Bediüzzaman Hazretleri 1919’da yazdığı manzum Lemaat (Çekirdekleri Çiçekleri) isimli Risalesinde Muazzam Bir Tevhid Delili olarak kâinatı şöyle seslendiriyor:
“Şu kâinat tamamıyla bir bürhan-ı muazzamdır. Gayb âleminin dili şehadet âleminde Sübhanallah Sübhanallah diyerek tesbih etmekte, Lâ ilahe illallah Lâ ilahe illallah diyerek de tevhidi ilân etmektedir. Evet Rahman olan Allah’ın bir olduğunu ifade etmekle, büyük bir sesle LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ… diye zikretmektedir.
“Kainatın bütün zerreleri, hücreleri, bütün erkân ve âzâsı zikreden bir dil olarak; o büyük sesle beraber LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ demektedir.
“O dillerde çeşitlilik var, o seslerde mertebeler var. Fakat onun zikri ve onun sesi onların hepsini LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ diyerek bir noktada toplanmaktadır.
“Bu kainat, büyük bir insandır, büyük sesle zikrini etmektedir; bütün eczası, zerrâtı da küçücük sesleriyle, o büyük sesin âhengine uyarak LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ demektedir.”
Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan bu muazzam orkestrayı şöyle dillendirmektedir:
“Şimşek çakar, gök gürler; ufuklar birbirine giriyor, sanırsınız!
Filler, aslanlar haykırırlar, kükrerler; zaman inim inim inler.
Bunların yanında sesleri kulaklarımızın duygu hududuna giremeyen karıncalar da vardır. Onlar da ses çıkarırlar. Çünkü yaşıyorlar. Yaradılış muazzam bir orkestradır ki, onu idare edenin elindeki değnek muhakkak ki, bazen bu karıncaya da emir verir.
Ama orkestra içinde onun yeri nedir; biz bilemeyiz; Bestekâr bilir. Her şey konuşuyor, dili var. Çünkü yaşıyor. Biz duymuyoruz anlamıyoruz diye bunları nasıl inkâr ederiz? Ayağımızın altında ezilen bir ottan, bir toprak zerresine kadar her şey konuşuyor. Çünkü hayat nizamı içindir. Başka türlü yaşanmaz.
Sırrına eremediğimiz ve eremeyeceğimiz bir âlemin içindeyiz ki, sade hayat!..
Ölümün, yokluğun nam ve nişanı yok. Çünkü var olan herşey yaşıyor.
Müsaade ederseniz ben de yaşıyorum.”
Üstad Hazretleri Lemaat’ta varlıkları şöyle konuşturuyor:
“Dinle, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, raadlardaki (gök gürlemelerindeki) rakraka, taşlardaki tıktıka birer mânidâr nevaz (okşama)…
“Havanın terennümleri, gök gürleyişlerinin naraları, dalgaların nağmeleri, Allah’ın azametini birer zikrediştir. Yağmurun şarkılara benzeyen güzel ve hoş sesi, kuşların seci’ sanatına benzeyen ritimli sesleri, Allah’ın rahmetine mazhariyetin birer teşbihleri; hakikata birer mecaz olarak tezâhürleri…
“Eşyada olan sesler, birer varlık sesidir: ‘Ben de varım’ demektedirler. O susan kainat, birden söze başlıyor: ‘Bizi cansız ve donuk varlıklar zannetmeyin, ey boşboğaz insanlar!’
“Kuşları söylettirir, ya bir nimetin lezzeti veya bir rahmetin gökten inişi… Ayrı ayrı seslerle, küçük ses ve sadâlar ile rahmeti alkışlarlar, nimet üstünde inerler ve şükrederek uçuşurlar…
“Rumuzlu bir ifadeyle onlar: ‘Ey kainat kardeşler! Ne güzeldir halimiz: Şefkatle perverdeyiz (yetiştiriliyoruz). Hâlimizden memnunuz.” derler. Sivri dimdikleriyle fezaya birer nazlı avaz ve haykırışlarını saçıyorlar.
