Global dünyada vicdanlılar birliği

Şerif Ali Tekalan

Şerif Ali Tekalan

30 Kas 2024 13:01

  •  

    Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ilk tanımaya başladığım 1970‘lerin başlarından son zamanlara kadar, sık sık sohbetlerinde dile getirdiği bir konu vardı ve aynen şöyle diyordu: “Şu anda Türkiye’nin kötü niyetlerle devamlı kışkırtılan, halen de kışkırtılmaya devam eden çok önemli iki yumuşak karnı var. Bunlardan birincisi Kürt, diğeri Alevi meselesi. Eğer bu konular şimdiden ciddi, iyi niyetli, kalıcı ve kimseyi kırmadan ele alınıp çözülmezse, gelecekte ülkemiz büyük problemlerle karşı karşıya kalabilir.” Nitekim Hizmet Hareketi olarak bu iki konuyla ilgili gayret ve çalışmalara o yıllardan itibaren başlanmıştı.

     

    O tarihlerden itibaren Hizmet’te, gerek gençliğin iyi bir şekilde yetiştirilmesi, gerekse sosyal hayatın her sahasındaki çalışmalar, bu iki konu ilgili olarak, bu iki bölgeye de aynen ve uygun bir şekilde götürülüyordu ve onlarla paylaşılıyordu.

     

    Bu bölgelerdeki öğrencilerin kaldığı okullar, yurtlar, evler ve okuma salonları bu bölgelerde çok güzel hizmet ettiler. Buralardan sonra bu gençler üniversiteleri de bitirdiler.Daha sonra yurtiçinde ve yurtdışında, hem ülkemiz hem de insanlık için çok güzel hizmetler yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar.

     

    Yurtdışındaki arkadaşlarımız, bulundukları ülkelerdeki entelektüelleri Türkiye’ye getirip onlara ülkemizi tanıtırken, onları aynı zamanda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya da götürdüler. O insanlar da bu güzel ve iyi niyetli faaliyetleri ve neticelerini yerlerinde gördüler. Burada bir okuma salonunu ziyaret eden yabancı bir entelektüel, daha sonra duygularını aynen şöyle ifade etmişti: “Okuma salonu, yurt değil, okul da değil. Okul saatleri dışında öğrencilerin gelip, başlarında da üniversite öğrencileri ve öğretmenlerin bulunduğu ve onlara yardım ettikleri bir mekan. Fikir olarak çok mükemmel. Oradaki öğrencilerin davranışlarını, kendilerine kurs veren büyüklerine karşı tutumlarını görünce, insanlık adına çok gururlandım ve bunları yapanlara teşekkür ettim.”

     

    Bir sömestr tatilinde Hocaefendi, Anadolu’nun diğer bölgelerindeki arkadaşlara, “Her şehir ve bölge Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan, oralardaki okullarda okuyan öğrencileri davet etsinler ve aynen akrabalarını misafir eder gibi okullarımızda, yurtlarımızda evlerimizde onları misafir etsinler, onlarla beraber olsunlar“ demişti. Ben o zaman Kayseri’deydim. Biz de Güneydoğu Anadolu’nun bir şehrindeki öğrencileri davet etmiştik. 30 kadar öğrenci gelmişti. İlk akşam da bizim evde onlarla akşam yemeği yemiştik. Ben, bu öğrencilerin gözlerine baktığımda, her birinde bir merak, hatta biraz da kızgınca bir bakış hissetmiştim. Sanki “Niçin bizi buraya getirdiniz? Siz kimsiniz?” der gibiydi bakışları. 15 gün sonra şehirlerine geri dönmeden, yine bizim evde onlara yemek vermiştik.

     

    Yüz ve göz ifadeleri tamamen değişmişti. Hepsi de gülümsüyordu. Evden ayrılırken de ağlayarak ayrılmışlardı. Bunları bir ben değil, ama Türkiye’nin her yerindeki arkadaşlarımız yaşamışlardı. Böylece çok güzel kardeşlik ve insanlık bağları kurulmuştu. Daha sonra da bu bağlar devam ettirildi, halen de devam ettiriliyor. Bu sefer oralardan mezun olan bu gençler, benzer hizmetleri ve güzellikleri dünyanın her yerinde sergiliyorlar.

