Ata yurdum Türkistan

Şerif Ali Tekalan

Şerif Ali Tekalan

23 Mar 2025 02:03

  • Tıp Fakültesi’nde Doçent olabilmek için gerekli İngilizce seviyesini tutturabilmek amacıyla, Rahmetli Kaşif Hoca, doçent adaylarına hastanenin dersliklerinde mesai sonunda İngilizce kursları verirdi.

     

    Biz de bazı asistan arkadaşlarla birlikte, aktif olarak katılmadan bu kursları takip ederdik. Kaşif hoca, herkesin sevdiği, gayretli, samimi, işini iyi bilen bir insandı.

     

    Aradan yıllar geçti. Kaşif hocanın vefat ettiğini öğrendim ve cenaze namazına katılmak için İzmir’e geldim. Cenaze namazını kıldık, eşine ve çocuklarına başsağlığı diledik. Oradan ayrılmak üzereyken bir arkadaşım, yeni emekli olmuş bürokrat bir arkadaşını benimle tanıştırdı.

     

    Emekli bürokrat olan bu kişiye, bir ay sonra Orta Asya’nın bir ülkesine ziyarete gideceğimi, kendisi de müsaitse davet ettiğimi söyledim. “Oraları çok merak ediyorum, hiç gitme fırsatım da olmadı, olur birlikte gidelim“ dedi.

     

    Birlikte bu ülkeye gittik. O ülkede güzel ve iyi niyetlerle tecrübelerini paylaşma amacıyla buralara gelen iş adamları, öğretmen ve akademisyen arkadaşlarımız birlikte okullar ve bir de üniversite açmışlardı. Buraları ziyaret ettik, eğitimle ilgili arkadaşlarımız yaptıklarını anlattılar. O ülkenin insanlarını ve farklı şehirlerini ziyaret ettik.

     

    Okullarla birlikte açılmış üniversiteden bir öğretim üyesi arkadaşımız bu misafirimize, “Siz güzel bir eğitim almışsınız, İngilizceniz de var, üniversitemizin ilgili bölümünde sizi de öğretim görevlisi olarak görmek isteriz. Hiç olmazsa üç  veya altı ay gelmiş olun“ dedi. Misafirimiz, “Ben eşimle de  konuşayım size haber veririm” dedi.

     

    Bu ziyaretten döndükten bir hafta sonra bu misafirimiz, beni telefonla arayarak “Ben o ülkeye gidiyorum, haberiniz olsun” dedi.

     

    Bu hadisenin üzerinden herhalde üç yıl geçmişti. Yine bir vesileyle bu ülkeye bir grupla gittiğimizde, bu misafirimizin evinde kahvaltı yaptık. Eşi de o ülkeye gelmişti.

     

    Ben eşine, “Buraya geliş maceranızı sizden dinlemek isteriz’’ dedim. O da anlatmaya başladı.

    “Eşim o ilk ziyaretinizden dönünce bana, ‘O ülke çok güzel ülke, ülkenin insanları güzel insanlar, eğitim işiyle uğraşan ve Türkiye’den gitmiş genç erkek ve bayanlar da çok samimi ve gayretli. Birlikte gidelim sen de oraları gör, iki üç ay sonra döneriz’ dedi.

     

    Ben  yeni emekli olmuştum, Balçova‘da  bir ev almıştık, denizi de uzaktan görüyordu. Çocuklarımızı da evlendirdiğimiz için, bizi bağlayan bir durum kalmamıştı. Bu teklifi kabul ettim.

     

    Sonra bu ülkeye geldik. Mevsim kıştı ve hava çok soğuktu, her yer kar ve buzdu. Dışarıda hava bu kadar soguktu. Okullarda ve üniversitede çalışan genç erkek ve bayanlar çok samimi ve sıcakkanlı insanlardı. Dışımız üşüyordu ama içimizi çok tatlı bir sıcaklık kaplamıştı. Üç ay sonra geri dönme meselesini ben de eşim de unuttuk.

     

    Bir seferinde bulunduğumuz başkentten uzak bir şehirde açılmış olan okuldaki öğretmen arkadaşları ziyarete gittik. Kış o kadar şiddetliydi ki, öğretmen bayan arkadaşlar, kazanlarda buzları eritip o suyla çamaşırlarını yıkıyorlardı.

     

    Ben bu manzarayı gördükten sonra Türkiye’ye geri dönme fikirlerimin tamamen gündemin dışında bıraktım.

