“İntikam almak istiyorsan iki mezar kaz!”
Çin Atasözü
Dikkat ettiysen sevgili okur, çoğul ve muğlak değil, tekil ve mutlak kullandım. Kastımın bizzat bugünkü Türkiye’yi bu hale getiren kişi olduğunu elbette biliyorsunuz.
Koca bir ülkeyi mundar etmenin vebali bir yana, bizzat kararını aldığı, uygulattığı, haberli ya da habersiz mağdur ettiği tüm masumların ahının tutacağına emin olabilirsiniz.
Kâhin ya da medyum olduğum için bunları söylemiyorum. Tam tersi tarihin akışıyla sabit bir gerçektir bu durum. Size şunu da ifade edeyim; Erdoğan’ın siyaseten başkasına değil bizzat kendine yenileceğini düşünüyorum. İnsanların umutsuzlukla bir yeni siyasi figür aradığının farkındayım.
Yanlış yerde aranıyor bu isim.
Aranmasına gerek yok, orada; Saray’da oturuyor kendisi…
Buraya yazıyorum; Tayyip Erdoğan kendi sonunu kendi hazırlayacak.
Hatta daha fazlası…
Masumlara kumpas, kendi iktidarını uzatmak adına ne yaptıysa aleyhine işleyecek, ördüğü çoraplar kendi başına geçecek…
Şair Demirel’i hicvederken şöyle demişti:
“Başa çorap örenin,
Geçti başı çoraba!”
Başkanlık referandumu için bin pişman olacağını söylememe gerek yok, aklı başına gelen çomarından trolüne kadar pek çok AKP’li bunun farkına çoktan vardı. Ancak geçmişler olsun.
Seçimde yapılan hileler kendi sonlarının başlangıcıydı işte…
Yüzde 51 oyu isterse ağzıyla kuş tutsun, istediği kadar ülkeyi terörize ve tehdit etsin asla alamayacak. Oy çalarak da bu orana ulaşamayacak emin olun.
Tek şansı Başkanlık seçimini ertelemek olacak, artık savaş mı çıkarır, deprem mi yaptırmaya kalkışır, cincilere mi gider bilemiyorum… Eminim şu anda tüm partililerine, “eğer ben seçilmezsem, hiç biriniz bu ülkede yaşayamazsınız” diyerek açıktan tehdit bile ediyordur.
Son günlerde ikide bir “Teşkilatlar yenilenecek” demesi de bundan. Varlıklarını varlığına adamayan siyasetçinin partisinde işi yok.
Muhalif olunca zaten hapse atacağı için muhalefet sorunu da yok. Devlet ile Doğu zaten çantada keklik…
Ancak saraydaki hesap her zaman çarşıya uymadığı gibi zulmün de bir ömrü oluyor.
Başkan seçilemeyince esas film kopacak ve çıkardığı kanunlar, perişan ettiği hukuk başına bela olacak.
Proje mahkemeleri kurmanın bedelini bizzat ödeyecek.
Kürt kökenli Iraklı Hakim Rauf Kürt kökenli Abdül Rahman’ı hatırlar mısınız?
Halepçeliydi Abdül Rahman, tüm ailesini Saddam’ın katliamında kaybetmişti. Ömrünü Saddam’la mücadeleye adamıştı. Saddam kurduğu proje mahkemelerle Abdül Rahman’ı iki kez idam cezasına çarptırmıştı.
Saddam’ın 1988 yılındaki Halepçe katliamı sırasında yakınları kaybedenlerin 2005’teki mahkemesine adım attığında karşısında hâkim olarak Abdül Rahman’ı görünce bundan rahatsız olmuş ve yargılanmak istememişti.
Son olarak yasalardan rahatsızlığını vurgulamış, hâkimleri beğenmemiş ve adalet talep edince Abdül Rahman şöyle demişti: “Bu mahkemeleri siz kurdunuz, bu yasaları siz çıkardınız!”
Saddam’ın sonunun nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz.
Tüm diktatörlerin sonunu biliyoruz esasen.
Son olarak oynadığı “Hero” tişörtü entrikasını biliyorsunuz.
Adım gibi eminim ki, kendisi kurgulattı ya da uşaklarından birine yaptırdı bu oyunu. Amacı masum insanlara aynı tip tulum giydirerek yüreğini biraz daha soğutmaktı.
Nasıl bir kinse bu, minicik bebeklerin cezaevinde oluşu bile hoşuna gidiyor zalimin.
Havuzcu çakallar ise zil takıp oynuyor neredeyse.
Ak saçlı babalara, annelere, bacılara, esnafa, ev hanımına, öğrenciye suçlu tulumu giydirerek rahatlayacaklarını düşünüyorlar sanırım. Nasıl bir kindir düşünün işte.
Ama bunu da not edin, eğer böyle bir kanun, yönetmelik ya da her neyse çıkarırlarsa, şu anda zulmün en ağırını çeken mazlumlar değil, bizzat zalimin kendisine nasip olacak o tulumları giymek.
Aha da buraya yazıyorum ben…
Seyfi Mert