     

    Hocaefendinin fikir ve tavsiyeleri ile benzer çalışmalar, Alevi vatandaşlarımızın bulundukları şehir ve bölgelerde de yapıldı. Karşılıklı çok güzel diyaloglar kuruldu, kardeşlikler geliştirildi.

     

    Zararlı alışkanlıklarla ilgili bir konferans vermek üzere bu şehirlerden birine gitmiştim. Konferanstan sonra, Alevi vatandaşlarımızla bir yerde oturduk. O şehirde Hizmet, güzel bir okul açmıştı ve okul da başarılıydı. Bu vatandaşlarımızdan birisi bana; “Hizmet’in şehrimize, vatandaşlarımıza ve gençlerimize yapmış oldukları bu gayretlerden dolayı çok teşekkür ediyoruz. Biz şimdiye kadar şehrimizde memur olarak veya başka sebeplerle bulunan Sünni insanlara hiç yaklaşmıyorduk veya onlarla çok az bir irtibatımız vardı.

     

    Ne zaman ki Hizmet buraya geldi; okul, yurt, okuma salonları açtı. Biz onları tanıdık, sevdik, aynen kardeşlerimiz gibi onları evlerimizde misafir ettik. Bu katkılarını hiçbir zaman unutmayacağız“ demişti. Başka bölgelerde yapılan aktivitelere de yine bu şehirlerden insanlar gelmeye ve oralardaki insanlarla da tanışmaya başlamışlardı.

     

    Bu çerçeveler içinde  Fethullah Gülen Hocaefendi,Türkiye’nin değişik yerlerinde, keşke cami ve cemevi kampüsleri olsa, insanlar ibadetlerini kendi mekanlarında yaptıktan sonra yine bir arada otursalar, birbirlerini tanısalar, sevseler, ne kadar güzel olur” demişti. Bu düşünceden hareketle böyle bir kampüs için Ankara’da bir araziye  plan ve proje yapılmış, hatta temeli de atılmıştı. Ama ülkemizde cereyan eden ve halen de maalesef süregelen, gayri insani idare ve yaklaşımlardan dolayı bu proje tamamlanamadı. Ama bu çalışmalar yine dünyanın her yerinde, aynı iyi niyetle ve güzel düşüncelerle devam ettiriliyor.

     

    Ülkemizin vatandaşlarından olan Ermenilerle de ilk defa ve görünür bir şekilde diyalog kurabilme, Hocaefendi’nin daveti ve tavsiyeleri ile gerçekleşmişti. Ülkemizde bulunan farklı dinlerin mensupları ile birlikte, bu Ermeni vatandaşlarımız da, Fethullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın tertip ettiği programlara davet edildiler, oralarda konuşma yaptılar, memnuniyetlerini ifade ettiler. Bu faaliyetler aynen böyle devam edip gitti. Daha sonra, Hizmet’in dışındaki diğer insanlar da bu farklı din mensuplarını kendi aktivitelerine davet eder oldular.

     

    Bunlar olsa olsa Fethullah Hoca’nın arkadaşları olur

     

    Bir yolculuk için havaalanına gelmiştim. İçeri girince salonun köşesinde papaz kıyafetiyle oturan birisi ve onun etrafında da ayakta duran insanları gördüm. Ben onların yanına yaklaştım ve “Hayırlı günler efendim’’ dedim. Papaz kıyafetli oturan insan bana, “Siz Fethullah Hoca’nın arkadaşları mısınız?” deyince ben de, “Nereden anladınız?” diye sordum. O da bana, “Bir iki  saattir burada oturuyoruz, kimse bize selam vermedi, ilk defa siz selam verdiniz. Ben de kendi kendime ‘Bunlar olsa olsa Fethullah Hoca’nın arkadaşları olur. Çünkü onlarla bizim diyaloglarımız var’ diye düşünmüştüm” dedi. Bu yaşanılan hadiseler çok eski ve yıllar önce yaşanmış hadiseler değil. Bunlar da Hocaefendi’nin yaklaşımlarıyla açılmış olan güzel kanalların neticeleriydi.

     

    Yurt içinde Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kılavuzluğunda, Hizmet Hareketi’nin girişimleri ile böylece çok güzel yaklaşımlar ve bunların neticeleri görüldü, halen de görülmeye devam ediyor. Aslında bütün bu faaliyetler öncelikle ülkenin içinde var olan problemlerin, beklentisiz, iyi niyetle, özelde o ülkenin, ama genelde de insanlığın hayrına olabilecek çalışmalar. Buradaki amaç da bir ülkedeki birbirine küs insanların, iki tarafı da kırmadan barıştırılması ve onların da barışık ve barış içinde yaşamalarının sağlanması idi.

     

    Allah’a şükür ilk defa bu güzel çalışmalar Türkiye’de başladı, şimdi de dünyanın birçok ülkesinde devam ediyor. Demek ki her ülkede bu şekilde gayret eden, dert edinen, tanınan ve saygı duyulan insanların öncülüğünde, küskünlükler, dargınlıklar, düşmanlıklar, dostluklara çevrilebilir. Burada da görüldüğü gibi çevrilebiliyor da. Aynı zamanda  bu barış ortamı devam da ettirilmelidir, ettirilebiliyor ve de bunlar da inşallah kalıcı olacak.

     

    Yurt içindeki bu güzel neticelerden sonra, Hocaefendi, insanlığa her yönüyle faydalı olan ve  edinilen bu tecrübelerden elde edilen bu güzel yaklaşımların, yurt dışına da götürülmesi ve bütün bir dünya için benzeri çalışmaların yapılmasını arzu etmişti.

     

    Nitekim kendisi bu düşünceden hareketle, ilk defa Papa Jean Paul’ü 1998 yılında Roma’da ziyaret etti. Bu ziyarette, insanlığın barış içinde yaşayabilmesi, herkesin birbirini kendi konumunda kabul edebilmesi açısından, “Birlikte neler yapabiliriz?” düşüncesiyle, bazı önerilerini Papa ile paylaştı.

     

    Bu güzel davranışın yankıları dünyanın hemen her bölgesinde, yine bu niyetlerle açılmış olan kültür merkezleri, okullar, kurslar kanalıyla hemen her yere ulaştı. Şu anda insanlık adına bunların pratikleri de yapılıyor. Yurtdışındaki genç öğrenci, idareci, öğretmen ve işadamları, bu çalışmaları beklentisiz bir şekilde devam ettiriyorlar.

     

    Fethullah Gülen Hocaefendi, “Yapılan ve yapılacak olan bu ve benzeri çalışmalarla, dünyanın her yeri barış adacıkları haline gelebilir. Böylece insanlar, kavga ve savaş yapmadan birbirleriyle güzel bir şekilde geçinebilir, birbirlerinden istifade edebilirler. Yeter ki niyetler halis olsun, başka hiçbir art niyet olmasın, sadece Allah rızası olsun” demişti.

     

     

    Amerika’nın bir eyaletinden NPR (National Public Radio) temsilcisi iki arkadaş birlikte, Fethullah Gülen Hocaefendi’yle hem mülakat yapmak, hem de onu ziyaret için gelmişlerdi. Temsilci, bu radyoda yayınlanmak üzere bazı sorular sordu ve bunları kaydetti.

     

    Önce vicdanlarının sesini dinlesinler

     

    Mülakatın sonunda Fethullah Gülen Hocaefendi’ye, “Ben her mülakatımdan sonra, mülakat yaptığım kişiye, bir hafta boyunca radyoda, aralarda yayınlanmak üzere, dünyayı idare eden liderlere ne demek isterdiniz diye soruyorum. Sizin de bu soruya vereceğiniz cevabınızı almak isterim’’ demişti.

     

    Hocaefendi de, “Gerek kendi ülkeleri, gerekse dünyanın geleceği açısından, yaptıkları ve yapmaya çalıştıkları icraatlarından önce vicdanlarının sesini dinlesinler derdim’’ demişti. Yayıncı da bu cümleyi çok beğenmiş ve yayınlayacağını söylemişti.

     

    Hocaefendi bir seferinde, “Dünya çapında, hemen her kültürden, dengeli düşünebilen, genel anlamda dünyadaki gidişatı bilen, diğergam (başkalarının yararını kendi yararı gibi gözetme), samimi, geniş ufuklu, entelektüel, ve beklentisi olmayan insanlardan meydana getirilmiş, farklı kültürlerden ve farklı coğrafyalardan samimi insanlarla birlikte bir “vicdanlılar birliği” oluşturulabilir.

     

    Bu birlik, dünyada mevcut olan ulusal veya uluslararası problemlere karşı, o günün şartları içinde en uygun olan çözüm yollarını bulmalı, sonra da ilgili ülkelerdeki sorumlu insanlarla bu yolları paylaşmalıdır. İlgili sorumlular da bu insanların uyarılarını dikkate alarak onların bu yönde hareket etmelerini sağlamalıdırlar. Bu yapı, asla itibar ve güvenilirliğini kaybetmeden, daha da geliştirilerek herkesin güvendiği bir kurum haline getirilmelidir.

     

    Vicdanılar Birliği, insanlar ve devletler arasındaki anlaşmazlıkları, tarihte benzerlerinin yaşandığı ve hakkaniyet ölçülerine uyularak çözülebilmiş olan güzel örneklerden hareketle, hak ve adalet ölçüleri içinde çözüm üretebilirler. Böylece dünya sulh adacıklarına dönüşebilir. İnsanlar, herkesi  kendi konumunda kabul ederek kavgasız ve savaşsız yaşayabilirler’’ demişti.

     

    Bu fikrin bir vasiyet gibi değerlendirilip, bütün bir insanlık olarak bir an önce pratiğe geçirilmesi tarihe not düşme adına da mükemmel bir davranış olur..

     

    Böyle bir yaklaşım, oluşmadığı sürece, dünyamızda  gözyaşı, kan, düşmanlık, açlık, sefalet... devam edeceğe benziyor.

     

    İşte bütün bunlardan dolayı, bu birliğin oluşturulması ve çalıştırılması, çok büyük bir önem taşıyor. Belki de dünyanın her yerinde veya çok önemli toplantılarda bu konu hep ele alınmalı, oluşturulmalı ve işlettirilmelidir.

     

             Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi-(Kırık Testi 12) adlı kitabında da aralarında anlaşmazlıklar olan fertler, topluluklar ve devletler arasındaki problemleri çözmek için şu tavsiyede bulunur: “… mikro planda veya lokal olarak ele alınan bu meselenin uluslararası çapta da ele alınması ve “Barış Heyetleri’’ oluşturulması gerekir.’’….

    Hocaefendi, bu özellik ve güzelliklerinden dolayı,kendisinin böyle bir isteği olmasa da, 3-4 yıl Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. 250’ye  yakın aday içinde her yıl ilk dört veya beş kişi arasına girmişti.

     

    İnsanın dili, dini, rengi, milliyeti ne olursa olsun, insan olma özelliği gözardı edilmeden, insanların eşit olduğu gerçeğinden hareketle, evrensel hukuk kurallarının düzenli bir şekilde update ve upgrade edilmesi, işletilmesi, takibi, bunlara uymayanların uyarılması, cezalandırılması ile ilgili konularda Birleşmiş Milletler gibi ulusal ve uluslararası organizasyonlar mevcuttur.

     

    Bu kuruluşların bu konulardaki vazifelerini hakkıyla yerine getirmeleri büyük önem arz etmektedir. Bu konuda maalesef tarihte ve halihazır, istenilen ve gerektiği gibi takip edilme ve neticeye bağlanma durumları, bazen zayıf ve yetersiz olmaktadır.

     

    Bütün bu kuruluşlara benzer ve bunlara ilaveten, her ülkeden yetişmiş, entelektüel, tarafsız insanlardan oluşturulacak bir Vicdanlılar Birliği de, daha önceden kurulmuş Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlara yardımcı olabilir. Böylece problemlerin çözümü, daha da büyümeden sonuçlandırılabilir. Hatta bu birlik gibi ara kuruluşlar, formalitelere takılmadan, sempatik kanallardan, ulusal ve uluslararası potansiyel problemli konuları, büyük bir yıkıma dönüşmeden çözebilirler.

     

    Aslında bu arabuluculuk, en küçük daireden başlayacak şekilde, fert fert her birimizin her yerde, her zaman yapması gereken de bir görevdir.

     

    Geleceğin nesilleri, bu konuyu ciddi bir şekilde ele alıp, beklentisiz, objektif, hak ve hukuka riayet ederek öncelikle ele almalılar ve vicdanlara hitap ederek mesajlarıyla, Vicdanlılar Birliği olarak konunun üzerinde ciddi durmalılar. Bu yaklaşım, eğitim kademelerinde dersler, yüksek lisans ve doktora seviyelerinde değerlendirilmelidir.

     

    Çözülemeyecek problem yoktur. Yeter ki yolları bulunsun ve samimi olunsun.
    30 Kas 2024 13:01
    YAZARIN SON YAZILARI