Karanfil, Krons'ta yayımlanan makalesinde ilginç noktalara dikkati çekti:
"Af ve infaz yasasında değişiklik beklentisi sebebiyle kamuoyunu uzun süredir meşgul eden yargı paketi, taslak olarak kamuoyuna yansıyınca af beklentisine merhem olmadığı, bununla birlikte içerisinde bir çok yasal değişiklik barındırdığı görülmektedir.
Yargı paketi ile getirilen önemli değişikliklerden biri de bazı ceza davalarında uygulanması öngörülen Basit Yargılama Usulü'dür.
BASİT YARGILAMA USULÜ: SAVUNMA ALMAYA GEREK YOK
Halihazırda ceza yargılamalarının hangi usul ve yöntem izlenerek yürütüleceği hakkında düzenlemeler barındıran Ceza Muhakemeleri Kanu'na göre, tüm yargılamalar duruşmalı olarak yapılmaktadır.
Aynı kanunun 195'inci maddesi ayrık tutulursa tüm yargılamalarda sanığa davetiye gönderilmekte, gelmezse zorla getirilmekte, hatta hakkında yakalama çıkarılmakta ve savunması alınarak karar verilmektedir.
195'inci madde kapsamında kalan suçlamalar yönünden davetiye ile sanığı duruşmaya çağıran ve gelmese dahi karar verebilen mahkeme, diğer hallerde ise savunma almadan ceza verememektedir.
Öyle ki, sanığa yıllarca ulaşılamasa ve dosya zamanaşımına uğrasa dahi, bu böyledir.
Yapılacak olan değişiklik ile ceza yargılamaların tümünün duruşmalı olarak yapılması uygulamasından dönülmekte ve hakime cezasının üst sınırı iki yılı aşmayan suçlara özgü olmak üzere dosya üzerinden bir yargılama yapma ruhsatı vermektedir.
Bu düzenleme ile hâkim, önüne gelen iddianameyi kabul ettiğinde, suçlama üst sınırı iki yılı aşmayan suçlarla ilgili ise isterse dosyanın taraflarına yazılı beyan ve savunmada bulunma hususunda on beş gün süre tanıyacak, gerekli görürse toplanmasını gerekli gördüğü belgeler hakkında kurum ve kuruluşlara yazı yazacak ve dosya bu şekilde tamamlanınca yazılı savunma yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın dosya üzerinden karar verecektir.
Karar itiraza tabidir.
İTİRAZ EDEN TARAF OLMADAN DA KARAR VERİLEBİLECEK
Basit yargılama usulü ile dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda verilen karar kesin olmayıp, bu usule özgü bir itiraz yolu getirilmiştir.
Verilen karara taraflardan birinin itiraz etmesi halinde yargılamaya kaldığı yerden ve duruşmalı olarak genel hükümler uyarınca devam edilecektir.
Bir farkla ki taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve karar verilir. Verilen bu karar ise niteliğine göre kesin olabileceği gibi itiraz ya da istinaf kanun yoluna da tabi olabilir.
Son dönemde yapılan yasal düzenlemelerin uyuşmazlıkların mahkemenin önüne gelmeden nihayete erdirilmesi bakış açısıyla yapıldığı tespiti kanaatimce yerindedir.
İhtiyari arabulucuğun önce iş uyumazlıklarında, sonrasında ise ticari uyuşmazlıklarda zorunlu hale gelmesi ve dava açmanın olmazsa olmaz şartı olarak kabul edilmesi bu türdendir. Bahsi geçen düzenlemeler özel hukuk uyuşmazlıkları için getirilmiş olup ceza yargılamalarındaki muadili ise uzlaşma hükümleridir.
Yargı Reformu paketinde uzlaşmanın kapsamının genişletilmesi de bu tespiti doğrulamaktadır. Bununla birlikte, uzlaşma müessesi bu zamana kadar derde deva olmamış ki yasa yapıcı soruşturma aşamasına özgü seri yargılama usulü (ayrıca incelemekte yarar görüyoruz), kovuşturma aşamasına özgü ise basit yargılama usulü düzenlemesini getirmektedir.
‘YAPANIN YANINA KAR KALACAK’ ALGISINI TAHKİM EDİYOR
Uyuşmazlıkların mahkemenin önüne gelmeden nihayete erdirilmesi bakış açısıyla hareket eden yasa yapıcının ehemmiyet vermediği ve hafif addettiği suçlara konu dosyalar ya uzlaşma yolu ile kapanacak ya da seri yargılama usulü ile özel indirimlere tabi olacaktır.
