Yüksek yargıdaki
iş yükünün neden olduğu sıkıntıların önüne geçmek için hazırlanan
Danıştay ve
Yargıtay kanunlarında yapılan değişikliğe
avukatlardan da
destek geldi.
Meclis Genel Kurulu'nun gündemine alınan tasarının biran önce kanunlaşması gerektiğini belirten avukatlar, kararların gecikmesinin yanısıra, zaman zaman sağlanamayan
adaletin olumsuz sonuçlarından en çok kendilerinin etkilendiğini vurguladı.
Trabzon Barış Hukuk ve Tahkim Derneği Başkanı Avukat Tayfun Tuna,
dernek binasında avukatlar ile düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada,
Yargıtay ve Danıştay'daki iş yükünün fazlalığının, adaletin gerçekleştirilmemesi adına vatandaşa mazeret olarak sunulamayacağına dikkat çekti.
Yargıtay ve Danıştay'ın son günlerde "iş yükü, skandal uygulamaları ve acziyeti" ile sıkça
ülke gündemine geldiğini ifade eden Tuna,
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in 'Torbası açılmayan 50 bin
dosya var, yargıda
yangın var' açıklamalarına değindi. Bir dosyanın 10 yıl Yargıtay'da beklemesinin izahının olamayacağını ifade eden Tuna, mevcut halin devamının
kaos olduğunu, statükoyu koruma kaygısının bu yangını söndürmeyip, körükleyeceğini söyledi.
Vatandaşın yargıdan adalet beklediğine işaret eden Tuna, "Yargıtay ve Danıştay'daki iş yükünün fazlalığı, adaletin gerçekleştirilmemesi adına vatandaşa mazeret olarak sunulamaz. Adaletin tecelli ettirilemeyişinin mazereti olamaz." dedi.
Yüksek yargının mazeret makamı olmadığının altını çizen Tuna, şöyle devam etti: "Her değişimin önünde duranlara, statükoyu savunanlara,
sanal korku ve kaygılar üretenlere, vatandaşı 'anlamaz, bilmez, cahil' kabul edip aşağılayanlara, sadece başkalarınca belirlenmiş alan içinde faaliyet gösterebilen tekdüze insan
tipi amaçlayanlara, vatandaşı sanal korkularla,
baskı ile yönetmek isteyenlere vatandaşımız artık
prim vermemektedir."
Tuna,
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı ile ilgili olarak, 'Yargıtay ve Danıştay kararlarını
Anayasa Mahkemesi denetleyecek. Anayasa Mahkemesi,
yüksek yargı kararlarının da temyiz
mahkemesi olacak' şeklindeki beyanların da gerçeği yansıtmadığı belirtti. Bu tür beyanlarla kamuoyunun yanıltılarak statükonun ve kast sisteminin devamının sağlanmaya çalışıldığını savunan Tuna, "Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı 12
Eylül 2010 referandumu ile Anayasamızın 148 ve 149. maddelerine girmiştir. Bu
düzenleme de referandumun gereğidir ve Yargıtay ile Danıştay için üst veya temyiz mahkemesi olmayacaktır. Bizim Anayasa Mahkemesi'ne verdiğimiz yetkiler
AİHM'e verilenlerden daha fazla değildir. Aynı yetkiler ile AİHM'e değil de kendi İnsan Hakları Mahkememize başvurulmasına karşı çıkılmasının sebebi objektif açıktır." diye konuştu.
AİHM'nin yaptığı ve Anayasa Mahkemesi'nin yapacağının bir hukuka uygunluk denetimi değil, uluslararası sözleşmelere uygunluk denetimi olduğuna değinen Tuna, "Bugün AİHM ile geçerli sistemimiz ne ise kendi
insan hakları mahkememiz için de aynen geçerli olacak. Yargıtay ile Danıştay farklı, Anayasa Mahkemesi farklı denetimler yapacak. Biri diğeri ile aynı konuları denetlemeyeceği için, biri diğerinin üstü veya temyiz mahkemesi olmayacak." dedi.
Yıllardır, AİHM'in bu denetimi yapmasına olumlu yaklaşıldığını hatırlatan Tuna, 'dünyaya rezil oluyoruz, bu denetimi kendi içimizde yapalım' denildiğinde karşı çıkılmasının anlamsız olduğunu dile getirdi.
Yargıda yaşanan sorunların, en çok kendilerini
mağdur ettiğini ifade eden Tuna, sözlerini şöyle tamamladı: "Geciken adalet, adalet değildir" sözünü geçtik, zaman zaman adaletin sağlanmadığına
tanık olmaya başladık. Bu durumun olumsuz sonuçlarından en çok etkilenen de biz avukatlarız. Geciken adaletin hesabı, vatandaşlarca avukatlarına sorulmaktadır. Somut olayın en başından itibaren,
mahkeme kararı kesinleşinceye kadar, hatta kesinleştikten sonra dahi hukuki süreci ve neticesini izah etmede zorlanmakta, etki ve sonuçlarına en çok biz avukatlar katlanmaktayız."