Mahalle takımı

Şerif Ali Tekalan

Şerif Ali Tekalan

29 Ara 2024 11:19

  •  

    Adamın birisi devesini kaybeder. Köyünün etrafındaki kırlarda deveyi aramaya başlar. Mevsim de ilkbahar olduğu için her yer yemyeşildir, sık da yağmur yağmaktadır. Bu esnada tanımadığı birisiyle karşılaşır. Ona, “Devemi kaybettim, gördünüz mü?“ der. O kişi de, “Senin devenin sol gözü kör, sağ ayağı topal ve kuyruğu kesik miydi?“ deyince, devesini arayan adam; “Benim devemi sen çalmışsın, çünkü bu dediklerinin hepsi doğru, bu kadar özelliği ancak o deveyi gören veya çalan birisi bilebilir“ der. O insan da “Hayır ben çalmadım’’ diye ısrar etse de, devesini kaybeden adam kadıya şikayet eder.

     

    Kadı, “Devenin bu kadar özelliklerini ancak onu gören veya çalan bilebilir“ denilerek, çaldığı düşünülen adama sorar. Adam da der ki; “Ben gelirken yolda dikkat ettim, yağmur yeni yağmış, yollar hafif çamurlu idi. Yoldan dört ayaklı bir hayvan geçmiş. Sol tarafındaki otları yememiş, hep sağ taraftan yiyerek gitmiş, demek ki sol gözü körmüş. Sağ ayağını bastığı yerdeki iz, öteki ayakların izlerine göre belli belirsizdi, belli ki sağ ayağında bir sakatlık var. Bir de develer ihtiyaçlarını giderirken kuyruklarını sallarlar, dolayısıyla atıklar da etrafa saçılır. Bununkiler top top yere düşmüş, demek ki bu devenin kuyruğu kesikmiş” deyince, kadı, şikayet eden insana dönerek, “Bu adam senin deveni çalmamış, adamın hakkına girdin, ondan özür dile’’ deyip onları göndermiş.

     

    Devesi kaybolan insan, suçladığı bu insana dönerek “Çok özür diliyorum, ne olur kusuruma bakmayın. Sizi buraya kadar da yordum, eğer lütfedip gelirseniz evimde size bir yemek yedirmek istiyorum“ diye onu evine davet eder. O insanla birlikte yemek yerler, tanışmış olurlar.

     

    Bilal Bey, bazı insanlarla beraber bir mahalle futbol takımını satın alır. Bilal Bey, latife olsun diye tanıdığı ve çok sevdiği arkadaşı Coşkun Bey’i arar. Coşkun Bey’in de değişik çevrelerde çok tanıdığı arkadaşları vardır. Bilal Bey, Coşkun Bey’e, latife olarak ama ciddi bir şekilde, “Biz bir mahalle takımı satın aldık, sen bu işle ilgili başkanı ve bakanı tanıyorsan, onlara bir söylesen de bizim bu takımı birinci lige çıkarıverseler“ diye söyler.

     

    Coşkun Bey, “Efendim, siz bu işi demek ki bilmiyorsunuz. Bu iş söyleme ile olmaz, onun belli kaideleri vardır, ancak onlar tamamlanınca birinci lige çıkılır’’ der. Karşıdaki arkadaşı da ona teşekkür eder ve telefonu kapatır.

     

    Sonra,  Coşkun Bey’in de iyi tanıdığı Kerim Bey’e bu durumu anlatır ve “Sen de bu latifeyi devam ettir” diye söyler. O da Coşkun Bey’i arar ve futbolla ilgili üst makamlardan tanıdıkları olup olmadığını sorar. Coşkun Bey de “Evet var, hayırdır’’ deyince, Kerim Bey,  “Bir arkadaşımız böyle bir takım satın almış, sizin o tanıdıklardan birkaçını çağırsak da, onlar da bu gençlerin nasıl oynadıklarını görseler, sonra da bunları birinci lige çıkarsak’’ deyince, karşıdaki “Kardeşim, sen de bu işten demek ki anlamıyorsun, bu böyle olmaz, bunun da kendine göre kuralları var” der.

     

    Birinci lig neredeyse oraya gidelim, derdimizi anlatalım, gerekirse onları bir yere davet edelim ve bizim çocukların oynadıklarını görsünler’’ deyince, karşıdaki ne diyeceğini şaşırır ve sonra da “Bu konuyu bir ara yüz yüze görüşürüz’’ diyerek  telefonu kapatır.

