Zimem Defteri

Safvet Senih

Safvet Senih

15 Ara 2022 10:03
  • Mehtap TV’de bir profesör konuşma (23-10-2007)  yapıyordu: “Zimem defteri ne demek? Osmanlı’da bir zengin gider, 100 bin lirasını bakkala verir ve bütün fakir insanların borçlarını sildirir ve isminin de gizlenmesini ve asla ifşâ edilmemesini söylerdi.”

    * * *

    Yılmaz Bey, Almanya’da üniversitede okurken 90 yaşındaki manevi anne kabul ettiği bir profesörle tanışmış! Bu yaşlı Hocahanımın babası aslında Mısır’dan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunlarındanmış. Babası Mısır’dan gelip Alman bir kadınla evlenmiş. Sonra ayrılmışlar. Çocuklarından birisini Mısır’a götürmüş. Ama bu kızını götürememiş. Bu kızı Almanya’da üniversitede profesör olmuş. Yılmaz Bey talebesi olunca artık bu Türk öğrencisi evladı gibi olmuş. Yılmaz Bey de onu alıp Mısır’a götürmüş ve kız kardeşiyle buluşturmuş. Bu durum Yılmaz Beye yepyeni ufuklar açmış!

    * * *

    Bir arkadaşımız “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.” Hadis-i şerifini izah ediyordu. Dedi ki: “Birisi sizin için bütün engelleri aşıp büyük bir fedakarlıkla yanınıza ulaşıp iyilikte bulunsa ve düşünürsünüz?” dedi. Tabii “mutlu oluruz” cevabını aldı. Bu sefer “Bunu kendi iradesiyle değil de bu aslında bir robot olduğu için yapmış olsa?” dedi.  “Değeri ve önemi pek olmaz.” denildi. Sonra şöyle sordu:  “Bu arkadaş her türlü tehlikeyi göze alarak huzurunuza sevgiyle gelse sonra da ‘Size ulaşmamın asıl sebebi, sizde bulunan bir anahtardı. Size ulaştığıma göre o anahtarı bana verin de onunla bir hazine var onu açacağım’  dese ne düşünürsünüz?”  Bunun üzerine denildi ki: “O takdirde bu gayretinin hiç mi hiç değeri olmaz. Çünkü onun niyeti başka.”

    * * *

    Çetebaşı, bir çocuğun kaçırılması için üç tane korsan çocuk kaçırıcıyı peşine takmış. Fakat bu üç kafadar bir türlü o çocuğu yakalayıp kaçıramazlar. Bir gün okuduğu okula giderler. Artık çünkü çetebaşı,  “Mutlaka akşama kadar onu yakalayıp bana getireceksiniz” diye sıkıştırmıştır. Okulun çevresinde beklemeye başlarlar. Korsanlardan birisi:  “Ya bu okullarda akşam üzere dersler kaçta bitiyor?” diye sordu.  Öbürü “Bilmem… Çünkü ben hiç son derse kadar sınıfta kalmadım!”  dedi. Üçüncüleri: “Bravo! Doğrusu  bu espri çok güzel ve yerindeydi!” dedi ve hepsi gülmeye başladılar

    * * *

    Nemrut hakkında şunları anlatmışlardı:  “Nemrut burnuna giren sinek için muhafızları ‘Urha!  Urha!’ yani  ‘Vur ha!  Vur ha!’ demiş. Onlar da sineği çıkarmak için kafasına vura, vura Nemrut’u kurtaracaklarına onu gebertmişler. Onun için oranın adı Urfa olmuş… Bunu Prof. Dr. İrfan Yılmaz duyunca dedi ki: Muhtemelen küçük bir sinek yumurtalarını Nemrut’un kulağına girip bıraktığı için, onlar yumurtadan çıkıp beynine gidip yemeye başladılar ve onu delirtip açınacak bir şekilde ölmesine sebep oldular. Çünkü aynı sinekler bunu kurbağalara yaparlar” Bu izah doğrudur. Çünkü İrfan Bey doktorasını kurbağalar üzerine yapmıştır.