     

    Ayrıca gerek liselerden gerekse üniversiteden kız öğrenciler de sık sık  evime beni ziyarete geliyorlardı. Bana o kadar samimi sarılıyorlardı ki, ancak bir insanın kendi kızı bu kadar samimi davranabilirdi. Bu kadar kısa süre içinde onlarla et ve tırnak gibi olduk.

     

    Burada dini vecibelerimizi düzenli olarak yerine getirmeye başladık. Allah lütfetti, hacca da buradan gittik geldik. Artık çocuklarımız bizi buraya ziyarete geliyorlar. Şimdi gündemimizde varsa da yoksa da bu insanlara başka nasıl yardımcı olabiliriz, onlardan başka neler öğrenebiliriz, onlarla nasıl anne, baba, çocuk, kardeş diyaloglarını geliştirebiliriz gibi konular var.’’

     

     Eşiyle beraber Türkiye’de iken çalışmış olduğu kurumlardaki insanların birbirlerine yaklaşımlarını, baştaki idarecilerin eşlerine karşı diğer çalışanların eşleri onların gözüne girebilmek ve  onlara hediye almak için çırpındıklarını anlattı. “Ama biz burada alan eller değil de veren eller gördük. Herkes bir diğerini kendisine tercih ediyordu, bu ülkenin gençliğine ve insanlarına nasıl daha çok yardımcı olabiliriz derdi içinde idiler.”

    Kahvaltıda biz bunları dinlerken çok duygulandık, misafirlerimizle birlikte ağladık, bu insanları takdir ettik.

     

    O insanlar bu ülkede kaç sene kaldılar bilmiyorum. Uzun süre kaldıktan sonra yine benzeri başka bir ülkedeki üniversiteye gidip hizmetlerini oralarda devam ettirdiler. Tecrübelerini herkesle paylaştılar. Gençlerin adeta anneleri, babaları, abileri, ablaları oldular.

     

    Ayrı bir ziyaretimizde yine bu ülkeye gittiğimizde, bu misafir abimiz, kendi yazdığı şiiri bize ağlayarak, içten duygulu bir şekilde okudu. Şiirde yazdıklarını da izah etti.

     

     Evet ben bu hizmeti, buraları, bu genç arkadaşları, bu genç arkadaşlara yardım eden Türkiye’deki ve başka ülkelerdeki insanları tanıdım. Gerçek insanlığın ne demek olduğunu ve ne anlama geldiğini burada öğrendim. Beklentisiz, başka hiçbir art niyet olmadan, kimseyi de rencide ve mahcup etmeden ve borçlu çıkarmadan…

     

    Türkiye kökenli ve bu ülke kökenli işadamları, öğretmenler, akademisyenler, memur arkadaşlar gibi İnsanları tanıdım.

     

    Kendi kendime bunları tarif edecek kelime bulamıyordum. Şiire de biraz meraklıydım. Yaşadığım hadiselerle ilgili zaman zaman şiirler yazardım bunlar kitaplar haline de geldi.

     

    Bu ülkede yaşadığım ve gözlemlediğim hadiseleri ve kişileri de yazabildiğim kadar şiirleştirdim. Onlardan birisini size okuyayım’’ dedi ve hem kendi hem de biz ağlayarak onu dinledik.

     

     

    ATA YURDUM TÜRKİSTAN

     

    Vardım ata yurdum Türkistan’a

    Neler gördüm efendim, neler.

    Dinleyin anlatayım size birer birer,

    Yalansız, riyasız gerçek efsaneler,

    Atiden esen nice müjdeler,

    Unutulmuş maziden, inanılmaz hayaller gördüm…

     

    Güller gördüm, güller,

    Bataklıktan boy veren güller,

    Rayihası Hakk’ın Habibi gülden,

    Rengi hayadan, dikeni gamdan

    Can suyunu almış bizim Yunusdan,

    Soyu Manas’dan, bahara hasret gonca güller gördüm…

     

    Eller gördüm, eller,

    Almadan hep veren eller,

    Kiminde ilim-irfan, kiminde haya-iman,

    Uzanıp cihana dört bir yandan,

    Kıraç topraklara sevgi fidanları diken,

    Dertlere derman, gönüllere lokman öpülesi eller gördüm.

     

    Çöller gördüm, çöller,

    Kandan, zulümden olma çöller,

    Bir ucu bende, bir ucu taa yaban elde,

    Batılın hüküm sürdüğü mazlum illerde,

    Hizmet pınarından, EDEB ocağından,

    Gülistana dönen, yeşeren susuz çöller gördüm.

