Acı dolu, ıstırap dolu, gözyaşı dolu mektuplar yağıyor posta kutuma...
Her satırına gam, keder, hüzün sinmiş mektuplar.
Hangi birini okusam mazlumiyet, mağduriyet, mahkumiyet var içinde.
Zulüm öyle bir noktaya varmış ki; neredeyse her aileden bir ya da birkaç kişi hedefi olmuş sonu gelmeyen zulmün.
Herşeye rağmen inandıkları davadan, yürüdükleri yolun doğruluğundan zerre şüphesi yok bu mektupları kaleme alanların.
Bir yola çıkmışlar, kandan irinden deryaları geçmeye azmetmişler. Bugün kimle temsil edildiği düşünülürse düşünülsün temelde Hz. Muhammed'in (S.A.S), ailesinin, ashabının yürüdüğü, kendinden önce gelen, istisnasız bütün peygamberlerin geçtiği yol bu. En amansız zamanlarda dahi gelecekteki güzel günlerin muştulandığı bir yol. ''Allah'ın nusreti yakın ama siz acele ediyorsunuz'' denen bir yol.
Ateş düştüğü yeri yakar diye bir söz var. Kısmen doğru. Belki en çok düştüğü yeri yakıyor ancak şiddeti dalga dalga yayılıyor aleme. Medyasıyla, her köşeyi tutan gulyabanileriyle oluşturulan korku imparatorluğunda nefes almakta bile zorlananlar yaşadıklarının ayniyle hatta misliyle dünyanın en ücra köşelerinde dahi hissedildiğini biliyor. İşte buradan kaynaklanıyor inananlarin gücü.
Korkuyu korkutmak asıl mesele. Yüzleşebilmek kendi nefsiyle. Hatalarından dolayı birilerini kınamak yerine. Acının, çilenin içinden geçerken bunları düşünebilmek herkesin yapabileceği bir iş değil lakin posta kutumu dolduran mektupların her birinden ''Allah var gam yok'' nidası yükseliyor sanki ve bir ayet su serpiyor kırık gönlüme: Rabbin sana darılmadı, seni terketmedi de.
UFUK YİĞİT