İnna Lillaihi ve İnna İleyhi Raciun

Zeynep ZÂHİDE

Zeynep ZÂHİDE

07 Mar 2017 19:12
  • Otuz yılı aşkın kamuda görev yapmış üst düzey bir bürokrat olan dayım KHK ile ihraç edildi. Hiç beklemediği bu durum karşısında oldukça sarsılan dayım, ilk zamanlar bu sorunu hukuki yollarla düzelteceğini zannedip hayli yollar aşındırdı ama onun aradığı hukuk çoktan ülkemizi terk etmişti. 

    Bu işin hukukla hallolmayacağını anlayan benim saf dayım; ihraç edilmeden evvel aldığı kredileri ödemede zorlanınca “Bari bir iş bulup çalışayım” diye kendisine uygun bir iş aramaya başladı. Ama ihraç edildiğini duyan “Aman kardeşim bizden uzak dur” deyip yol verdi. Onca yıllık kamudaki tecrübesine rağmen birikimlerinden özel sektörün, kamuda aldığı maşın yarısına bile razı iken kimsenin istifade etmek istememesi bizim dayıyı daha da şaşırtmıştı. Kamuda çalışırken kendisini “Bulunmaz Hind kumaşı” zanneden dayım bu konuda ne kadar yanıldığını iyice idrak etmişti. 

    Önce yaşadığı şehri terk edip baba ocağına sığındı. Bunun iki sebebi vardı... 
    Birincisi yaşadığı şehirde sürekli göz önünde olduğu için hükümete yaranmak isteyen haysiyet ve ahlak yoksunları tarafından ihbar edilerek suçlu suçsuz demeden günlerce göz altında işkencelere maruz kalmamak, daha sonra da hapishanelerde ömür tüketmemek. 
    İkincisi; ihraç edildiğinde tüm kazanımlarını kaybetmiş, hiç beklemediği bu ihraçla aldığı kredileri de ödeyemeyince en azından kira derdinden kurtulmak için memlekette babasından kalan kullanılmayan bir eve taşınmak zorunda kalmıştı. 

    Aslında bu akrabamızın son süreçte hükümetin günah keçisi ilan ettiği “Hizmet hareketiyle” en ufak bir alakası yoktu. Ama olmasına da gerek yoktu. Eğer siz hükümetin herhangi bir konuda bir icraatını eleştirdiyseniz, değil sizin kamuda çalışmanız, yaşama hakkınız bile yoktu. Yani dayım ucuz kurtulmuştu. Mübalağa yaptığımı düşünen, Türkiye'de hukukun ne hale geldiğini hala idrak edemeyen varsa size bunu bir örnekle izah edeyim.

    Anadolu'nun bir ilçesinde 90 yaşında bir gözü görmeyen, diğer gözü de ancak şişe dibi gözlükle yüzde yirmi beş görebilen bir amcamız bir gün kahvehanede otururken emekli maaşının azlığından ve pahalılıktan şikayet eder. Kahvehanede oturan işi gücü muziplik olan bir vatandaş amcamıza takılır: 
    “Hoop amca ağzını topla, hükümete laf yok. Bak duble yollar yaptı, köprü yaptı, IMF’ye bile borç verir olduk daha ne istiyorsun”

    Adamın maksadı amcayı kızdırıp biraz eğlenmek. Amca da geçmediği köprünün masraflarının kendi cebinden çıktığını bizzat bakanın televizyonda söylediğini duymuş, zaten bu konuda hayli dertlidir. Amca daha da sinirlenir “Alsın köprüyü başına çalsın! Açım ulan ben açım” der. Vatandaş amcayı tahrike devam eder. “Amca yavaş ol. Bak seni Fetöcü diye şikayet edersen ömrünü hapishane de tamamlarsın” bizim amca deliye dönmüş “Ulan etmezsen şerefsizsin” demez mi...

    Edersin etmezsin derken iş inada binmiş. Adam cep telefonunu çıkarmış aramış karakolu. Çok geçmeden polisler basmış kahvehaneyi. Almış götürmüşler amcayı. Bir iki gün karakolda gözaltında kaldıktan sonra amcayı tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk etmişler. 

    Hakim sormuş 
    -Sen Fethullah GÜLEN’in nesi olursun? 

    Adamın canı burnunda... 

    -Keskin nişancısıyım.
    -Sen benimle dalga mı geçiyorsun be adam..
    -Hakim bey bu yaşta terör örgütü üyeliğinden buradayım. Madem öyle, Aşağısını kabul etmem.
    -Anlat bakalım bu örgüte nasıl üye oldun?
    -Bir anda oldum hakim bey
    -Nasıl yani 
    -Kahvehanede oturuyordum emekli maaşımın yetmediğini anlatarak başladım
    -Şunu adam gibi anlat
    -Niye ben nasıl anlatıyorum ki?
    -Sadede gel sadede
    -Hakim bey vatandaşın biri adaletin ne hale geldiğini şu ahir ömrümde bana göstermek için hem size hem bana bir oyun oynadı. Şimdi ölüler diyarına gittiğimde onlara yerlerinin ne kadar rahat olduğunu anlatıp ikna edecek bir örneğim var. 

