Balyoz davasının '
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini tamamen veya kısmen görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek' suçlamasıyla açıldığını hatırlatan
sanık avukatları, muhatabın
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olabileceğini ve sadece TC Hükümetinin müdahilliğinden bahsedilebileceğini öne sürdü.
İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde görülen Balyoz davasında suçtan zarar gördüklerini ileri süren
Gazeteci-
Yazar Abdurrahman Dilipak, eski İstanbul
Vali yardımcısı
Hamza Türkmen ile ÖZGÜR-DER ve
Hukukçular Derneği yöneticilerinin müdahillik talebinde bulunmalarının ardından sanık avukatları bu taleplerin reddedilmesini istedi.
Dursun Çiçek'in kızı ve avukatı
İrem Çiçek, müdahillik talebiyle ilgili olarak söz almasının ardından salonda gergin anlar yaşandı. Çiçek, "Burada çok değerli insanlar yargılanıyor.
Dijital terör ve medya terörü sonucu oluşturulan dava ile karşı karşıyayız ve bu dijital veri ise karşımızda." dediği sırada talebinde bulunan avukat
Necip Kibar söze girdi. Kibar, müdahillik dilekçelerinin okunmasına dahi izin verilmediğini belirterek yüksek sesle terör ile itham edildiğini söyledi.
Bu sırada, sanıklardan Dursun Çiçek'in "Kes" dediği duyuldu. Başkan
Ömer Diken, Avukat Çiçek'i suç teşkil edecek ifadeler kullanmaması yönünde uyardı. Bu sırada avukatların karşılıklı konuşmaları yüksek ses tonunda devam edince Diken yine araya girdi ve, "Türk Milleti adına yargılama yapan mahkemede kimse sesini yükseltemez. Karşı tarafa da suç istinat edecek sözler kullanılamaz" uyarısında bulundu.
Sanık Özden Örnek'in avukatı
Dinçer Eskierli'nin de aralarında bulunduğu bazı sanık avukatları, davanın 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini tamamen veya kısmen görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek' suçlamasıyla açıldığını belirterek, muhatabın olsa olsa Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olabileceğini ileri sürdü.
Sanıklar
emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli
Tuğgeneral Süha Tanyeri,
Albay Dursun Çiçek ile bazı askerlerin avukatı Celal Ülgen,
Gölcük de müdahillik konusunda red kararı verilmesini istedi. Ülgen,
Donanma Komutanlığı
İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde bulunan belgelerin 43 klasörde toplanarak
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından mahkemeye gönderildiğini hatırlattı. 6
Aralık 2010 tarihinde
arama yapıldıktan 2 gün sonra çeşitli televizyon ve yazılı basın organlarında yayınlar yapıldığını anlatan Ülgen belgelerin dışarıya nasıl sızdırıldığını sordu. Ülgen, "Tertibi yapan çete, çok sayıda er, erbaşın girdiği ve herkesçe bilinen basının zula tabir ettiği yere CD veya hard diskleri koymuş olabilir." iddiasında bulundu.