“İnsan yüceliğinin bir sınırı vardır ama insan alçaklığına bir sınır çizilemez.”
(Fenelon)
Önce biraz nostalji takılalım…
Belki çok eskiler kadar değil ama güzel bayramlarımız vardı bizim.
“İnsan yüceliğinin bir sınırı vardır ama insan alçaklığına bir sınır çizilemez.”
(Fenelon)
Önce biraz nostalji takılalım…
Belki çok eskiler kadar değil ama güzel bayramlarımız vardı bizim.
Tamam, yokluk döneminin bahtiyar kullarından değildik belki. Ne bileyim, yamalı pantolonlarımız, gıcır temiz, döşek altı ütüleriyle giyilip, beş kuruşluk akide şekeriyle tatlanmaya yetmemişti tevellüdümüz ama yine de güzeldi sanki bizim bayramlarımız.
En azından kaçardı tosunlarımız ve mahallece peşine filan düşerdik.
“Filanca elini kesmiş duydun mu bilmem kaç dikiş atmışlar” derdik “Hay Allah müstehakkını versin” diye yarı tebessüm yarı esefle.
Belki tam havas değildi ibadetlerimiz ama avamda bile bir samimiyet vardı. Din siyasallaşmamıştı çünkü.
İslam düşmanları, siyaset eliyle okumuş Müslüman nesli biçmeye başlamamışlardı henüz.
Lafın klişe gibi göründüğüne bakmayın. Doğru ve önemli bir tespittir şu: İslam’ın gerçek düşmanları İslam’a kötülüğü Müslüman kisveli örgütlü yobaz takımı eliyle verirler. Yüzyıllık birikim zalim cahillerin iktidarıyla yok edilir.
Ali Bulaç’ın “Bunlar Çanakkale’den beri bu milletin başına gelen en büyük felaket” lafı boşuna değil.
Bir zalim cahil ve zalim güruh geldi…
Örgütlü bir cahilliği aldı baş tacı etti.
Öylesine bir imanla inandırdı ki, bilmem hangi namazı Emevi camiinde kılacağız, filan gazlamasıyla bir yandan oy devşirdi diğer yandan malı götürdü. Filistin dedi öteki hamuduyla iç etti deveyi. Yakalanınca da, darbeci azılı din düşmanlarıyla işbirliğinde beis görmedi.
Haraminin devrinde marazi olmayana ekmek yok.
Su da…
Hayat hakkı bile yok…
Ne kadar masum, mümin, mütedeyyin varsa hapse atıldı şimdi.
Bayram kutlamak gelmiyor içimizden.
Ajanslara iki görsel aynı anda düşüyor.
Esad Suriye’de İŞİD’den alınan bir camide kılmış bayram namazı.
Erdoğan İstanbul’da.
Aklıma küçük enişte ile beraber Erdoğan’ın gurbet diyarlarda kılmayı vaat ettiği namazlar geldi.
Hani biri Mescid-i Aksa’da kılacaktı namazı, diğeri Şam’da Emevi Camii’nde.
Şimdi Esat namaz kılıyor Şam’da.
Mescid-i Aksa’ya ise Müslümanlar detektörle aranıp girebiliyorlar.
Esad ve Erdoğan…
Bayram namazında poz veriyorlar medyaya.
Bizim içimizden gelmiyor bayramı kutlamak.
Sevinçleri ertelemekten yorgun düştük ama tebrik ediyoruz yine de…
Biliyoruz ki biz İsmail olduk, boynumuzu bıçağa uzatarak. İbrahim ancak böyle geçmişti samimiyet testinden: En sevdiğini bıçağın altına yatırarak.
Sevincimiz yok…
Nefretimiz de…
Belki bir miktar öfke birikiyor hepimizde kendi kalibrasyonlarımıza göre.
Kimimiz “elbet mazlumun hakkı sorulur” diye yarına uyanıyoruz ümitle, kimimiz hesabı ahirete bıraktı epeyden beri.
Boydaklar gibi.
Boydaklar demişken.
