faktörünün unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor.
"CİNAYET SONRASI VERİLEN BİLGİLERE BAKILDIĞINDA MEDYANIN REYTİNG VE TİRAJ KAYGISIYLA HAREKET ETTİĞİNİ GÖSTERİYOR"
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Kaya, basında cinayetin veriliş biçiminin, en ince detayına kadar anlatılmasının başka cinayet ve vahşetlere kapı aralayacağını dile getiriyor. Bu tür haberlerin basın tarafından çok önemsendiğini aktaran Burhanettin Kaya, "Habercilik, bir olayın nedenlerini kaynaklarını aktarmalı. Olayları dramatize etmeden vermelidir. Habercilik cinayette kanın nereye bulaştığı, bıçağın nasıl kırıldığını yazmak olmamalı. Bu şiddet sürecinin nasıl önlenebilirliğine yer verilmeli. İnsanlar ne gibi önlemler almalı. Aileye ve kamuya düşen sorumlulukları tartışabiliriz. Haberci kamuyu doğru bilgilendirmeyi ve bu şiddet olaylarının önüne geçmeyi düşünmeli. Oysa burada temel kaygı doğru habercilikten ziyade reytingi kaygısı. Habercilik anlayışının bozulmasına neden oluyor böyle bir yaklaşım. Bu tür görüntülerin ve sözcüklerin seçilmesi tirajı ve reyting artırmaya yöneliktir. Bu hiç etik bir durum değil."
"HABERLER ACILI AİLELERİ LİNÇ KÜLTÜRÜNE İTİYOR"
Uzman psikolog, cinayetlerin detaylarının medyada en ufak detayına kadar anlatılmasının ailelerin acılarına acı kattığının altını çizdi. Ailelerin bir süre sonra şiddet talep eder hale geldiğinin gözlendiğini aktaran Kaya, "Katili bize verin diyor aileler. Linç kültürü cinayet kadar kötüdür. Bir cinayetin yerini
linç kültürünün alması kötüdür. Burada asıl olan bu tür olayları hızla çözülmesi ve adaletin tecellisidir. Çağdaş hukuk anlayışı içinde gereken cezanın verilmesidir." diye konuştu.
"GÜNLERCE CİNAYETİN DETAYLARINI VERMEK YENİ CİNAYETLERE KAPI ARALIYOR"
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Burhanettin Kaya, bu tür görsel olayların yeniden anlatılması özendirici özelliğine vurgu yapıyor. Bir cinayetin nasıl işlendiğinin sayfalarda ve televizyonlarda en ince ayrıntısına kadar verilmesinin başkasına örnek olarak sunulduğunu savunan Kaya,
Münevver Karabulut cinayetine dikkat çekiyor. Cinayete kullanılan
testere televizyonlar tarafından gösterilme yarışına dönüştürüldüğünü belirten Genel Sekreter Kaya, "Bu testerenin olayın anlaşılmasıyla, failinin bulunması ve kaynaklarının çözülmesiyle nasıl bir bağlantısı yok. Bu tür şiddet haberleri çocukları yönlendirir.
Çocuklar bu tür şiddet içerikli olayları yapmak isteyebilirler. Onları travmatize eder. Rüyalarına girer, bıçağı her gördüğünde aklına cinayetler gelir. Günlük hayatta kullanamaz hale gelir. Bu açıdan bakıldığında bu tür haberlerin verilmesi etik ve doğru değil." şeklinde konuşuyor.
"TELEVİZYONLARDAKİ HER DÖRT GÖRSELDEN ÜÇÜ ŞİDDET İÇERİKLİ"
Bilimsel bir araştırmanın sonuçlarını hatırlatan
öğretim üyesi, televizyonlardaki olumsuz nitelikteki karelerin boyutlarının çok yüksek olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti. Burhanettin Kaya, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Bakıyorsunuz dört görselden üç tanesi şiddet içeriyor. Genel olarak televizyonlarda olumsuz sahneler çok fazla. Bir filimde binlerce insan ölüyor. Binlerce parçalanmış beden var. Bu tür yapımlar çocukların dünyaya olumlu bakmasını engelliyor. Dünyanın ne kadar kötü ve yaşanılmaz bir yer olduğu düşüncesinin oluşmasına katkıda bulunuyor. Kesinlikle habercilerin ticari kaygılardan uzak durmaları, verdikleri şiddet içerikli görsellerin bir rol
model olabileceğini akıllarında tutmaları gerekiyor."
"CİNAYETE CUMHURBAŞKANI MÜDAHİL OLMASAYDI ÇÖZÜLÜR MÜYDÜ?"
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burhanettin Kaya, cinayeti çözen polis ekiplerinin çok başarılı bir çalışmaya
imza atmakla birlikte medyada bu kadar yer almalarının doğru olmadığını kaydetti.
Olayın çözülmesinde devletin imkânlarının sonuna kadar kullanılmasının ve en önemlisinin de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bizzat devreye girmesinin yattığının gözden kaçırılmaması gerektiğini söyleyen Kaya, "
Polisler takdire şayan işler çıkardılar. Ancak unutulmamalı ki Sayın Cumhurbaşkanı rica ettiği için bu kadar çalıştılar. Cumhurbaşkanı devreye girmese bu olmayacak belki de. Birileri devreye girerek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Kayserili olmasından kaynaklanan değil tüm olaylarda aynı hassasiyet gösterilmeli. O zaman insanların hem şiddeti üretenler bundan korkar hem de insanlar kendilerini güvende hisseder. Sokaktaki çocukların güvenliğini sağlamak ailenin temel görevi olduğu kadar devletin de görevidir. İnsanlar güvenle gezebilmeli. Biz de çocuklarımızı iyi yetiştirip, iyi eğitip, kendi sınırlarını bilmesini anlatmalıyız. Durumu aydınlatmak için kamuoyunu doğru bilmek sorumluluklarıdır. Ama bu ayrı bir reklam unsuruna dönüştürüyorlar ise bu ayrı bir sorun. Medya bunu öne çıkartıp buradan bir şeyler çıkartma çabası içerisinde olmaması lazım."