Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, tüzük ve programlarda her şeyin ortada olduğunu ve demokratik, laik, parlamenter
sistem içinde sosyal hukuk devleti olarak, laikliği bütün
inanç gruplarının güvencesi olarak gördüklerini söyledi.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, Ege
Sanayici ve İşadamları Derneği (ESİAD) tarafından düzenlenen Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nda, laikliği tüm inanç gruplarının güvencesi olarak gördüklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan, şöyle dedi: "Ama laikliği, inançların yaşanmasına karşı da inanç karşıtı olarak görmek isteyenlar varsa kusura bakmasınlar, 82 anayasasının gerekçesine baksınlar. Bunu da
tavsiye ediyorum. Aynen aldık, kendi programımıza koyduk. Dünyada Anglo Sakson ve batılı anlamda bakış var. Bizde de kendimize göre bir anlayış var diyorlarsa,
İzmir'in de kendine göre mi bir anlayışı var? Siyasi literatürde bir tanımı vardır. O tanıma göre de yaklaşımınızı ortaya koyarsınız. Bunu saptırmaya gerek yok. Bunu saptırırsak ülkemize, birbirimize yazık ederiz. Enerjimizi, birbirimizle uğraşmak suretiyle harcamayalım, dışarıda harcayalım ki o beklediği sıçramayı yapsın. Ayrımcılığın olduğu yerde, böyle eserler yükselmezdi, biz ayrımcılık yapmadık, yatırımları yaptık, yapmaya devam edeceğiz."
İZMİR MARKA ŞEHİR OLMAYI HAK EDİYOR
İzmir'i eserlerle buluşturmaya ve yatırım yapmaya devam edeceklerini dile getiren Başbakan, bunun İzmir'e karşı kendi yükümlülükleri olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tek başına kamunun yatırımları yetmez. İzmir
marka bir şehir olmayı, kabuğunu kırarak
yıldız şehir olmayı, Akdeniz'in incisi olmayı hak ediyor. Hep birlikte başarabileceğimize inanıyorum. Biz insana homo ekonomicus olarak bakmıyoruz. Ekonomik varlık olarak bakmıyoruz. İnsan insanın kurdudur gibi bir yaklaşımı asla benmisemiyoruz. İşte onun için insanların korkuları, endişeleri, kaygıları
ekonomik büyüme kadar önemlidir. Kendi
yaşam tarzını tehdit altında hisseden vatandaşın korkusu bizim için önemli, korkuları bastırmak, endişeleri, kaygıları görmezden gelmek gibi bir lüksümüz yok. Empati kurmak, hissedebilmek, anlayabilmek ve gereğini yapmak için yoğun çaba içindeyiz. Kitlelere ulaşamayan bir kitle partisi olamayan
siyasi partiler mevcutla yetinmek, mevcudu elde tutmak için korkutma ve tehdide sarılıyorlar.
Doğu ve Güney
doğu'da etnik kökenler, batıda güneyde
terör korkusuyla kitlelerini kendilerine bağlamaya çalışıyorlar. Bu kışkırtıcı ve
tahrik edici söylem birlik ve beraberliğimize zarar verir. Etnik kökenler üzerinden
siyaset yapan partiler, birbirlerini, kitlelerini kışkırtarak buradan oy elde etmek gibi basit ve acı bir fırsatçılık içine giriyorlar. Doğuda bir siyasi parti kışkırtıcısı konuşuyor. Batıdaki tepki veriyor. İzmir'in de tüm Türkiye'nin sahillerinde, iç bölgelerinde bu tahterevalli oyununu görmelerini istiyorum. Elini vicdanına koysun. Sandıktan çıkacak oy uğruna gençleri ölüme
teşvik etmek, şehit cenazelerinin yolunu gözlemek insanlığa da vicdana da sığmaz. Sandıktan oy almak uğruna, bir tehdit aracına döndürmek de sığmaz. Daha fazla gönül kardeşlik diline ihtiyacımız var. Milli birlik kardeşlik dedik. Projein adını böyle dedik. Milli birlik, kardeşlik dedik. Bu iki kavramda düşmanlık olabilir mi? Birlik kavramında ayrışma olabilir mi? Biz bunu talep ediyoruz. Birileri çıkıyor, bu ayrımcılık diyor. Acaba Türk dilinin lügatında veya hangi ansiklopedide böyle bir anlam ifade ediyor."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, belli kitlelere istismar eden değil, 74 milyona hitap eden bir muhalefet anlayışına ihtiyaç olduğuna dikkat çekti. Partiler kitleleri değil, kitlelerin partileri şekillendirmesini isteyen Erdoğan, "Fas'ta, bazı ülkelerde tepeden inmeci yaklaşımlara
toplum mühendisliğine
itiraz ediyorsa, siyasi partilerin siyasetini kendileri çizsin. Bir milletvekili üç kez arka arkaya milletvekili oluyorsa dördüncü kez ara verecek. Genel başkan aynı şekilde beş kez arka arkaya oluyorsa genel başkan
aday olamaz. Milletvekilliği beş yıldı. Azami olabilecek olan 15 yıl. Araştırın bakın." dedi.