     

    Daha sonra bu latifeler bu insana anlatılınca onun da hoşuna gider. Bu sefer  mahalle takımının başına Coşkun Bey getirilir, o da üç veya dört sene o takımla ilgilenir.

     

    Aradan yıllar geçer. O ülkeyi idare edenler, çok büyük yolsuzluk ve usulsüzlüklere karışarak ülkeyi yaşanmaz hale getirirler. Aynen İngiliz yazar George Orwell’in yazdığı “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” (Nineteen Eighty-Four) romanında olduğu gibi, şiddetli bir cadı avı başlar. Herkes sindirilmeye çalışılır. Takip edildikleri ve her an karakola, oradan da hapse götürülme korkusuyla yaşarlar.

     

     Hapishaneler, o zamana kadar hiçbir suça bulaşmamış, masum, iyi eğitimli, herkesin güvendiği, inandığı, başarılı, entelektüel insanlara ilaveten yaşlı ve hasta kişilerle doldurulmuştur. Yeni hapishaneler inşa edilir. İnsanlar, birbirlerini şikayet etmeye zorlanır. Çoğu  insan, bu zulümler ve haksızlıklar karşısında ya hapislere atılır, ya da ülkesini terk etmek zorunda kalır.

     

    Bu olayın kahramanlarının da bir kısmı ülkesinden ayrılmıştır, bir kısmı da ülkesinde kalmaya devam etmektedir.

    Mahalle takımıyla ilgilenmesi için tanıdığı insana telefon eden Bilal Bey de yurtdışında yaşamaktadır.

     

    Bilal Bey, Coşkun Bey’in telefonunu bir şekilde bulur ve ona şöyle bir mesaj gönderir:

     

    “Sayın büyüğüm, sizleri bir daha dünya gözüyle görmek mümkün olur mu bilemiyorum. Mahalle takımımızı 1.lige çıkarmadığınız için biraz kırgınlığım olsa da siz yine de takımı bırakmayınız. Daim afiyette olmanız dileğiyle selam ve saygılar.’’

     

    Bu mesajı alan Coşkun Bey, mesajdaki konuları aynen devenin yolda giderken bıraktığı izlere göre, onun hakkında bilgi sahibi olan kişi gibi  derhal o konuyu hatırlar ve bu sefer  o da  Bilal Beye şu mesajı gönderir:

    “Benim sizsiz günüm neredeyse yok ki hocam. Her gün, yeni bir şey var mı diye YouTube sayfanıza bakıyorum. Hiç endişeniz olmasın sevgili hocam, o takım doğru günü geldiğinde en büyük kupayı semaya kaldıracak inşallah.

     

    Allah biliyor çok özlüyorum o günleri. Bütün aile hep orada mısınız? Dualarına şiddetle ihtiyaç duyduğum tüm aile fertlerine selam ve en içten mutluluk dileklerimi sunuyorum. Lütfettiğiniz unutulmamış olmanın bu mutluluğu beni emaneti teslimin son virajında yeniden reset etti. Rabbim her işimizi asan ede.’’

     

    Bilal Bey, bu sefer bu mesajları, Kerim Bey’e gönderir. Çünkü Kerim Bey de, futbol takımını birinci lige çıkarması için -tabii ki latife olarak, ama ciddi ciddi söyleyerek- telefon eden insandır.

     

    Kerim Bey, Coşkun Bey’in iletişim bilgilerini alır bu sefer o da Coşkun Bey’e şu mesajı gönderir:

     

    “Yeni sezonda mahalle takımının idarecilerine ve oyuncularına başarılar diliyorum. Rabbim onların ayaklarına taş değdirmesin. Şimdiye kadarki başarılarının kat be kat fazlasını vererek rızası istikametinde aynen devam ettirsin. Ümidimizi hiç yitirmedik, yitirmeyeceğiz de inşallah. Çünkü ilk oyuncuların en önemlilerinden birisi; “Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılabı içinde en yüksek ve gür sada, İslamın sadası olacaktır.” diyor. O zaman bize düşen, idareciler ve oyuncular olarak, formumuzu korumak ve yola devam etmektir. Evet takım bir deprem geçirdi, ölenler, kalanlar, yaralananlar, akla hayale gelmeyecek, romanlarda bile olmayan, tarihte çok nadir rastlanan  büyük haksızlıklar ve hukuksuzluklara maruz kalındı. İnsanların mallarına el konuldu, emeklilik maaşları bile bloke edildi. Birisi “Bunlar ağaç kökü yesinler…’’ gibi gayri insani konuşmalar yaptı.  Bunlar da Allah'ın bir takdiri idi. Kadere razı olmak kula düşen bir görevdir. Belki oyunlara biraz ara verildi. Ama inşallah tekrar eski formdan daha güzel formlara ulaşarak bu yarışta sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bütün yarışmacılara başarılar diliyorum.

