Halimiz itten beter, keyfimiz paşada yok
Türk Atasözü
Sene 2015… Pelikan çetesiyle ipi henüz çekilmemiş olan Davutoğlu, Haliç Kongre Merkezinde bir toplantı düzenliyor. Mevzu büyük ve derin: Yerli Uçak!
Hiç öyle alttan almak, ihtimallere bırakmak gibi bir durum yok. Gayet kendinden emin konuşuyor: ”Milli uçak yapımında 1944’den bu yana çok şey kaybettik. Savunma sanayide de bu geçerli. Savunma Sanayide bugün yerli kullanım yüzde 50’lileri aştı. Bir zamanlar kapatılan ROKETSAN bugün küresel piyasada önemli bir yer edindi. Eğer AK Parti olmasaydı şu an geliştirilmiş birçok şey durdurulmuş olacaktı.”
Ve ardından büyük müjdeyi veriyor: “TRJ 328 Türkiye’nin yerli yolcu uçağında ilk adımı olacak. 2019’da ilk uçak uçuşa geçecek.”
Öyle böyle değil, hani neredeyse gözümüzde canlanıyor uçağımız: “Tepeden tırnağa tamamen Türk mühendisliği ile üretilecek olan TRJ628 dünyada büyük yankı uyandıracak. 70 kişilik kapasitesi ile havacılığı bambaşka boyuta taşıyor. En son teknolojinin kullanılacağı bu uçak inişe uygun olmayan yerlere de iniş sağlayabilecek. Bu uçak ile göklerdeki milli çağın başlangıcı olacak.”
Kısa süre sonra Davutoğlu’nun afişlerde filan kullandığı görsellerin ve uçak özelliklerinin gerçek yüzünü işten anlayan bir uzman şöyle açıkladı:
“TRJ 328 adı altında bize yutturmaya çalıştıkları 1922 yılında kurulan, 2002 yılında iflasını veren, Federal Almanya’da kurulu, en son Daimler Aerospace ortaklığında, Avrupa Uzay ve Havacılık Ajansı EADS bünyesinde faaliyet yürüten DORNİER Flugzeugswerke, yani Dornier Uçak Fabrikaları tarafından üretilen Dornier 328’den başka bir şey değil. TRJ 628 olarak üretileceğini açıkladıkları model ise, D 328’in iki katı koltuk kapasitesine sahip olup dizayn edilen, projelendirilen ancak 2002 yılında iflas dolayısıyla üretilemeyen uçak tipi. Dornier’in bütün üretim ve marka lisansları ABD’li Siera Nevada Corporation-SND tarafından iflas masasından alınmıştır ve şimdi Türkiye’ye pazarlanmaktadır. Muhtemelen proje ortaklık halinde yürütülmeye çalışılacak ve birileri süresiz ve ucu açık bir gelir kaynağını kendileri için garantilemiş olacaklar.”
Yani modası geçmiş, batmış bir uçağı birileri devlete ‘okutmuş’ garibim Pelikan mağduru Davutoğlu da âlay-ı vâlâ ile bunu millete yedirmeye çalışıyor.
Şimdi o yok, muhtemelen uçak filan da yok. Zaten bahseden de yok. Belki seçimde Tayyip Ağam tekrar havalandırır o uçağı.
Malum bir dönem o da yerli uçağı havalandırmıştı. Göklerde diyordu bastırdığı afişlerde. Ne hikmetse bir türlü inemedi o havalanmış uçak.
AKP bu, inmeyen uçak bile icat edebilirdi netekim!
Gerçi Davutoğlu’nun hayal gücüne bakılırsa, şimdiye elektrikli otomobilimiz de yollardaydı.
Benzinli, mazotlusundan vazgeçtik, tüplüsüne bile razıydık ama Başbakan çıtayı epey yükseğe koyuyordu; elektrikli!!!
Şöyle dedi bir Konyalı arkadaşım haberi okuyunca, “ben binmem ağa, biz yaparsak kesin elektrik kaçağı, çarpar bizi!”
Kış aylarında ülkenin en büyük kentinin göbeğinde bile saatlerce elektrik kesilen bir memlekette elektrikli otomobil epey fantastik, kabul etmek lazım.
Ancak vaat bu, salla gitsin nasıl olsa, cezası yok, hesap soranı yok...
Aksine yalanı fotoşopla destekleyen medya sürüsü var. Takvim gazetesi mesela, ki yalan ve saçma haberde benzersizdir, AHaber kanalıyla yarışabilecek belki de tek yayın organıdır. Bir bilim kurgu filminden araba resmi bulup ekleştirdi okurlarına.
Yediler afiyetle tabi.
Elektrikli kavramını nasıl biliyorlarsa, uzay aracı zannetmişlerdi haspalar.
Eh bu yalanı sayısız kere yemeye aç, yüzde 50’lik bir kitle de hazır zaten!
Tank yapıyoruz dediler tank!
Biliyorsunuz biz tankın egzozuna af edersiniz tişört sokup durduran bir nesiliz. F-16’ya kafa atarak, güdümlü füzeyi çatal kaşıkla filan durdurabilme özelliği var AKP’li arkadaşların. Neyse, tanka dönelim.
İkitelli sanayide üretilen su motoru değil bu yahu, koca tank!
Adını bile koydular: Altay!