    Ve neticede birkaç şahit amcaya acıyıp lehine verdikleri ifadeyle durumu izah ederler ve amca salı verilir. (Bu misalde geçen diyaloglar kelimesi kelimesine böyle olamasa da maalesef bu meselenin aslı vuku bulmuştur

    Memlekete gelen dayımız önce, babasından kalan kullanılmayan evi tamirle başladı işe. Ömrü boyunca memuriyetten başka bir iş yapmamış dayım zorlanıyordu. Bir tarafta maddi imkansızlıklar, bir tarafta evin yıpranmış elektrik ve su tesisatını yenilenmesi gerekiyordu. Yaşadığı başkentte evine göre aldığı eşyaların hiçbiri bu eski eve uymuyordu. Onun için hangi eşyayı nereye koyacağını şaşıran yengemiz kara kara düşünüyordu. Elektrik tesisatının yenilenmesi için bir arkadaşın tavsiyesi üzerine bir elektrikçi ustasıyla anlaşmış ben de bu zor zamanda dayımlara yardımcı olmak için yanlarında bulunuyordum. 

    Usta elektrik kablolarını teker teker çıkarıyor yenilerini döşüyordu. Bizim bürokrat dayı yengeye “Hanım bir çay koy da ustaya ikram edelim” dedi. Yenge ocağı açtığında tüpün boş olduğunu fark etti. Bana döndü “Yeğenim şu tüpçüyü ara da bize bir tombul getirsin” dedi “Eyvallah dayı şimdi arıyorum” deyip tüpçüyü aradım. Çok geçmeden tüpçü tüpü getirdi. Tüpçü tüpü teslim edip gitmek isteyince bizim dayı “Yahu tüpçü gardaş sen şu tüpü mutfağa kadar geçirsen memnun oluruz. Bel fıtığım var da sakatlık çıkarmayalım” dedi. Tüpçü de sağ olsun mutfağa kadar tüpü getirip üstelik tüpün başlığını da taktı. Bizim dayı tüpçüye borcunun ne kadar olduğunu sordu. Aldığı cevap bizim dayının canını sıkmıştı. “Bu ne ya! Sanki TÜPRAŞ’a hisse senedi yatırıyoruz” dedi. Tüpü getiren bey direkt kitabın ortasından konuştu. “Ne o; çok mu zoruna gitti beyefendi? Bu memlekette üç yıldır masum insanlara terörist muamelesi yapılıp aşından işinden edilirken sesiniz çıkmıyor da tüpe verdiğiniz üç kuruş için mi feryad ediyorsunuz?” 

    Bizim dayı tüpçüden hiç beklemediği bu cevapla bir anda sarsıldı. Çünkü bu sözlerle tüpçü üç yıldır uyuyan dayımı uyarmıştı. Aynı zamanda tecrübeli bir yönetici olan dayım alttan alıp tüpçüyü dinlemek istedi.

