Türkiye'nin dört bir yanındaki 37 baro başkanı, yargı
reformu ile ilgili yaşanan tartışmalar konusunda görüşlerini yazılı bir açıklama ile kamuoyuyla paylaştı.
Türkiye'de son günlerde yargısal odaklı tartışmalara sıklıkla
tanık olunduğunun dile getirildiği açıklamada, özellikle
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in
yüksek yargının içinde bulunduğu durumu; "Yargıda
yangın var." şeklinde nitelendirilmesinin sorunun vahametini açıkça ortaya koyduğu vurgulandı.
Bugün itibarıyla
Yargıtay'da bekleyen
dosya sayısının 1 milyon 700 bin civarında olduğunun hatırlatıldığı açıklamada, açılmayan 50 bin
dava dosyasının bulunduğu kaydedildi.
Yargıtay'da yer yokluğundan dolayı 400 bin civarında dava dosyasının ise
Ankara PTT'lerinde Yargıtay binasına gideceği günü beklediğinin dile getirildiği açıklamada, "Yargıtay'da her yıl 18 bin 500 civarında dava dosyası zaman aşımına uğramaktadır. Görülüyor ki; Yargıda gerçekten de yangın vardır. Oysa gerek Yargıtay ve gerek
Danıştay'ın birer içtihat mahkemesi olması gerekirken, mevcut daire yapısı ve işleyişi ile bu özelliğinden oldukça uzaktadır. Temyiz dosyalarının olağanüstü fazlalığı, daire, üye, tetkik hâkimi ve
personel azlığı gerek Yargıtay ve gerekse Danıştay'ı birer içtihat mahkemesi olmaktan uzaklaştırmıştır. Dava dosyaları yıllarca inceleme sırası beklemektedir. Oysa
adalet zamanında ve de hakkaniyete uygun bir şekilde tahakkuk ederse anlamlıdır. Vatandaşlarımızın beklentisi davalarının makul bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde sonuçlandırılmasıdır. Geciken adaletin, adalet olmadığı kabul edilen bir olgudur." denildi.
Sorunun zaman geçirilmeksizin çözüme kavuşturulmasının tartışmasız olduğunu vurgulandığı açıklamada, istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesinin yanında yıllardır bekleyen dava dosyalarının bir an önce görülmesi ve böylelikle adaletin tesis edilebilmesi için gerek Yargıtay ve gerekse de Danıştay bünyesinde yeni dava dairelerinin kurulmasının kaçınılmaz olduğu ifade edildi.
VATANDAŞ İLE AVUKATLAR KARŞI KARŞIYA BIRAKILIYOR
Özellikle yüksek yargı yerlerinde bekleyen dava dosyalarının akıbetinin sürekli avukatlara sorulduğunun belirtildiği açıklamada, vatandaşlarca davaların sürüncemede kalmasına neden meslek mensuplarının gösterildiği savunuldu.
Süregelen uygulamanın vatandaşlar ile avukatları karşı karşıya bıraktığına dikkat çekilen açıklamada, şöyle denildi: "Gerçek durum bu iken, siyasi söylem ve kaygılarla vatandaşımızın adalet arzusu ve beklentileri göz ardı edilemez. 12
Eylül 2010 tarihli Referandum ile
halkımızın hür iradesiyle ortaya koyduğu olguya ve yine yargı kademesinde görev alan hâkim ve savcılarımızın özgür iradeleriyle belirledikleri
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu (
HSYK)'nun yapısına saygı duyulmalıdır. Aksi halde yersiz ve kısır tartışmalar nedeniyle yargısal faaliyetin aksayacağı açıktır. Oysa ülkemizin dört bir yanından vatandaşlarımız, davalarına makul bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde bakılmasını beklemektedir. Öte yandan Kurul'ca, oluşacak yeni dairelere atanacak hâkim ve savcılarımıza kuşkuyla bakılması da anlamsızdır. Yıllarını ülkemizin değişik yerlerinde çalışarak geçiren ve temayüz eden hâkim ve savcılarımız da en az hali hazırda Yargıtay ve Danıştay dairelerinde görevli üyeler kadar hak sahibidir. Hâkim ve savcılarımızın Kurul kararları ile değil, verecekleri yargı kararları ile değerlendirilmesi gerekir."
Halk oylaması ile hukuk sistemine kazandırılan
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hakkına da kuşkuyla bakılmaması gerektiğinin altının çizildiği açıklamada, özellikle Türkiye aleyhine
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince sıklıkla verilen ihlâl kararlarının sayıca azalması, Anayasa ve Sözleşme ile güvence altına alınan hak ihlâllerinin iç hukukta giderilmesinin son derece önemli olduğu vurgulandı.
Açıklamada, "Avrupa ve
Güney Amerika'da da bulunan bu yöntemin Sayın Birlik Başkanımızın da 31 Ocak 2011 tarihli basın toplantısında ifade ettiği üzere, Anayasa Mahkemesi'nin; Yargıtay ve Danıştay ile diğer yüksek mahkemelerin üzerinde ve bu mahkemeler tarafından verilecek tüm kararların son inceleme mercii haline getirilmemesine özen gösterilmelidir. Ülkemizin çok ciddi ve radikal ölçekte bir
yargı reformuna ihtiyaç duyduğu açıktır. Esasen bu olgu sağduyulu tüm kişi ve kurumların da kabulüdür. Yargısal reform yapılırken her türlü önyargı ve statükocu anlayıştan uzaklaşıp, toplumsal ihtiyaç ve beklentilerin karşılanarak yapılması gerekir. Halkımızın sorumlu tüm kişi ve kurumlardan beklentisi de budur." ifadeleri kullanıldı.