     

    Mahalle takımının doktoru Kerim’’

     

    Coşkun Bey, bu sefer de yine devenin izlerinde olan özellikler gibi bu mesajı gönderenin kim olduğunu hemen anlar ve o da Kerim Beye şu mesajı gönderir:

     

    “Sevgili hocam, çok ama çok özledim. Rabbim dar-ı bekâdan önce tekrar görüşmeyi nasip eder mi bilemeyiz. Ama sıddıkların, bahtı ak ve pir-u pak gönüllerin buluşacağı o Kevserin başında buluşabilmemiz için siz değerli kardeşlerimizin  dualarına hava kadar, su kadar muhtacım.  Youtube videolarınızı takip edip  yaşadığımız bu firkate dayanma adına teselli buluyorum. Rabbimden bizi, o günleri bir daha yad etmek için bir araya getirmesini diliyorum.’’

     

             Bu kadar sıkıntılı bir zaman diliminde, birbirlerinden ayrı coğrafyalarda yaşayan bu insanların, biraz nefes alma anlamındaki karşılıklı şifre gibi cümlelerle birbirleriyle yeniden iletişime geçmeleri ve eski arkadaşlık ve kardeşliklerini devam ettirmeleri de herhalde aynı zamanda tarihe bir not düşme ve gelecek nesillere yaşadıkları zorluk ve zulümleri anlatabilme niteliğindedir.

     

    “Hayat güzeldir’’ filminde olduğu gibi, despotların idaresi altında bile olunsa, bir yandan bundan çıkar bir yol bulma çaba ve gayreti aranırken, diğer yandan da hayatı  yaşanılabilir ve sürdürülebilir hale getirmeye çalışma çok önemlidir. Böylece zorlukları yene yene asıl ulaşılması gereken hedef olan Allah’ın rızasını kazanma istikametinde çalışmalar da bugünün diliyle gelecek nesillere film konusu olacaktır.

    Demek ki hayat böyle bir şey, inişler de, çıkışlar da, düz yollar da var. Sevinçle geçen günler de, üzüntüyle geçen günler de, latifelerle bezenmiş günler de var.

     

    Bunların hepsi iç içe.

     

    İnsanlar, değişik sebeplerden dolayı birbirlerinden coğrafi olarak uzak olsalar da, günümüzdeki teknik ve teknolojinin gelişmesiyle bir bakıma sınırların kalmadığı, birleşik kaplar kaidesinde olduğu gibi, yeni iletişim ve ulaşım araçlarıyla herkes birbirine anında ulaşabiliyor, konuşabiliyor, problemlerini çözebiliyor.

     

    İnsanın hayatında meydana gelen bu inişler ve çıkışların, iradi olarak olabildiğince düzgün yollara çevrilmesi tabii ki mümkün. Yeter ki ümidimizi kaybetmeyelim, sabır modunu kullanalım, imanımızı devamlı canlı, diri ve olması gerektiği seviyede tutmaya kararlı olalım.

     

    Herkesin kendisine göre hayat hikayesi vardır. Okunan, duyulan bu hikayelerden her insanın kendi adına da, başkaları için de dersler çıkarması lazım. Başkalarını da kendi hayat hikayelerinden yararlanmaları için insanların yaşadıkları bu zulümleri ve bunlardan çıkardıkları en makul, legal, ahlaki kurtuluş yollarını herkesle paylaşabilmesi gerekir.

     

     Akla bile gelmeyecek zulümler, haksızlıklar, insan hakları ihlalleri ilk defa şimdi olmuyor. İnsanoğlu var olduğu günden beri farklı şekil ve şiddetlerde hep olmuş, şimdi de oluyor, bundan sonra da -dileriz ki artık biter-olmaya devam edecek.

     

    akıl, fikir ve tecrübelerle, zamanın ve mekanların anlamlarını da dikkate alarak, mağdur ve samimi insanlarla da istişare ederek,  bu insanlık yıkımından en az zararla çıkmaya gayret etmek, sadece bizim değil,aklı başında her insanın görevidir. Görev bizi bekliyor.

     

    Allah var,gam yok.

    Yolumuz açık ola.

    29 Ara 2024 11:19
    YAZARIN SON YAZILARI