Yeniden ikinci bir seferberlik ruhu
Prof. Dr. OSMAN ŞAHİN | TR724.COM
Süreç öncesinde Hizmet Hareketi geometrik bir büyüme trendi yakalamış ve 150-160 ülkeye ulaşabilmiş ve büyük bir hüsn-ü kabule mazhar olmuştu.
Hocaefendi bu büyümeyle paralel olarak rehberlik yapanların da kemiyet ve keyfiyetlerinin artması gerektiğine 2011 yılında yayınlanan “İdeal Rehber ve Müzakereli Okuma” başlıklı Kırık Testi’de vurgu yapmaktadırlar.
Eğer durum bu şekilde değilse, doksanlı yıllarda hicret ederek buna muvaffak olmuş olanlar gibi, yeni bir aşk ve şevkle bir seferberlik başlatılmasına ihtiyaç olduğunu ifade etmektedirler.
“Allah yolunda hicret edip mücahedede bulunanlar.” (Bakara sûresi, 2/218) ayet-i kerimesi zaten mü’minlere böyle bir hedef çizmektedirler.
Hicret edip mücahede etme insanların aşk ve şevkle bir kere daha kanatlanmalarına vesile olmakta, hicret ettikleri yerde insanlarla Allah arasındaki engelleri bertaraf edip gönüllerin bir kez daha Allah’la buluşturulması istikametinde mücahedede ettiklerinden dolayı, nezd-i ulûhiyette bir kıymet kazanmaktadırlar.
Bu durum, muhacirler için bir aşk-u şevk vesilesi omuş, onların canlı kalmasını sağlamış ve Allah da (cc) onlar eliyle önemli hizmetlerin gerçekleşmesini lütfetmiştir.
Hocaefendi aynı yazıda maddi olarak bu kadar hızlı büyüyen bir yapıda, manevi olarak da benzer bir büyüme gerçekleşmediğinde, çok önemli problemlerin baş göstermeye başlayacağına dikkat çekmektedirler: “Bundan dolayı, hendesî (geometrik) genişlemeye bağlı olarak, asr-ı saadette olduğu gibi sıkı bir eğitimle insanların kalbî ve ruhî hayatlarına eğilme, onları cismaniyetten sıyırıp, hayvaniyetten çıkarıp kalb ve ruh yörüngesinde Allah’a doğru sevk etme mevzuunda gayret çok önemlidir. Sahabenin son, tâbiînin ilk döneminde İslâm’a giren bazı mübtedi insanlar dinin ruhunu kavrayamadıklarından dolayı Haricîlik, Rafızîlik ve Bâtınîlik gibi cereyanlara sebep olmuşlardır.”
Ciddi bir eğitimle manevi alanda kaydedilmesi gereken mesafeler kat edilemezse, “Onlar Kur’an okurlar fakat okudukları Kur’an gırtlaklarından aşağı geçmez, onlar okun avı delip geçtiği gibi dine girip çıkarlar. (Buhâri, Fedâilü’l-Kur’ân 36)” hadisi şerifinde haber verilen, işin ruhunu anlamayan insanların ortaya çıkarak dine zarar vermeleri kaçınılmaz olur. Bunlar teorik bilgilere sahip olsalar da esas bilginin özünü anlayamadıklarından dolayı, sürekli ifrat ve tefritler arasında gelip giderler. Hele bir de bunlar değişik kültürler içerisine girip bu kültürlerin etkisinde kaldıklarında ciddi deformasyonlara ve başkalaşmalara maruz kalırlar. Maalesef günümüzde bunun çok sayıda örneklerini görebiliyoruz.
Hocaefendi bu vahim tabloyu Çekirdekten Çınara kitabında “okuma yazma” başlığı altında detaylı olarak ele almaktadırlar: “Tarihimizde şanlı ve parlak dönemlerimiz çoktur. Ama bir dönem vardır ki, bu dönemde bütün İslam âlemindeki devletlerin, ilmî, idarî ve adlî makamlarında Kur’an hâfızı idareciler, hâkimler ve kadılar olmuştur. Ama, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, bu kimseler okudukları ilimlerin özünü kavrayamadıklarından hem tekvînî emirlerde hem de teşrii konularda mukallit durumunda idiler; istinbat ve ihtira (yeni bir şeyler ortaya koyma, âyet ve hadislerin bu çağa bakan orijinal mânalarını bulup ifade etme) güçleri yoktu. Yarım-yamalak bildiklerinde bağnaz bu insanlar, gün geldi –maalesef- dinin cevaz verip kabul etmediği usûl ve esaslar karşısında sessiz kalarak günahlarını devam ettirdiler… ve tabiî İslâmın kendilerine yüklemiş olduğu şeref ve haysiyeti de koruyamadılar. Vicdanlarımızda belki ürperti hâsıl edecek ama, üzülerek ifade etmeliyim ki, bunlar önceleri de sonraları da milletin haysiyetle, şerefiyle, diniyle oynadılar. Bunların edindikleri ilim, vicdanlarına iz’an ve derin tasdik, yaşama ve itaat etme duygusu halinde yerleşmemiş ve gönüllerinde iz’an haline gelmemişti.”
