Akşamları eve geldiğinde kucağından inmediğiniz babanızın, bir gün hep güven duyduğunuz polislerce gözünüzün önünde yere yatırılıp arkadan kelepçelendiğini gördüğünüzde. Kapınızı kırarak açan polislerce annenize hakaret edildiğinde siz hiç ağladınız mı?
Herkesin beslenme çantasına annelerinin koyduğu en leziz yiyecekleri açtıklarında, “Onlara su bile yok” talimatını uygulayan şakşakcı takımının sizin ailenizi açlığa mahkum etmesinden dolayı, siz her gün masum evladınızın beslenme çantasına patates haşlaması koymak zorunda kaldığınızda siz hiç ağladınız mı?
Okul çıkışlarında herkesin anne veya babası çocuklarını almaya geldiğinde siz ya hapishanede yada bakmakla yükümlü olduğunuz yavrularınızın rızkı için çalışmak zorunda kaldığınız için çocuklarınız kendi imkanlarıyla eve yürüyerek gelirken siyasal islamcıların güya dindarlaştırdıkları ülkede taciz edilen çocuklarınızın bozulan psikolojilerini gördüğünüzde Siz hiç ağladınız mı?
Eşinizin suçsuz yere hapse girdiğinde sizin bakmakla yükümlü olduğunuz çocuklarınızın rızkı için hiç tecrübenizin olmadığı çok ağır işlerde çalışıp da; “Bunu da şükür” deyip şartlara alışmaya çalışırken, bir akşam patronunuza devrin zaliminin adamları tarafından baskı yapılarak sizi kovdurduklarında... Siz hiç ağladınız mı?
Daha sonra günlerce iş arayıp bulamayınca, evde bekleyen masumlar hatrına tekrar eski patrona gidip sizi işe alması için rica ettiğinizde, insanlıktan ve insaftan nasipsiz dili kuruyasıca patronun size “Git o..luk yap” dediğinde. Siz hiç ağladınız mı?
Tımarhanelik bir delinin uydurduğu dünyanın en masum sivil toplum kuruluşuna yapılan terör suçlamasından dolayı sizin de o sivil toplum kuruluşunda fi tarihinde görev yaptığınızdan dolayı göz altına alınıp beş yaşın altında iki çocuğunuzla hapishanede yaşamak zorunda kaldığınızda... Siz hiç ağladınız mı?
On kişilik koğuşlarda otuz kişiyi tıkarak ve bir de bunların yanına çocuklu bayanları koyarak 3-5 yaşlarındaki çocukların “Anne parka gidelim" diye tutturduğunda söyleyecek söz bulamadığınızda. Siz hiç ağladınız mı?
Evladınız ateşler içinde yanarken hapishane yönetiminin ve savcının çocuğunuzu hastaneye götürmeye müsaade etmediğini ve üç beş beş gün sonra yavrunuzu kaybettiğinizde. Ve beteri, çocuğunuzun cenazesini yakınlarınıza vermeyerek hainler mezarlığı diye uydurulan mezarlığa gömülmek istenmesi karşısında. Siz hiç ağladınız mı?
Kapalı görüşte sizi ziyarete gelen 3-4 yaşlarındaki kızınızın “Baba ne olur camı aç da öpeyim” demesi karşısında çaresizliğinizde siz hiç ağladınız mı?
Kimin ve ne maksatla ihbar ettiği bilinmezken sadece bir ihbara itibar edilerek deli saçması bir gerekçeyle tutuklanıp “İtiraf et kurtul” diyerek başka masum insanlara iftira attırmak için baskısı yapılarak, insan onur ve haysiyetine yakışmayacak işkenceler neticesinde tahliye olduğunda kaybettiği erkeklik yetisinden dolayı intihar eden yirmisinde delikanlı oğlunuzu kaybettiğinizde. Siz hiç ağladınız mı?
Çocuklarınız sokakta oyun oynarken arkadaşları tarafından anne ve babalarının, sırf Hizmet Hareketine ait müesseselerde çalıştığı için tutuklanmasını terör suçu sayarak, çocuklarınızı arasına almadığında, çocuğunuzun “Gidelim buralardan anne” diye size yalvardığında siz hiç ağladınız mı?
Sadece yarım saatlik açık görüş için Türkiye'nin taa bir ucundan bir ucuna gidilen, ve siz yol masrafından kurtulmak için eşinizin hapis yattığı ile taşındığınızda bu seferde eşinizi başka bir ile naklettiklerinde çaresizlikten siz hiç ağladınız mı?
Hele bu ziyaret sırasında saatlerce yol kat ettikten sonra, hapishane önünde on yaşındaki kızınızın babasını görme heyecanıyla dikkat etmeden yolun karşısındaki hapishaneye koşmasıyla, yoldan geçen bir otomobilin altında kalarak çok sevdiğiniz dünyaya veda etmesi karşısında siz hiç ağladınız mı?
Ağlayamazsınız ki... Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Ağlasaydınız anlardınız” Ağlayan yürekte merhamet olur. Onu da siz sattınız bit pazarında. Şimdi onsuz avaresiniz menfaatin loş vadilerinde. Sattınız; başta haysiyet ve daha nice değerler karşılığında bir gecelik zevklere tamah ettiniz. O zevkler ki size onu tattıranların kulu kölesi etti. Sonra o zevklerin tadı damağınızdan gidince mide bulantıları başladı. Kusmak istediğinizde yediğiniz haltlar sizi ele vereceğinden mideniz her kabardığında garip sesler çıkararak höykürmeye başladınız.
Şimdi normale dönmek isteseniz de dönemezsiniz. Öyle zulümlere ortak oldunuz ki insaf size küsüp terk etti muhitinizi. O insaf ki hadiseleri anlamada en önemli kriterdi. İdrak edip iradenizle insaf süzgecinden geçirmediniz masum insanlara atılan akıl almaz iftiraları. Sizler ki Hizmet hareketinden bir delikanlı en değerli varlığınız olan kızınıza talip olduğunda ismini bile sormadan verecek kadar bu insanlara güveniyor ve bu insanları çok iyi tanıyordunuz. Yılardır sizden milletin selameti için yapılan projelere desteğiniz teklif edildiğinde gözünüzü kırpmadan maddi manevi desteklediğinizi esirgemeyerek güven ve itimadınızı beyan ettiğiniz Hizmet Hareketine mensup insanları üç kuruşluk dünya menfaatine tercih ettiniz.
Tercih ettiniz; neslin ilkeli, haysiyetli ve iyi bir karakter sahibi olması için yapılan hizmetlere karşılık, devlet kapısında makamlara. Ama unutmayın ki makamlar masal gibidir. “Bir varmış” diye başlar. Masal biter, sonra bir bakmışınız “Bir yokmuş…”
Karşılaşmak istemeyiz ama mukadderat. Hadi mahkeme-i Kübrada görüşmek üzere…
Zeynep ZÂHİDE