Kadir Gürcan | ABD
Yeni Sheriff ve Barış Güvercini(!)
Bereket versin, teşhis ve tedavide biraz beklemek gerekse de hastalık ve salgınlara isim koyma konusunda gelişmiş ve international bir dil kullanıyoruz. Tıbbi isimlerin yerli ve milli olması konusunda ısrar eden akıldışı iktidar ve hükümetlerin rahatsızlıkları medyaya yansımıyor. Yerli ve Milli olup da işe yaramayan bir sürü imalata mahkum olmaktan, dünya çapında kendini ispat etmiş markalar sayesinde kurtuluyoruz.
Bir asırlık çok partili sistem tecrübemizde dış politika konusundaki başarısızlıklarda kendisini hissettiren, suçluyu dışarıda arama semptomuna şimdiye kadar isim koyan olmadı. Hani şu, Fransa ile girilen ağız dalaşında Saray'ın “Sizin Cezayir'de ne yaptığınızı cümle alem biliyor, ayol. Oraya gelirsek ağzınızı cart diye yırtarız!” hafifliği. İngiltere ile yaşanan sürtüşmelerde “İngilizlerin İslam Ülkelerinde yaptığı zulmü bilmeyen mi var! Ey Alem-i İslam bir araya gelin! Ahir zaman cihadı pek yakındır!” hamaseti. Suud Türk mallarına ambargo uygulayıp, orucu bir gün önce ya da bir gün geç açtıklarında “Araplar, İngilizler ile bir olup zaten bize ihanet ettiler! Bu yüzden, Ramazan Hilal'ini bizim gıcıklığımıza hep yanlış tarihte görüyorlar!” atf-ı cürmü her zaman kullanıma açık siyasi malzemelerdir.
Listeyi uzatmak mümkün ama, Saray ve iktidarın savrulduğu akıldışılıkların ismini koymak için bu kadar data ve malumat istifi yeterli. “Bize öyle diyorsunuz ama, ya siz...” şeklinde geliştirilen arızalı savunma mekanizmasına yabancılar 'Whataboutism' diyorlar. Halk söyleyişi ile “Tencere dibin kara, seninki benden kara!” basitliği gibi. Bundan böyle Saray ve iktidarın uluslararası konularda “Ey Amerika, Ey Fransa, Ey İngiltere...” şeklindeki bağırıp çığırmalarının hangi hastalığın belirtileri olduğu konusundaki bir müşkilimizi de ithal bir kavram ile çözmüş olduk.
Nisan ayı rutinlerimizden olan Ermeni Soykırımı Meselesi bu yıla bildik ve alışılmış savuşturmalarla atlatılıyordu. Altmış-yetmiş yıldır işe yarayan numara bu kez arıza verdi. Yeni ABD Başkanı'na bir türlü alışamayan Türk Hükümeti, “Dediğim dedik, çaldığım düdük!” dikleşmelerinde ısrar ediyordu. Trump'lı günleri mum ile aradıkları şüphesiz. Öyle ya, eski başkan Saray'a “Budala olma...” türünden hakaretvari mektuplar yazıp, devlet-i aliye döküntülerini aşağılıyordu ama, yine de telefonlara çıkıyordu. Biden öyle mi? "There is a new sheriff in town", kasabanın yeni şerifi bazı ezberleri bozmaya kararlı gibi! Bu yüzden yetmiş yıldır Türk Diplomasisinin ürettiği yıllık savunma mekanizması yaşlı ve uykulu Biden'in ilk yüz gününde çöküverdi.
Birinci Dünya Savaşı'nın gri ve karmaşık ortamında Ermeniler ile alakalı üretilen Soykırım İddiaları herkesin hemfikir olduğu, ilmi heyetler raporları tescillenene kadar iddia olarak kalmaya mahkum. Hadiseyi, “Ecdadıma sövdürmem! Devlet-i aliye'nin yek seng'ine cümle alem fedadır! Savulun bre çorbacılar...” ezberinde götüren ümmi ve zır cahil milliyetçi-muhafazakar güruhun kıymet-i harbiyeleri yok. Şimdiye kadar başımıza ne geldiyse, bu tür beyni sulanmış tarih fetişistlerinin ürettiği efsanelerden gelmedi mi? Adamlar, başladığı cümlenin sonunu getirecek kadar bile okur-yazar değiller. İçlerinde, seksen milyonun önünde “Üç Beyinsiz kafa”dan biri sayılan Talat Paşa dilini kullanan bile var. Bana kalırsa, sadece Sayın Başkan'ın değil, bütün meclisin bırakın üniversite, lise diplomaları kriminal incelemeye tabi tutulmalı.