Duydunuz mi alçağın tekinin bayram konuşmasını. Kayseri’de hem de Boydaklar’ın memleketinde. Daha kısa süre öncesine kadar boydaklara yaltaklanmayı geleceği adına elzem görenler bunlar. Boydakların Kayseri’ye yaptıklarının trilyonda birini bile yapamamış parazit karakterler.
İt gibi korkuyorlar kendi zalimlerinden.
Nefret gösterilerinin en önemli sebebi bu.
Aslında sevinmemiz lazım.
İç dış ediyor böylesi zamanlar alçakları.
"Bayramda kucaklaşmayacağımız gruplar var. Ülkenin birliğine engel olmaya çalışanlara hasımlığımız devam edecek. F..Öcülerle kucaklaşma, barışma yok. Nerede kripto F..Ö'cü varsa, nerede gizli bir Türkiye düşmanı varsa, bayram demeden ilgili kurum ve kuruluşlara bildireceğiz” demiş Mustafa Elitaş isimli zavallı.
Eminim korkudan tir tir titriyor geceleri.
Çünkü bir ihbara bağlı tüm ikbali.
Yani ben şuraya, “geçen hafta sohbete niye gelmedin” diye yazsam oyarlar kendisini o da biliyor.
Bu sebeple sahibi görsün diye yüksek sesten şarlıyor.
Elbet bu günler geçecek.
Başka bayramlar da gelecek.
Bütün kurbanları kesseniz de, bayramların yenisi gelecek.
Ve o bayram gerçek bayram olacak.
Müminlerin, mazlumların, ezilenlerin bayramı olacak.
Bir alçaklığın peşinden gidenlerin yas dönemi başlayacak.
Kaçacak delik aradıklarında ise, biz zulmetme taraftarı olmayacağız.
Ancak…
Yüzlerine tükürmek de hakkımız olacak.
Hakkı olacak mazlumların; tükürme hakkı.
Kimimiz ayıp olmasın diye gizlemeye çalışarak tüküreceğiz, kimimiz şöyle gerile gerile takviyeli aleni yollayacağız tükürüğü.
İşte o zaman Elitaş gibilerin yüzünü görmek istiyoruz sadece…
Güçlünün yanında höykürürken değil, mazlumun yanında duramamanın utancıyla tükrük sağanağı altında mahcup şekilde çıksınlar mahşer meydanına…
Tükürün o zalimlerin hayasız yüzüne!
Bayram o zaman bayram olacak çünkü!
Seyfi Mert
Tamam, yokluk döneminin bahtiyar kullarından değildik belki. Ne bileyim, yamalı pantolonlarımız, gıcır temiz, döşek altı ütüleriyle giyilip, beş kuruşluk akide şekeriyle tatlanmaya yetmemişti tevellüdümüz ama yine de güzeldi sanki bizim bayramlarımız.
En azından kaçardı tosunlarımız ve mahallece peşine filan düşerdik.
“Filanca elini kesmiş duydun mu bilmem kaç dikiş atmışlar” derdik “Hay Allah müstehakkını versin” diye yarı tebessüm yarı esefle.
Belki tam havas değildi ibadetlerimiz ama avamda bile bir samimiyet vardı. Din siyasallaşmamıştı çünkü.
İslam düşmanları, siyaset eliyle okumuş Müslüman nesli biçmeye başlamamışlardı henüz.
Lafın klişe gibi göründüğüne bakmayın. Doğru ve önemli bir tespittir şu: İslam’ın gerçek düşmanları İslam’a kötülüğü Müslüman kisveli örgütlü yobaz takımı eliyle verirler. Yüzyıllık birikim zalim cahillerin iktidarıyla yok edilir.
Ali Bulaç’ın “Bunlar Çanakkale’den beri bu milletin başına gelen en büyük felaket” lafı boşuna değil.
Bir zalim cahil ve zalim güruh geldi…
Örgütlü bir cahilliği aldı baş tacı etti.
Öylesine bir imanla inandırdı ki, bilmem hangi namazı Emevi camiinde kılacağız, filan gazlamasıyla bir yandan oy devşirdi diğer yandan malı götürdü. Filistin dedi öteki hamuduyla iç etti deveyi. Yakalanınca da, darbeci azılı din düşmanlarıyla işbirliğinde beis görmedi.