    “Yahu gardaş sen benim üç yıldır ses çıkarmadığımı nereden biliyorsun. Belki bende bu sürecin mağduruyum” dedi. Tüpçü yamandı. Cevap ilkinden daha ağır oldu. “Bu sürecin mağduru olsanız bu kadar önemli meselelerin yanında tüpün parasını düşünecek halde olmazsınız” 
    Dayım bir an durakladı; 
    -Gardaş vaktin varsa otur iki dakika konuşalım
    -Vaktim yok beyefendi gördüğün gibi çalışıyorum. Zaten bu işi de zor buldum bir de ekmeğimizden olmayalım sonra.
    -Cesur birine benziyorsunuz tüpçü gardaş
    -Cesaret değil beyefendi “Ölmüş eşek kurttan korkmaz” derler bizde buna.
    -Nasıl yani?
    -Biz alacağımız cazayı almışız zaten
    -Ne cezası? Kimden aldınız? 
    -Sağ olsun hükümetimizden. Yirmi yıllık mesleğimizden ihraç edildik
    -Ne iş yapıyordunuz ki siz? 
    -İstanbul'da tarihi bir caminin imam hatibi idim
    -Yaa! Üzüldüm hocam
    -Asıl üzülecek başka meseleler var beyefendi
    -Ne gibi
    -Mukaddesatımızın içi boşaltıldı. Değerlerimiz yöneticilerin süfli emelleri için alet edildi. Millet rızkını Allah’tan değil de siyasilerin iktidar olup olmamalarına bağladı. Baş örtüsünü serbest bırakmakla dinimizi tamamladık. Meydanlarda da bir iki de tekbir getirdik mi cihadımız da tamam. Al sana cennet(!)
    -Galiba haklısın
    -Galiba mı?
    -Yani haklısın 
    -Yahu hocam ben de otuz iki yıllık görevimden ihraç edildim. Şimdi buraya taşındık. İşsiz güçsüz ne yaparız bilmem. Sen mesleğin gereği çok dolaşıyorsun bana uygun bir iş bulursan bana haber verebilir misin?
    -Rızkı veren Allah’tır beyefendi. O neylerse güzel eyler. Sıkma canını. Kusura bakmayın benim gitmem lazım siparişler beni bekler. 
    -Hoca ayrılıp gittiğinde evi derin bir sessizlik aldı. Bu arada ocağa çayı koyan yengem bir taraftan da etrafı düzenliyor, hangi eşyayı nereye koyacak onu ayarlıyordu. 
    -Dayımla hocanın konuşmasını sessiz sessiz dinleyen elektrikçi hoca gittikten sonra dayıya döndü.
    -Demek siz de ihraç edildiniz
    -Dayım önce elektrikçiye cevap vermek istemedi. Elektrikçinin sorduğu soruyu geçiştirip kendisi elektrikçiye sordu. 
    -Siz kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz?
    -Üç aydır
    -Yaa! Uzmanmışınız gibi geldi bana
    -Evet uzman sayılırım
    -Peki üç ay evvel ne yapıyordunuz?
    -Öğretmendim. Neden bıraktınız? 
    -Bırakmadım, bıraktırıldım
    -Haydaa! Buyur buradan yak. Yahu arkadaş siz benim için anlaşmalı mı geldiniz bugün? Bir tarafta tüpçü sandığım imam bir tarafta elektrikçi sandığım bir başka memur. 
    -Yok Estağfurullah. Tamamen tevafuk. Peki siz devlet memurluğuna başlamadan evvel ne iş yapardınız? 
    -Valla okulu bitirdim memur oldum. O gündür bugündür kamudayım. Memurluktan başka bir şey yapmadım.
    -Keşke memurken benim gibi ekstradan bir meslek edinmek için meslek edinme kurslarına gitseydiniz
    -Nasip 
    -Kaç yıllık öğretmendiniz?
    -17 yıllık
    -Peki zor olmuyor mu?
    -Her işin kendine göre zorluğu vardır 
    -Onu kast etmedim. Yani zoruna gitmiyor mu?
    -İlk zamanlar biraz zoruma gitti ama şimdi alıştım. Bir tek okulların önünden geçerken ders zillerini duyunca kendimi tutamıyor adeta koşa koşa derse girmek istiyorum.
    -Bunları anlatırken elektrikçi sandığımız öğretmenin gözleri buğulandı kelimeler dudaklarından kesik kesik çıkmaya başladı.   
    -Konuşmakta zorlanan elektrikçi daha fazla dayanamayıp saldı gözyaşlarını, susuzluktan boynunu bükmüş gonca görmüş bulutlar misali. 
    -Bütün bunlara şahit olan yengem de çok hüzünlendi, söze aldı. 
    -Sıkmayın canınızı abi. Yarın bugüne dün diyeceğiz. Geçecek geçmez sandığımız zor günler. Gelecek gelmez sandığımız güzel günler. Sonra isterse gelmesin; biz Haktan yana olduktan sonra çekilen çilelerin mükafatını alacağız baki âlemde. Sonra biz mükafat için de yapmıyoruz yaptıklarımızı ve uğruna katlandıklarımızı. O (cc) razı olsun yeter. İster hilat ister kefen, ister gonca gül ister diken. O’ndansa gelen şeksiz ki O’ndan, kahrını da lütfunu da bir biliriz. 

    Yengemi böyle bilmezdim. Sonradan öğrenecektim; meğer dayımın ihraç sebebi yengemin “Kermesler düzenleyip mahallesinde fakir öğrenciler burs temin etmesiymiş” 
    Dayım yengemin bu konuşmalarından tedirgin oldu. 
    -Yahu hanım gene başladın vaaza. Burada da iş açacaksın başımıza” deyince dayanamadım 
    -Dayı Allah aşkına söylenen sözlerde ne varda tedirgin oluyorsun? Eğer bundan başınıza bir şey gelecekse gelsin. Hiç olmazsa hayatınız manalanır. Siz rüşvet almaktan milletin malını zimmetinize geçirmekten değil, Nemrutların bütün ceberrutuna rağmen İbrahim’lerin tarafında olmanız ve bunu açıktan beyan etmeniz. Hakka hakikata tercüman olduğunuz için bunlar başınıza geliyorsa bırak gelsin. Başımız üstüne der kabul ederiz.

    Sustu. Bir müddet evde kimse konuşmadı. Sadece elektrikçi bidiğimiz öğretmenin ağlamamak için kendini zorlamasından kaynaklanan derin nefes alışları duyuluyordu. 

    Artık çay demlenmiş içilmeye hazırdı. Oturduk yer sofrasına çaylarımızı yudumlarken kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Birinci bardağı bitirmiştik ki cami hoparlerinden sala sesi duyuldu. Ne vakit Cuma vakti, ne de gün cuma günü değildi. Belli ki biri vefat etmişti. Salanın bitip arkasından kimin vefat ettiğini anlamak için bekledik. Evet ölen dört dönemdir Belediye Başkanlığını kimseye kaptırmayan rakipsiz reisimiz idi.. 
    İnna lillahi ve inna ilaeyhi raciuun…

    Zeynep ZAHİDE
    07 Mar 2017 19:12
    YAZARIN SON YAZILARI