İDEAL REHBER VE MÜZAKERELİ OKUMA…
Hocaefendi, bu tehlikeyi ve buna karşı neler yapılması gerektiğini “İdeal Rehber ve Müzakereli Okuma” başlıklı Kırık Testi’de şöyle ifade etmektedirler: “Bundan dolayı, yeniden ikinci bir seferberlik ruhu gönüllerde tutuşturulurken farklı kültür ve anlayışlar içinde değişik deformasyon ve başkalaşmalara maruz kalmamak için mükemmel insan yetiştirmenin yollarını aramalıyız. Bunun için de evvela mürşid ve rehber diyebileceğimiz şahısların, dinin temel kaynakları olan Kitap ve Sünnet’e muttali olmaları lazımdır. Aynı zamanda onlar gittikleri yerdeki muhataplarını kendi karakteristik çizgileri ve ana hatlarıyla bilmelidirler. Bütün bunların yanında belli ölçüde fünun-u müspeteye vâkıf olmalı, yani az buçuk fizik, kimya, riyaziye, antropoloji gibi ilimleri yudumlamalıdırlar. Evet, rehberlik yapacak insan, gittiği yere mükemmel yetişmiş bir fert olarak gitmelidir. İlk gidenler saf, mücerred ve sade imanlarıyla gittiler ve Allah’ın inayetiyle çok hayırlara vesile oldular. Fakat artık bundan sonra dünyanın dört bir yanına açılırken ayrı bir derinlik, ayrı bir enginlik ve ayrı bir donanıma ihtiyaç vardır.”
Burada dikkat edilirse, dünyaya açılmış bir hareketin bundan sonrası için nasıl bir donanıma sahip olması gerektiğinin anahatları ortaya konmaktadır. İlk hicret edenler saffetleri, ihlasları ve sade imanlarıyla önemli hayırlara vesile olmuşlardır. Ama yeni dönemde hizmet edecek rehberlerin temel hususların dışında, daha farklı donanımlara sahip olmaları gerekmektedir. Kitap ve Sünnet’e muttali, gittikleri yerlerdeki kültürler hakkında yeterli bilgiye sahip, ansiklopedik seviyede de olsa pozitif ilimlere vakıf olmalarına ihtiyaç vardır.
YENİDEN BİR OKUMA VE DÜŞÜNME SEFERBERLİĞİ…
“Peki böyle bir derinlik, enginlik ve donanıma nasıl ulaşılabilir” sorusunun cevabını ise Hocaefendi şöyle vermektedirler: “Bu derinlik, bu enginlik ve bu donanım için beslenme kaynaklarımız okunurken onları âdet kabilinden değil de, mukayeseli ve analitik bir bakış açısıyla, yeni terkip ve tahlillere ulaşma azmi ve gayreti içinde okumalıyız…
İşte bizler bu mülâhazayla hareket etmeli ve çağın müktesebatını çok iyi okuyan; okuyup farklı tespit ve tahlillere ulaşan, eşya ve hâdiselere daha engince, daha kucaklayıcı ve daha mahruti bakabilen insanlar yetiştirmeliyiz. Çünkü bu rehberler çok farklı kültür ortamlarının çocuklarıyla karşılaşacaklardır. Dolayısıyla insan, o anlayış ve kültürlerin, karşısına çıkardığı çeşit çeşit problemlere karşı hazırlıklı ve donanımlı değilse nakavt olur.
Bu sebeple diyoruz ki, Cenâb-ı Hak gidilen yerlerde gönlünüzün ilhamlarını seslendirebileceğiniz değişik vesileler lütfedebilir. Fakat siz, bu vesileleri değerlendirirken, ruhunuzun ilhamlarını, Türkiye’ye ve sizin kültür ortamınıza göre değil de, bulunduğunuz kültür ortamına göre seslendirmelisiniz. Bu da eşya ve hâdiselere daha bütüncül bakabilen, muhatapları daha engince kucaklayabilen, vicdanı geniş rehberlere ihtiyaç olduğunu gösterir. İşte bu ihtiyacın karşılanması için yeniden bir okuma ve bir düşünme seferberliği başlatılmalıdır.”
Hizmet insanları gittikleri yeni coğrafyalardaki insanlara hakikatların ulaştırılması işinde Türkiye’deki gibi veya yetiştikleri kültür ortamlarına göre hareket ederlerse başarılı olamayacaklardır. Uslüp, yaklaşım ve söylemlerin yeniden gözden geçirilmesine ve bu husustaki stratejilerin yeni ihtiyaçlara cevap verecek şekilde yenilenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
Böyle bir dönüşüm ve değişimi gerçekleştirebilmek için ise yeniden bir okuma ve düşünce seferberliğinin başlatılması gerekmektedir. Böylece hâdiselere daha engince, daha kucaklayıcı ve daha bütüncül bakabilen ve vicdanı geniş rehberler yetiştirilebilecektir.