Soykırım Meselesi'nin bütünüyle siyasi bir restleşme olduğunu söylemeye gerek bile yok. Mevcut iktidar ve Saray'ın son yıllarda ürettiği aşırı ırkçı ve nefret dili, Türk dış diplomasisinin elini kolunu bağladı. Ateşi bir türlü durulmayan Ortadoğu'da İran ve Rusya'nın yanında terör destekçisi görünümü vermekten oldukça haz aldığı bilinen iktidar ve Saray'ın kendi sınırlarını zorladığı biliniyordu. İç piyasada değerli yalnızlığın ürettiği romantizm, dış piyasada Türk Lirası kadar bile karşılık bulmadı. Geçen yıl, Ayasofya'yı Cami'ye çevirerek yeni bir milad ve başlangıç arayan tek kullanımlık devlet-i aliye meczupları bekledikleri rüzgarı yakalayamadı. Ektikleri o küçük esintilerin, Batı ve ABD'den kasırga olarak döneceğine akılları ermedi. Ramazan başında Ayasofya'da kılınan teravih, Üsküdar'daki Şeyh Camii kadar bile ilgi uyarmadı. Rüzgar iç piyasada da hızını yitirmiş.
Coğrafik avantajlarını harc-ı alem kullanmaktan çekinmeyen Türk Siyaseti, mevcut iktidarın elinde iyice değersizleşti. Avrupa'yı mülteciler ve NATO, Amerika'yı İncirlik Üssü ile tehdit eden Saray'ın elinde sürpriz bir kart yok. Uluslararası görüşmelerde bırakın oyuncu olmayı, seyirci olarak bile katılmasına müsaade edileceğinden endişeliyiz.
Son bir kaç yıldır Trump'a rağmen, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkiler bir türlü rayına girmedi. Böyle bir zamanda Yeni Başkan Biden'in iki ülke arasındaki gerginlik çıtasını yükseltmesinin güçlü sebepleri olmalı. Türkiye'nin bu hali ile NATO'da ne kadar kalabileceği zaten tartışılıyordu. İncirlik Üssü konusunda da ABD kurumlarının, Türkiye'de kalmak ya da yeni bir yer bulmak konusunda yıllardır yeni bir fizibilite çalışması yaptığı kulağıma gelmişti. Bütün mesele hangisinin daha ucuza mal edileceğine kalmış. S-400 krizinden sonra, ABD'li bir yetkili “Türkiye artık, bizim için vazgeçilmez bir müttefik değil!” bile dedi.
Biden'in sürpriz tercihinden sonra, Türk Kamuoyunun beklenen tepkileri gecikmedi. Köhne Marksist “Türkiye, yarından tezi yok NATO'dan çıkmalı!” diyerek topa girdi. Saray Soytarıları “İncirlik bir Türk Üssü'dür!” tehdidinde gecikmedi. “Çin'den yeni silahlar alalım!” diyen akıl özürlü köşe yazarına gülmek bile israf sayılır. “Be adam, Çin'in işe yaramaz Covid-19 aşısını bile getiremediniz, silahı nasıl alacaksınız!” deseniz, laftan anlamaz ki!
Bir haftadır ağzını bıçak açmayan Saray'ın, Ermeni Meselesi konusundaki sessizliği yandaş yazar takımının kimyasını bozdu. Ayasofya-Sultan Ahmet önünden kalkan devlet-i aliye kartalının, yeni Şerif Biden'in kasabasına Barış Güvercini olarak düşüvermesini bir türlü kabullenemiyorlar. Aslında Saray doğrusunu yapıyor. “Cömertsin diye maldan, yiğitsin diye candan, halifesin diye tahttan!” olacağını anlamış olmalı ki, “Ortak yaşama kültürü...” gibi istemeye istemeye spot cümleleri ortaya servis etmesi bu yüzden. Saray, şehrin Yeni Sheriff'i ile iyi geçinmeye kararlı gibi!