Haraminin devrinde marazi olmayana ekmek yok.
Su da…
Hayat hakkı bile yok…
Ne kadar masum, mümin, mütedeyyin varsa hapse atıldı şimdi.
Bayram kutlamak gelmiyor içimizden.
Ajanslara iki görsel aynı anda düşüyor.
Esad Suriye’de İŞİD’den alınan bir camide kılmış bayram namazı.
Erdoğan İstanbul’da.
Aklıma küçük enişte ile beraber Erdoğan’ın gurbet diyarlarda kılmayı vaat ettiği namazlar geldi.
Hani biri Mescid-i Aksa’da kılacaktı namazı, diğeri Şam’da Emevi Camii’nde.
Şimdi Esat namaz kılıyor Şam’da.
Mescid-i Aksa’ya ise Müslümanlar detektörle aranıp girebiliyorlar.
Esad ve Erdoğan…
Bayram namazında poz veriyorlar medyaya.
Bizim içimizden gelmiyor bayramı kutlamak.
Sevinçleri ertelemekten yorgun düştük ama tebrik ediyoruz yine de…
Biliyoruz ki biz İsmail olduk, boynumuzu bıçağa uzatarak. İbrahim ancak böyle geçmişti samimiyet testinden: En sevdiğini bıçağın altına yatırarak.
Sevincimiz yok…
Nefretimiz de…
Belki bir miktar öfke birikiyor hepimizde kendi kalibrasyonlarımıza göre.
Kimimiz “elbet mazlumun hakkı sorulur” diye yarına uyanıyoruz ümitle, kimimiz hesabı ahirete bıraktı epeyden beri.
Boydaklar gibi.
Boydaklar demişken.
Duydunuz mi alçağın tekinin bayram konuşmasını. Kayseri’de hem de Boydaklar’ın memleketinde. Daha kısa süre öncesine kadar boydaklara yaltaklanmayı geleceği adına elzem görenler bunlar. Boydakların Kayseri’ye yaptıklarının trilyonda birini bile yapamamış parazit karakterler.
İt gibi korkuyorlar kendi zalimlerinden.
Nefret gösterilerinin en önemli sebebi bu.
Aslında sevinmemiz lazım.
İç dış ediyor böylesi zamanlar alçakları.
"Bayramda kucaklaşmayacağımız gruplar var. Ülkenin birliğine engel olmaya çalışanlara hasımlığımız devam edecek. F..Öcülerle kucaklaşma, barışma yok. Nerede kripto F..Ö'cü varsa, nerede gizli bir Türkiye düşmanı varsa, bayram demeden ilgili kurum ve kuruluşlara bildireceğiz” demiş Mustafa Elitaş isimli zavallı.
Eminim korkudan tir tir titriyor geceleri.
Çünkü bir ihbara bağlı tüm ikbali.
Yani ben şuraya, “geçen hafta sohbete niye gelmedin” diye yazsam oyarlar kendisini o da biliyor.
Bu sebeple sahibi görsün diye yüksek sesten şarlıyor.
Elbet bu günler geçecek.
Başka bayramlar da gelecek.
Bütün kurbanları kesseniz de, bayramların yenisi gelecek.
Ve o bayram gerçek bayram olacak.
Müminlerin, mazlumların, ezilenlerin bayramı olacak.
Bir alçaklığın peşinden gidenlerin yas dönemi başlayacak.
Kaçacak delik aradıklarında ise, biz zulmetme taraftarı olmayacağız.
Ancak…
Yüzlerine tükürmek de hakkımız olacak.
Hakkı olacak mazlumların; tükürme hakkı.
Kimimiz ayıp olmasın diye gizlemeye çalışarak tüküreceğiz, kimimiz şöyle gerile gerile takviyeli aleni yollayacağız tükürüğü.
İşte o zaman Elitaş gibilerin yüzünü görmek istiyoruz sadece…
Güçlünün yanında höykürürken değil, mazlumun yanında duramamanın utancıyla tükrük sağanağı altında mahcup şekilde çıksınlar mahşer meydanına…
Tükürün o zalimlerin hayasız yüzüne!
Bayram o zaman bayram olacak çünkü!
Seyfi Mert