    * * * 

    Avustralya’da hurma bahçeleri var. Hurmayı ilk defa Avustralya’ya getiren meşhur Afganlı deve sürücüleridir. Ayrıca domates ve patlıcan tohumlarını da getiren Osmanlı Hüseyin Ârâ Efendidir. Orada ilk salçayı yapan da yine Ârâ Efendidir.

    * * *

    Âmâlar için şu tesbitlere rastlamıştım:
    1-Görmedikleri için, onlarda karanlık, aslan, kaplan, yılan, çiyan korkusu yoktur. 
    2-Karanlıktan aydınlığa çıkınca, beyaz gibi bir şey hissederler.
    3-İstihareye yatınca soyut rüya görürler.
    4-İçinde zil bulunan bir top ile futbol oynayabilirler.
    5-Gülü kokusundan anlarlar.
    6-Tecrit sanatçıları, onların soyut rüyalarında istifade edebilirler.
    7-Âmâlar peşin bükümlü değillerdir. Bu hususta görenlerden daha hür düşünürler.

    * * *

    (3-12-2007) deki notumda şunlar yazılıydı: “Ali Kervancı Ağabeyimiz, Güney Afrika’da Cami ve külliyenin maketini alıp Nelson Madela’nın ziyaretine gitmiş. Mandela’nın AİDS  Vakfı’na on bin dolar yardım etmek istiyor. Ama Mandela ile tanışırken, birisi Ali Kervancı için, ‘Hocaefendinin yakınlarındandır.’  deyince 80 bin dolar yardımda bulunuyor. Dışarı çıkınca, ‘Şahsım adına olsaydı, az bir şey düşünüyordum ama Hocaefendi’nin ismi geçince, 80 bin dolar dedim. Mandela çok memnun oldu ve heyecan duydu.

    * * *

    Gana’dan, Gine’den, Mozambik’ten binlerce insan, 1994’te Güney Afrika Cumhuriyetine geldi. Levent Şenol, Sivas Gemerekli. Senelerdir oradalar 1996’da hactan döndükten sonra, 1500 km uzaktan Hizmet’ten bazı öğretmenler Levent Beyin ziyaretine gitmişler. Camide kalmak istemişler. Ama cami görevlisi onlar kovmuş. Levent Bey eve davet etmiş. Onlar ona kitap, kaset vermişler. 1990’da Cape Town’da Hizmetin okulu açılıyor. Levent Bey önce eşarp işi yapmış. Sonra battaniye işine başlamış. Orada, meşhur Eba Bekir Efendi’nin torunu İnci Hanım ile evlenmiş. Misafirlerini hep ağırlar. Balık yemekleri çok meşhurdur.

    * * *

    Merhum Abdurrahman Cerrahoğlu Ağabeyimiz şöyle diyor:  “İlkokul üçüncü sınıfında Burdur’da iken Nef’i Bey vardı. Üstad, arabadan bize el sallamıştı. Bir gün Burdur’da Risaleleri arıyorum. Hâfız Emin diye bir arkadaşım vardı. Dükkanına gittim. Sözler’i almış. ‘Bunu ister sat, ister ver, bunu okuyayım!’ dedim, hiçbirini yapmam’ dedi. Ağlarcasına üzüldüm. İzmir’de dükkana (muhtemelen Dicle Kitabevi isimli dükkana) geldim. Devlet Demir Yollarında çalışan Mehmet Yayla Ağabeyin elinde bir kucak kitap var. “Alır mısın?”  dedi. “Nedir?” dedim. “Risale-i Nur!” dedi.  “Dünyayı bana verseler bu kadar sevinmezdim. Gökte ararken yerde buldum.” Hemen aldım. “Validem bir gün  ‘Ah ben bir erkek olsaydım’  dedi. ‘Erkek olsaydın ne yapardın?’ dedim. Dedi ki: “Gider Üstadın dizinin dibine oturur ve hep hizmet ederdim.”

    15 Ara 2022 10:03
    YAZARIN SON YAZILARI