     

    Yüzler gördüm, yüzler,

    Alnında secdeden izler,

    Hak yoluna revan olmuş yüzler, binler,

    Çileden, sabırdan kalmış derin izler,

    Gurbete sılam diyen, vatanı gurbet bilen,

    Riyasız, yalansız, tertemiz Müslüman yüzler gördüm.

     

    Kullar gördüm, kullar,

    İyiyi emreden, kötüyü meneden,

    Kılavuzu “Elif’den”, pusulası “Mim’den”, Varken veren, yokken Hamd eden,

    “Sırat-ı müstakim” yolun yolcusu, kamil kullar gördüm.

     

    Gönüller gördüm, gönüller,

    İçinde Kalu Bela’dan kandiller,

    Yağı sevgiden, şavkı aşkı ilahiden,

    Pervanesi tam yetmiş iki milletten,

    Arınmış kirden, pastadan, kinden,

    Kozası çileden, mayası ak ipekten sevdalı gönüller gördüm.

     

    Bir adam varmış, bir adam,

    Yokuşlara sızlanmadan tırmanan,

    Hoca Ahmet Yesevi’nin soyundan,

    Tasası; cümle adem-I beşerin ahret kaygısı,

    Davası; iki Cihan’da Hakk’ın rızası,

    Kızıl Elması; fitnenin, kavganın son bulması,

     

    Öz yurdunda ölmekmiş kendinin son duası.

    Yetimin, öksüzün gönül babasıymış,

    Sırtında gafil ellerin açtığı hançer yarası,

    Ebu cehillerin nicedir baş belasıymış.

    Kadir kıymet bilen milletin rütbesiz paşası,

    Namı Fethullah, işi Hayrullah, kendi Abdullah bir adam,

    Vatan hasretiyle yanıp tutuşan, gurbet elde bir adam varmış.

     

    Gözü yaşlı gönül ehli güzel insan;

    Öpmek isterdim inan gül deren o ellerden,

    Tasalanma, kaygılanma, gamlanma sen gayri,

    Kış olsa da mevsim zirvesinde memleketin,

    Cemreler düşüyor peş peşe gönüllere sevgiden,

    Ektiğin çiçeklerden, diktiğin gonca güllerden,

    Nemrutların kovulduğu illerde, “Handan” olan yeni nesiller gördüm,

     

    Bir ömür susuz nursuz girdapta döndüm durdum,

    Ümidimi kaybettim, Nuh gibi tufanı bekler olduğum anda,

    Gezdiğim, gördüğüm, sevdiğim diyarı Türkistan’da,

    Billur Pınarlar buldum, nevbaharı gördüm ahir zamanda,

    Alperenleri, ahi evrenleri, yayılmış tam dört kıta’da,

    Gönülden kovanlarda, petek petek bal yaparken gördüm,

    Verdiğin can suyundan, HAYA –EDEB pınarından,

    Tomurcuğa durmuş yedi veren al gonca güller gördüm.

    Baktım bir yetimin kalp gözünden mahşere,

    Hizmet ihvanlarını, dava adamlarını din gününde,

    “Ebrar” kullar arasında gördüm seninle en önde.

     

     

    Aslında Allah herkese farklı ve güzel duygular, yaklaşımlar, kabiliyetler, karakterler vermiş. Aslolan bu özellik ve güzellikleri ortaya çıkarabilecek ortamlara ve atmosferlere ihtiyaç var. Eğer bu ortam ve atmosferler olmazsa, bu güzellikler o insanlarla birlikte ölür gider yani yok olurlar.

     

    Ama uygun bir zemin, uygun bir ortam ve uygun bir atmosfer bulununca da bunlar gelişir, çiçeğe durur, sonra da meyve verir hale gelirler. İşte bu şiir de buna güzel bir örnek.

     

    Dünyada daha kim bilir ne kadar bu şekilde güzellikleri olan insanlar var. Onlar da bu güzelliklerin yeşereceği, boy atıp gelişeceği, meyve vereceği ortamları bekliyorlar.

    Bir bahçıvan ve bir çiftçi hassasiyetiyle, bizlerin de bu tohumları zayi etmeden başta insanlığa, ama daha sonra da kainatta bulunan bütün canlılara faydalı olacak şekilde yetiştirebilelim, geliştirebilelim ve bu gayretleri meyve verecek şekilde devam ettirebilelim.

     

    Hala zaman da var, imkan da var, bilgi de var, insan da var. O zaman daha neyi ve niye bekliyoruz ki?
    23 Mar 2025 02:03
    YAZARIN SON YAZILARI