“Güya bütün kainat ulvî bir mûsîkidir… İman nuru işitir, zikirleri ve teşbihleri… Zira hikmet reddeder tesadüfün varlığını, nizam ise tardeder evham üreten ve kuruntu yapan böyle şeyleri…”
Kur’an-ı Kerim, “En güzel isim ve vasıfların Allah’a ait olduğunu ifade ediyor. (Tâhâ Suresi, 20/8)… Üstad Hazretleri diyor ki: “Eğer o yüksek hakikatleri yakından temâşâ etmek istersen, git fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. ‘Ne diyorsun?’ de. Elbette ‘Yâ Celîl! Yâ Celîl! Yâ Azîz! Yâ Cebbâr!’ dediklerini işiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor. ‘Ne diyorsunuz?’ de. Elbette ‘Yâ Cemîl! Yâ Cemil! Yâ Cemil! Yâ Rahîm! Yâ Rahîm!’ diyecekler. Semayı dinle. Nasıl ‘Yâ Celîl-i Zül’-Cemâl!’ diyor. Arza kulak ver. Nasıl ‘Yâ Cemil-i Zül’Celâl!’ diyor. Hayvanlara dikkat et. Nasıl ‘Yâ Rahman’ Yâ Rezzak!’ diyorlar. Bahardan sor. Bak nasıl ‘Yâ Hannân! Yâ Rahman! Yâ Rahîm! Yâ Kerim! Yâ Lâtif! Yâ Atûf! Yâ Musavvir! Yâ Muhsin! Yâ Müzeyyin!’ gibi çok esmayı işiteceksin. İnsan olan bir insandan sor. Bak nasıl Cenab-ı Hakkın Esmâ-i Hüsnâsını (Güzel İsimlerini) okuyor ve alnında yazılı. Sen de dikkat etsen okuyabilirsin. Güya kâinat, büyük bir zikir mûsikîsidir. En küçük nağme, en gür nağmelere karışmakla, haşmetli bir letâfet vermektedir.” (Yirmi Dördüncü Söz, Birinci Dal)
Üstad Hazretleri burada, hayvanların ‘Yâ Rahîm! Yâ Rahîm!’ dediklerini söylediği cümlenin altına şöyle bir not, bir hâşiye düşmüştür:
“Hatta bir gün kedilere baktım. Yalnız yemeklerini yediler, oynadılar, yattılar. Hatırıma geldi: ‘Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübarek denilir?’ Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarih (açık) bir surette ‘Yâ Rahîm! Yâ Rahîm! Yâ Rahîm!’ diyerek güya hatırıma gelen itirazı ve tahkiri, tâifesi namına reddedip, yüzüme çarptı.
“Aklıma geldi: ‘Acaba şu (Yâ Rahîm!) zikri bu kediye mi mahsustur. Yoksa bütün kediler bu zikri söyler mi? Hem işitmek yalnız benim gibi haksız bir itirazcıya mı münhasırdır? Yoksa herkes dikkat etse bir derece işitebilir mi?’ Sonra sabahleyin başka kedileri dinledim. Gerçi onun gibi sarih (net) değil, fakat değişik derecede aynı zikri tekrar ediyorlar. Başlangıçta hırhırları arkasında ‘Yâ Rahîm’ fark edilir. Git gide hırhırları, mırmırları, aynı ‘Yâ Rahîm!’ olur. Mahreçsiz fasih (düzgün ifade ile) hüzünlü bir zikir olur. Ağzını kapar, güzel ‘Yâ Rahîm!’ çeker. Bu durumu yanıma gelen kardeşlere anlattım. Onlar da dikkat ettiler. ‘Bir derece işitiyoruz’ dediler. Sonra kalbime geldi: ‘Acaba, kedilerin sadece bu ismi çekmelerinin hikmeti nedir? Ve ne için insan şîvesiyle zikrederler, hayvan lisanı ile etmiyorlar?’ Kalbime geldi: ‘Şu hayvanlar, çocuk gibi çok nazlı, nâzik ve insana karışık bir arkadaş olduğunda, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman o nimete bir hamd olarak, köpeğin aksine olarak, sebepleri bırakıp yalnız kendi Hâlık-ı Rahîminin rahmetini kendi âleminde ilân ile gaflet uykusunda olan insanları ikaz ve ‘Yâ Rahîm!’ nidasıyla, ‘Kimden medet gelir ve kimden rahmet beklenir’ sebeplere tapanlara ihtar ediyorlar.”
Dikkat etsek fark edeceğiz ki, âlemde herşey, ‘Allah’ diyor ve Allah’ın isimlerini zikrediyor…
Safvet Senih