Oradan da sekerse basit yargılama usulüne göre dosya üzerinden yapılacak bir yargılama ile nihayete erdirilecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, paraya çevirme gibi seçenek yaptırımlar ve erteleme gibi sanık lehine düzenlemeler ile infaz yasasındaki oranlar dikkate alındığında, infazı kabil olmayan mahkeme kararlarına yenilerinin ekleneceğini öngörebiliriz. Bu durum ise toplum nazarında ”yapanın yanına kar kaldığı” bir hukuk sistemi algısını tahkim edecektir.
Ceza yargılamasının en temel amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır. Bu amaçla mahkemeler duruşmalı yargılama yaptıkları gibi gerçeğin ortaya çıkması için her türlü araştırmayı re’sen yaparlar.
Uyuşmazlıkların mahkemenin önüne gelmeden nihayete erdirilmesi bakış açısıyla amaç, gelen dosyaları karara bağlamaktan ve mahkemelerin iş yükünü azaltmaktan ibaret ise, amacın hasıl olacağı hususunda tereddüt bulunmakla birlikte, maddi gerçeğe ulaşma gayesine ulaşılacağı hususu ise tam bir muammadır.
Amaçlananın aksine, basit yargılama usulü mahkemelerin iş yükünü azaltmayabilir. Zira, mahkemenin basit yargılama usulü ile dosya üzerinden vereceği karara itiraz edildiğinde, yargılamanın duruşmalı olarak yeniden yapılacağı düzenleme altına alınmıştır.
O halde halihazırda sadece duruşmalı yapılan yargılama, itiraz müessesesi işletilirse hem dosya üzerinden hem de duruşmalı yapılacaktır. Bu ise amaçlananın aksine aynı dosyanın mahkeme önüne birden fazla kez gelmesini sağlayacaktır.
Bu anlamda iş yükünü azaltma amacının gerçekleşip gerçekleşmeyeceği basit yargılama usulü ile verilen kararlara ne oranda itiraz edileceği ile doğru orantılıdır.
SUÇUN NİTELİĞİ DEĞİŞİRSE NE OLACAK, BELLİ DEĞİL
Diğer bir husus, basit usul ile yargılama yapılmasına karar verildikten sonra, dosya üzerinden nihai bir karar verilmezden önce gelişen ve değişen şartlarda yargılamanın basit usule tabi olmadığı anlaşılırsa, söz gelimi suçun niteliğinin değiştiği ve basit usulün kapsamı dışında kaldığı anlaşılırsa ne olacağıdır.
Yasa yapıcı ya bu ihtimali düşünmemiş ya da uygulayıcıların takdirine bırakmış olacak ki bu konuda herhangi bir düzenlemeye yer vermemiştir.
Son olarak ise, halihazırda yapılan yargılamalarda mahkemece sanığın savunması alınmazdan önce müdafi seçme hakkının bulunduğu, müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirileceği, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu, şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği gibi yasal hakları hatırlatılır.
Aksi takdirde bu durum Yargıtay içtihatlar ile savunma hakkının kısıtlanması olarak görülüp bozma nedeni yapılmaktadır. Bu kapsamda basit yargılama usulüne göre dosya üzerinden yapılacak yargılamalarda taraflara yapılacak davetiye içeriğinde yasal haklarında hatırlatılmasının savunma hakkının kısıtlanmaması açısından elzem olduğu kanaatindeyim.
Ne yazık ki, yasa yapıcı bu ihtimali de düşünmemiş ya da ”kervan yolda düzülür” demiş olmalı ki bu konuda da herhangi bir düzenlemeye yer vermemiştir.
Sonuç olarak, ilk bakışta olumlu bir düzenleme gibi görünen basit yargılama usulünün, biraz irdelendiğinde, bu haliyle üzerinde çok fazla kafa yorulmadan diğer usul hükümleriyle uyumuna bakılmaksızın kaleme alındığı, ceza yargılamalarının sürüncemede kalmadan makul bir sürede tamamlanması, maddi gerçeğin ortaya çıkması ve adaletli bir yargılama yapılmasından ziyade mahkemelerin iş yükünü azaltmaya yönelik bir tedbir olduğu anlaşılmaktadır.
Yargıya güvenin çok düşük olduğu bugünlerde, güveni geri kazanmak amacıyla yapılan reformun vicdan terazisinde karşılıklı kefelere konan olgulardan "iş yükü”nün ”adalet”e ağır bastığını görmek ne yazık ki yargıya güvenin ilerleyen dönemlerde artmayacağı aksine mahkeme kararlarını daha da tartışılır hale getireceği izlenimini uyandırmaktadır."
Kemal Karanfil, E. Hakim