ANTALYA (A.A) - Sefa Karacan - Ünlü piyanist Gülsin Onay,
Varoşlardaki insanlar piyanoya sanırım yaklaştırılmamış. Uzak tutulmamış ama
belki de yaklaştırmak için bir çaba sarf edilmemesi uzak tutmak anlamına
gelebilir dedi.
13. Uluslararası Antalya Piyano Festivaline katılmak üzere Antalyaya gelen
ünlü piyanist Gülsin Onay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yurt dışı
konserlerinin yanı sıra yurt içinde de halk konserlerine büyük önem verdiğini
belirtti.
Halk konserlerindeki izlenimlerinde, birçok insanın ilk kez piyano konserine
geldiğinin hissedebildiğini anlatan Onay, Öyle ortamlarda dinleyicilerime
piyanonun bir orkestra gibi olduğunu anlatıyorum. Çaldığım bir mi notasının
eserlere farklı sesler ve hisler katabileceğini çalarak hissettiriyorum diye
konuştu.
Onay, konserlerinde piyanonun sesini keşfedercesine dinleyicilerin adapte
olmalarının kendisini çok mutlu ettiğine dikkati çekerek, Piyano bir döneme
kadar Türkiyede evlerden uzak bir enstrümandı. Ancak son yıllarda yaygınlaşmaya
ve dinlenmeye başladı. Varoşlardaki insanların da piyano ile tanıştırılması
gerektiğine inanıyorum. Varoşlardaki insanlar piyanoya sanırım yaklaştırılmamış.
Uzak tutulmamış ama belki de yaklaştırmak için bir çaba sarf edilmemesi uzak
tutmak anlamına gelebilir. Bu anlamda çaba sarf edilmesi gerekiyor diye
konuştu.
-Piyanonun sesinin en ücra köşelere kadar gitmesini istiyor-
Piyano o kadar doğal, o kadar güzel bir şey ki... diyen Onay, Piyano,
sadece entelektüel olduğunu düşünen insanların dinlerken zevk aldığı bir
enstrüman olmaktan çıktı. Varoşlardaki insanları da etkileyen, duygulandıran ve
zevk alabilecekleri bir enstrümana dönüştü dedi.
Gülsin Onay, sanat yaşamındaki en önemli hayallerinden birinin Türkiyede
piyanonunu sesinin en ücra köşelere kadar gitmesi olduğunu vurgulayarak, Halk
konserleri ile insanları piyanoya yaklaştırmak istiyorum. Piyanonun korkulacak
bir şey olmadığını, sesleri anlamak ve hissetmek için çok kültürlü olup binlerce
kitap okuyup, notalar öğrenmek gerekmediğini anlatmak istiyorum diye konuştu.
Küçük yaşta eğitimini almaya başladığı piyanoya bir ömür adadığını, geldiği
nokta için çok çaba sarf ettiğini ve çalıştığını dile getiren Onay, şunları
söyledi:
Türk piyanistlerin Avrupada isim yapması kolay olmadı. İlk verdiğim
turnelerde dinleyenlerim Türk, ama harika çalıyor demişlerdi. Türkiyeden o
yıllarda giden piyanist o kadar azdı ki, Türkiyeden gelen bir piyanist böyle
nasıl harika olur ki söylemlerini çok duydum. Bugün de sayısı her geçen gün
artan piyanistler, Avrupada ve dünyada çok güzel başarılara imza atıyor.
Avrupalı, Türk piyanistlere alıştı.
-Piyanistin ömrü çalmak isteği birçok esere yetmiyor-
Gülsin Onay, son yıllarda besteciler ile virtüozlerin birbirlerinden
ayrıldığında dikkati çekerek, Türkiyede her ikisini birlikte yapan en iyi
örneğin Fazıl Say olduğunu kaydetti.
Bestecilerin çok iyi virtüoz olması halinde bunun eserlerine çok farklı, çok
harika yansıdığını vurgulayan Onay, bu kişilerin eserlerine ve enstrümana olan
hakimiyetlerinin verdiği zenginliğin her notada hissedilebildiğini ifade etti.
Chopin, Beethoven zamanında böyle bir müzik endüstrisi ve yaşamı yoktu
diyen Onay, şöyle devam etti:
O dönemde çok az sayıda konser salonu vardı. Bestecinin eseri, büyük
orkestralarla değil birkaç arkadaşıyla piyano transkripsiyonu yaparak
çalınıyordu. Şimdi ise her ülkede çok sayıda konser salonu, orkestralar var.
Böyle olunca bestecilerin kendi eserlerini çalma durumu kalmadı. Yazdığı anda
binlerce kişiye ulaşıp seslendiriliyor. Ayrıca bir piyanist, piyano
repertuvarındaki bütün eserleri çalmaya kalksa kaç ömre ihtiyacı olur bilinmez.
Bir piyanistin ömrü, öğrenmek ve çalmak isteği birçok esere yetmiyor. Bütün
piyanistler gözü arkada gidecek. Çünkü zaman kısıtlı.
Yayıncı: Tuncer Çetinkaya