Sonra başlandı kıvırtılmaya; motoru şurdan, paleti burdan, elektronik sistemi şuradan...
Eeeee, nesi yerli bu tankın?
Bakın sonra buldum ben yerli tankı. 15 Temmuz anma şenliklerinde çıktı ortaya yerli tank. Kartondan yapılmış… Büyük bir coşkuyla yürütüldü köprüde…
Eskiden böyle şeyi gardırop Atatürkçüleri yapardı. Maketten gemiyi karaya çıkarır, bir görevli kucağında taşıdığı Atatürk büstü ile temsili olarak Samsun’a ayak basardı.
Meğer onlar bayağı bir seviyeymiş. Bugünküler eskinin vesayetçilerine rahmet okutturuyorlar.
Medya tarihinin en bayağı, en haysiyetsiz kanalı sıfatını rakipsiz olarak elinde tutan AHaber isimli bataklıkta mehter eşliğinde ‘helikopterlerimiz PKK’yı yok ediyor’ görüntüleri yayınladılar. Bu görüntülerin kısa süre sonra bir bilgisayar oyunundan araklandığı ortaya çıktı.
Utanmayı bırakın, burunlarının ucu bile kızarmadı. Zira amaçlarına ulaşmıştı, bek çok partili o gece rahat bir uyku çekmişti zira!
Bu kafa için her şey mümkündü.
Neler yapmadılar ki fotoşopla…
Misal, dolar kuru hızla yükselirken “gugıl” görsellerden bir kamyon dolusu dolar fotosu bulup, “yurtdışından dolarlar geldi, merkez bankasına konuluyor, sağolasın reyiz”, diye yazan trol mü ararsın, İtalya’daki tünel görselini koyup utanmadan altına bir de ‘Bize hırsız diyenler buyrun bu tünel size kapak olsun’ diye yazan tırt belediye başkanı mı?
Hepsi bir arada ve bu çağda yaşıyordu…
Misal Tayyip Bey, BM genel kurulunda boş salona konuşuyordu, zira kimsenin taktığı yoktu onu. Tokalaşmak için elini uzattığında havada kalıyordu sürekli. Ama havuzcu yayın yönetmeni buluyordu dolu bir BM Salonu, koyuyordu fotoşopla reyizinin görselini ve altına yapıştırıyordu manşeti: “Yüzlerine haykırdı!”
Breh breh breh…
Her şey çakma, hayat fotoşoptan ibaret oldu bu güruh için.
Arama motoru diye ortaya çıkardıkları geliyooo.com bile çakmaydı…
10 milyon TL tokatladılar, hem de… Google altyapısından apartarak beş dolara beş dakkada yapılacak olan bir web sayfasını (site değil, sayfa annem sayfa) asrın icadı Türkün gücü gazlamasıyla okuttular devlete.
Allah bin bereket versin!
Uluslararası arenada alınan yenilgilerin intikamını zırtapoz TRT dizilerinde alıyorlardı. Ve çok hoşuna gidiyordu partili fanatiklerin bu. Diriliş’i elinde kılıçla izleyen seyirci sayısı az değildi. Yedi düvelde bizi takan yoktu gerçekte ama, TV ekranında yedi düveli dize getiriyorduk.
Boş mitingleri fotoşopla doldurmayı deniyorlardı.
Sevmedikleri, operasyon yapacakları insanlara fotoşopla istedikleri iftirayı atabiliyorlardı.
Darbe komisyonu başkanlığı yapan şaklaban bile bu fotoşop oyunlarını alıp raporuna koyabiliyordu üstelik.
İnşaat işçisi tuğladan Anayasaya ‘hayır’ yazıyordu ama bu ülkenin başkentinin madrabaz reisi bunu fotoşopla ‘evet’e çevirip paylaşıyordu utanmadan, sıkılmadan.
Fotoşopla istedikleri pasaportu istediklerine veriyor, çay lekeli fotoşoplarla manşetlik yalan haber dizayn ediyorlardı.
Dört yanı denizle çevrili 80 milyonluk ülkede bir tek yüzücü çıkmıyordu ama hiç dert değildi, Amerikalı dünya şampiyonu yüzücüyü alıp fotoşopla Türk bayrağı ekleniyordu bonesine ve Türkün gücü tüm dünyaya gösteriliyordu!
Kim tutardı bu İslamcı güruhu artık!
Bir de Yusuf Yusuf etmek gibi bir tırsaklıkları vardı. Reyizi gücendirmenin bedelini çok iyi bilmiyorlardı. Söz gelimi Ali Avcı isimli yönetmen aldığı o kadar paraya rağmen garabet film yapınca bir anda terörist ilan edilebiliyordu. Kendilerinin başına gelmesin diye, akıl mantık, perspektif filan umursamayıp, uzakta duran Tayyip Erdoğan’ı ‘reyiz bu kadar küçük görünürse başımıza iş gelir’ korkusuyla, büyütüyorlardı. Diğer bakanlar ile beraber reyiz, Güliver cüceler ülkesinde film afişi gibi duruyordu ama n’olacaktı yani!
Biliyorum yazı uzadıkça uzuyor. Emin olun kitap olabilecek çapta bir kepazeliktir bu fotoşop olayı…
En iyisi bitirmeyeyim. Sonraki yazıda size biraz da yaptıklarından, heykellerinden, anıtlarından filan bahsedeyim.
Hadi çüz…
Seyfi Mert