Anayasa Sürecinde Vatandaşlık ve Kimlik Paneli

Anayasa Sürecinde Vatandaşlık ve Kimlik Paneli -Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gülsoy: Türkiye Cumhuriyeti döneminde de Osmanlı döneminde de vatandaşlıkla ilgili düzenlemeler din, ırk, mezhep veya herhangi bir fark


ERZURUM (A.A) - Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Gülsoy, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de Osmanlı döneminde de vatandaşlıkla ilgili düzenlemeler din, ırk, mezhep veya herhangi bir farklılığı reddederek kanun önünde eşitlik ilkesi gereğince bir hukuki yansımaya sahiptir dedi.
     Prof. Dr. Gülsoy, Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezinde düzenlenen Hukuk-Felsefe-Sosyoloji: Anayasa Sürecinde Vatandaşlık ve Kimlik konulu panelde yaptığı konuşmada, gündemdeki vatandaşlık tartışmalarının 1982 Anayasasının 66. maddesinden kaynaklandığını belirtti.
     AK Partinin Anayasa Uzlaşma Komisyonuna verdiği öneride Vatandaşlık bir haktır. Vatandaşlığa kabul ve kaybetmeye ilişkin hususlar kanunda düzenlenmiştir ifadelerinin yer aldığını anımsatan Gülsoy, 2007 yılında bilim heyetinin hazırladığı taslaktaki önerilerden biri de şu; Vatandaşlık temel bir haktır. Kanunun öngördüğü usuller çerçevesinde bu hakkı elde etmiş herkese Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denir. Birtakım partiler de mevcut düzenlemenin Türkiye Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür korunması yönünde görüş belirtiyor dedi.
     Milliyetçilik kavramı etrafında tartışmalar olduğunu ifade eden Gülsoy, Anayasa yapım sürecinde vatandaşlık kavramının en büyük tartışma noktasını oluşturduğunu vurgulayarak, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de Osmanlı döneminde de vatandaşlıkla ilgili düzenlemeler din, ırk, mezhep veya herhangi bir farklılığı reddederek kanun önünde eşitlik ilkesi gereğince bir hukuki yansımaya sahiptir. Anayasalarımızdaki vatandaşlık düzenlemesi hukuken hiçbir şekilde bir ırkı ya da etnisiteyi ifade etmemiştir.
     Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fazlı Polat da kimlik meselesinin son günlerde sömürgeci güçlerin dünya coğrafyasında kurmak istedikleri oyunun gerçekleşmesi için en fazla uğraştıkları konu olduğunu savundu. Polat, şöyle devam etti:
     Söz konusu güçlerin geri kalmış toplumlarda gerek etnik gerek kültürel kimlikleri alabildiğine tahrip ettikleri gözlenmektedir. Yine bu güçler kendi çıkarlarına uygun ve gerçekleştirmeyi planladıkları hedefe yürümede toplumsal çıkarların sürdürülmesini sağlayarak bir nevi kendilerini kitle hareketleri içerisinde gizleyerek masum bir rol içerisine girmeyi de başarabilmektedirler. Zaman zaman ortaya çıkarak problem çözücü bir rolle kendilerini tatmin ederek toplumda sempati alanı oluşturmaya çalışıyorlar. Kimlikleri yönlendirmek için geliştirilen yeni stratejiler ülkeleri yönlendirmede ilk ve en önemli basamak olarak karşımıza çıkar. Her toplumun onu bir arada tutacak ortak değerlere ihtiyaçları vardır. Tarihi süreçte toplumlara hükmetmek isteyenler kültürel kimliklerin parçalanmasını insanın özerkliğinin yok edilerek yabancılaştırılmasını çok önemsemişlerdir.
     İnönü Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hacı Bayram Kaçmazoğlu ise Türkiyede kimliğin laiklik, milliyetçilik ve Batıcılık kavramları etrafında toplandığını anımsatarak, Bu kimliğin kırmızı çizgileri vardır. Kızıl tehlike, kara tehlike ve bölücülüktür. Türkiyede kızıl tehlike 1990larda Sovyetler Birliği çözülünce tehlike olmaktan çıktı. Kara tehlike denilen şeri unsurlar da yine 90larda gündemden çıktı. Ama bunlar Cumhuriyet tarihi boyunca kimliğin sakıncalı unsurları oldular şeklinde konuştu.
    
     Muhabir: Zehra Melek Çat
     Yayıncı: Emine Konuk
<< Önceki Haber Anayasa Sürecinde Vatandaşlık ve Kimlik Paneli Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER