Entegrasyonda boşluklar

Şerif Ali Tekalan

Şerif Ali Tekalan

25 Ağu 2024 14:33

  • Prof. Dr. Naci Bor (Hacettepe Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi) hocamız bir seferinde “Ben senelerden beri Kur’an okurum, ama bir ayetin anlamını her yönüyle daha yeni anlayabildim”, o ayet ; “Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariat Suresi, 51/56) idi.

     

    Burada Allah cc, Allah’tan başka nesneleri şerik (ortak) sayan insanları ve cinleri azarlayarak, “Ben onları başkalarına kulluk etsinler diye değil, bana ibadet etsinler diye yarattım.” buyuruyor. Bütün kâinatı yarattığı halde onlardan sadece ikisinin ele alınmasının sebebi şudur: Kâinattaki bütün varlıklar Allah’a itaat ve ibadet içindedirler. Fakat irade ve tercih hakkı insanlarla cinlere verilmiştir. Bunların başka nesnelere yönelip şirk koşmalarını önlemek gerekir.

     

    Bu ayete göre, “İnsana önce Allah’ı tanıtacaksın, sonra diğer konuları. Bunun tersi ise, bir insanın eline kullanmasını bilmediği değişik imkanları vermeye benzer. Bu imkanları nasıl ve nerede kullanacağı belli olmaz. Esasında bu imkanların ne işe yaradığını, nerelerde ve nasıl  kullanması gerektiğini ilk önce ona anlatmak gerekir. Böylece insanlar, boşluklara düşmesinler” diye bir izahta bulunmuştu.

     

    İçinde, elle tutulamayan ve gözle görülemeyen eşya ve varlıklar dışında, hiçbir şey bulunmayan değişik büyüklükteki mekanlara boşluk denir. Boşluk, sadece mekanların içinde bazı şeylerin bulunup bulunmaması ile ilgili bir kelime değildir. Hayatın hemen her noktasında değişik manalarda ve sıklıkla kullanılan bir tariftir.

     

    Hava boşluğu dediğimiz zaman atmosfer içinde değişik hava cereyanlarının oluşturduğu ve arada kalan kısım anlaşılır. Uçaklar gibi hareketli cisimler bu boşluklara girdiği zaman, anında kendilerine en yakın hareketli hava akımının olduğu tarafa doğru çekilirler. Yani boşlukta normal seyirlerini devam ettiremezler ve pilotlar açısından istenilmeyen ve hatta korkulan bir durumdur.

     

    İnsan vücudunda belli boşluklar vardır. Fakat bu boşluklar yukarıda izah edilen hava boşluğuna benzeyen boşluklar değildir ve hepsi de fonksiyoneldir. Yani her birinin ayrı ayrı görevleri vardır. Mesela göz boşluğu dediğimiz zaman, gözün içinde bulunan iskelet yapısını kastederiz, ama aslında burası bir boşluk değildir. Kalp boşlukları dediğimiz zaman, kulakçıklar ve karıncıklar ifade edilmek istenir, ama buralar da esasında kanla doludur ve fonksiyoneldir. Böbrek boşluğu dediğimiz batında böbreğin etrafında bulunan bölge de yine mutlak anlamda bir boşluk değildir. Yumuşak dokularla çevrilidir. Bu misalleri çoğaltabiliriz: Mesane boşluğu, karın boşluğu, orta kulak boşluğu.... gibi.

     

    İnsanın içinde bulunduğu en küçük daire olan aileden, en büyük daire olan insanlık dairesine kadar oluşabilecek her türlü boşluk, aynen vücutta boşluklar oluştuğunda iltihaplarla kaplandığı ve apse meydana geldiği gibi, burada da bu boşluklar başka unsurlar tarafından doldurulur. Pek tabii bu durumlarda normalin dışında neticeler ortaya çıkar.

     

     İnsanın doğumundan itibaren ölümüne kadar her zaman dilimi, her kare, en iyi şekilde doldurulmalı ve asla boşluklara meydan verilmemelidir. Böyle fertlerden meydana gelen toplumlarda da boşluklar oluşmayacağı için o toplumda güven, huzur ve itimat yerleşir ve bu tip toplumlar, bütün bir insanlığa güzel misal olurlar. Zaten insanlık var olduğu günden bu güne kadar daima bu toplumların hayali ile yaşamıştır.

     

    En küçük boşlukta olumsuzluklar kök salar

     

    Kişinin her zamanı, toplumun her karesi en optimal şekilde doldurulmalıdır. Meydana gelebilecek en küçük boşluklarda olmaması gereken olumsuzluklar başlar, kök salar, yerine göre gerek ferdin, gerekse toplumun hayatını tehdit eder. Daima gözü açık, sınırda nöbet bekleyen bir asker titizliği ve nezaketi ölçüsünde ve Allah (c.c.) korkusundan ağlayan göz rikkatinde, uyun-u sahire (çok dikkatli olma) ile  boşluklar doldurulursa, fertler ve neticesinde toplum rahat eder.

     

    gerek maddi, gerekse manevi yönden tam bir beslenme içinde olmalıdır. Eğer bu beslenme sağlanamazsa organik yönden vücudunda hastalıklar oluşacağı gibi, diğer yönlerden de daha sonra ele avuca alınamayan ve toplumda devamlı problemler çıkaran bir varlıkla karşılaşılabilir.

     

    İnsanın maddi yapısı yanında, manevi yanı yani, kendisini yaratan Allah’ı (c.c.) önce tanımak, sonra yaratıcısının kendisinden ne istediğini öğrenmek ve bunları belli periyotlarda kendisine hatırlatmak, sonra bunları başkalarıyla paylaşmak, bu tip boşluklara düşmeme yönüyle çok önemlidir.

     

    Boşlukları doldurmada bazı prensiplere riayet etmek gerekir. Durumuna göre bazı boşluklar acilen doldurulur, bazıları orta, bazıları da uzun vadede ele alınır, ama asla takipten uzak tutulmaz.

     

    Bu da bir sistem gerektirir. Bu sistem ortaya konulduktan sonra sistemin iyi çalışıp çalışmadığı, kontrol ve takiplerle gözden geçirilir, sistem içinde bulunan kişilerin boşluk oluşturma veya işlerini iyi yapma durumlarına göre müeyyide yani cezalar veya mükafatlar verilerek motivasyon ile bu açıklıklar doldurulur.

     

    Metafizik Boşluk

     

    İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden birisi de insanın iradesini kullanması, yani düşünebilmesi, bundan dolayı da kendisine bir mükellefiyet verilmesi özelliğidir. Bu özellikleri de onun kendisini yaratanı tanıması ve kendisinden ne istediğini bilmesidir.

     

    Aslında “İçtimai ruhu uyandıran ve kitleleri irşad edip insanlığa yükselten iradeye rağmen, insan, artık hiç sürçmez, hiç boşluğa düşmez demek değildir. Zaman zaman en cins atlarda bile görüldüğü gibi, onun da tökezlediği olur. İnsanın, isteme-dileme, arzu ve isteklerinin gerçekleştirilip ortaya konma yeteneği veya onun iki şeyden birini tercih etmesi manasına gelen irade, bizim beşerî boşluklarımızı dolduran önemli bir dinamiktir.

     

    İrade insanı ise bu dinamiği en güzel şekilde kullanan, düşünceleri dupduru ve pürüzsüz, yaşatma arzusu ile maddi-manevi bütün füyuzat hislerinden vazgeçmeye kararlı, şöhret, makam mansıp arzusu, ikbal hırsı ve istikbal endişesi gibi insan ruhunu felç eden boşluklardan uzak bir yiğittir. Bu boşluklardan bazıları, rahata düşkünlük, hubbucah, şehevani arzular, izzet, gurur ve korku boşluklarıdır.”

     

    Yaratan, hangi yaşlarda ve hangi durumlarda neyi nasıl yapması gerektiğini kılavuzları (Peygamberler) ve kitapları ile insanlara bildirmiştir. Bunlar bilinip pratiğe geçirildiği zaman dilimlerinde bu boşluklar hiç yaşanmamıştır.

     

    Tersine, bilinmemesi veya bilinip pratiğe geçirilmemesi durumlarında, boşluklar oluşmuş ve öncelikle insanın nefsi ve sonra şeytan bu boşlukları kendilerine göre doldurmaya çalışmıştır.

     

    Zaten yaradılışı icabı şeytan, insandaki açıkları daima kollamaktadır. İlk yaratıldığı günde insanı gören şeytan; “Ben bu içi boş olan ve topraktan yapılmış varlığa mı secde edeceğim” diyerek Allah’a itaatsizliğini göstermiş ve sonra da kıyamet kopuncaya kadar ben bu insanın devamlı boşluklarını araştırıp onları doldurmaya çalışacağım diye adeta söz vermiştir ve bu sözünde de durmaktadır.

     

    Entegrasyonda boşluklar

    Mevcut yaşanılan konjonktürden dolayı, hemen herkesi ilgilendiren, dereceleri farklı, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi temel prensiplerin askıya alındığı, haksızlıklara, zulümlere uğranılan sıkıntılarla karşılaşılmıştır. Bu problemler halen devam etmektedir.

     

    Tarih boyunca, insanoğlunun yaratılışından beri benzer durumlar aynen yaşanmıştır. İyilerle kötülerin mücadelesi sürmektedir.

     

    Bu insanlık dışı yaklaşımlardan dolayı, insanlar doğup büyüdükleri vatanlarını terk etmek  ve dini, dili, kültürü, değişik ülkelere göç ederek , oralarda yaşamaya mecbur bırakılmışlardır.

     

    Yeni gelinen bu ülkelerde insanlar, hem insan olmanın temelini oluşturan bu özelliklerini bırakmadan, hem de bu özellikleri farklı olan insanlarla bunları paylaşmaya, yaşamaya, yani buralara entegre olmaya başlamışlardır. Entegrasyon, kendi kültürlerini muhafaza ederek, yeni gelinen yerlerde insan olma ortak paydasından hareketle, onların da kültürel değerlerine saygı göstererek bu insanlarla beraber yaşayabilmenin, iyi ve kötü günde, her şartta, beraber olabilme sanatının (asimile olmadan entegre olma) adıdır.

     

    Tabii ki bu yeni yaşam biçimi kolay bir durum değildir. Emek, gayret, çalışma, zaman ve sabır ister. Entegrasyondaki bu önemli köşe taşlarında asla boşluklar bırakılmamalı, boşluklar oluşturulmamalıdır.

     

    Zamanın ve mekânın dili kullanılıp, herkesi kendi konumunda kabul ederek bu yeni duruma ayak uydurma ve bunu devam ettirme, entegrasyonun olmazsa olmaz özellikleridir.

     

    Bu ülkelerin dillerini, kültürlerini öğrenerek o insanlarla iyi ve kötü günde beraber olabilme, yeni yetişen nesillerimizi, bir yandan dilimizi, kendi kültürel değerlerimizi onlara öğretme  yanında, bir diğer yandan da bulundukları ülkelerin bu özelliklerini ve güzelliklerini de öğrenip hayata geçirme, -hem de mümkün olan en kısa zamanda- entegrasyondaki boşlukları doldurma anlamına gelir.

     

    Böyle bir durum, yani zorbaların, zalimlerin tutumlarından dolayı ülkesini terk etme zorunda kalıp başka ülkelere sığınma ne ilk, ne de son defa bizim başımıza gelmektedir. Daha önce de olduğu gibi bundan sonra da bu durum devam edecektir.

     

    Tarihte, başka ülkelere zulüm, haksızlık, insani her türlü özellikleri ayaklar altına alma gibi benzer sebeplerden dolayı, göç eden insanları nesillerinin, göç ettikleri ülkelere katkıları, o ülkelerin kendilerine yaptıkları katkılardan kat be kat fazla olmuştur. Çünkü göçle gelen bu insanların tecrübeleri, bilgi birikimleri, entelektüel yaklaşımları ve onların nesillerinin gayretleri bu katkılar dahilindedir.

     

    Bize düşen, moral ve motivasyonlarımızı bozmadan bu yeni durumu, yeni bir hayatın başlangıcı olarak görme, başta Allah’a olan inancımızı ve bu inancın gereklerini yerine getirme yanında, geleceğe ümitle, ama aktif ümitle, sabırla, ama aktif sabırla yürümek de yine oluşabilecek olan boşlukları, olması gerektiği gibi doldurma anlamına gelir. Bu süreçte herkesin birbirine yardım etmesi, moral vermesi, birbirlerini rehabilite etmesi, yine bu çerçevelerde ele alınmalıdır.

     

    Geleceğin tarihçileri de yeni durumu bu şekilde anlayan ve pratiğini yapıp öncelikle yaşadığı ülkeler, daha sonra da başta kendi esas ülkesi olmak üzere, bütün insanlığa yararlı olan bu hareketleri, moral ve motivasyonlarını bozmadan bu grupları, bu insanları unutmayarak onları hep duayla yâd edeceklerdir.

     

    İnsanın imtihanı yaşamı boyunca devam eder. Geçici olan bu imtihan dünyasından, esas kalıcı aleme hazırlıkların başında, fert ve toplum olarak her türlü boşluğun, olmaması gerektiği gibi, yani Yüce Yaratıcının bizlere bildirdiği şekilde doldurulması bir esastır.

     

    Gelin sınırlı olan ve bize bahşedilen bu zaman diliminde, yerli veya göçmen olarak, bu boşlukları en iyi şekilde doldurup, esas kalıcı aleme hazırlıklı gitmek için gayretlerimizi, hep birlikte ve boşluklara meydan vermeden hızlandıralım.

    25 Ağu 2024 14:33
    YAZARIN SON YAZILARI