Peygamber Efendimiz (S.A.S.) “Ameller, ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise, eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resulü (Rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resulüne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünyalık veya nikâhlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” buyuruyor. (Buhari, Müslim)
M. Fethullah Gülen Hocaefendi, bu hadis-i şerifi izah ederken diyor ki: “Bu sözlerin, Allah Resulünden (S.A.S.) şerefsüdur olmasına, hicret sebep olduğu için, bu sözde ana tema hicrettir. Zira, Hz. Ömer’den gelen bu rivayete göre İki Cihan Serveri Efendimiz (S.A.S.) bu sözü şu hadiseye binaen ifade buyurmuşlardır: Mekke’den Medine’ye herkes Allah için hicret ediyordu. Ancak ismini bilemediğimiz bir sahabe, sevdiği Ümmü Kays adındaki bir kadın için hicret etmişti. Şüphesiz bu zât bir mümindi ama, niyet ve düşüncesi, davranışlarının önünde değildi. O, bir muhacirdi ama, Ümmü Kays’ın muhaciriydi. Ancak Allah için katlanılabilecek bunca meşakkate o, bir kadın için katlanmıştı… İsim zikredilmeden, bu hadise, Allah Resulü‘nün (S.A.S.) yukarıda zikrettiğimiz mübarek sözüne mevzu olmuştur. Sebebin hususiyeti, hükmün umumiyetine mâni değildir. Onun için bu hadisin hükmü, umumîdir, her işe ve herkese şamildir.” Bizler insanız; pek güzel duygularımızın yanında sırf imtihan gereği içimize yerleştirilmiş muzır madenler hükmünde de hislerimiz, heveslerimiz var…
Bütün bunları bir muhasebe ve muhakemeden geçirerek Hocaefendi’nin şu sözlerine kulak verelim, hırz-ı can eyleyelim: “İlk dönemin ilk kutsileri olan Sahabe Efendilerimiz, eski dünyanın hemen dört bir yanına irşad ekipleri tertip etmişlerdir. Çağın kutsilerine gelince onlar, ‘Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek, barınacak birçok yer ve genişlik bulacaktır. Kim evinden Allah rızası için ve Resulullah’ın yolu deyip ayrılır da yolda ölecek olursa, onun mükâfâtı Allah’a aittir.’ diyerek dünyanın her bir yanına dağılacak ve asrın gerektirdiği usûl ve metotlarla soluklarını her tarafa duyuracaklardır.
Onların bu hicretleri sayesinde imana, Kur’an’a uyanacaklar olabileceği gibi, vicdanlarında dostluğu ve diyaloğu duyanlar da olacaktır. “Evet onlar, Hira Dağı‘ndan ruhlarına akseden mirası, gezip her yerde soluklayacak… Ümitsizlikle uyuşmuş gönüllere diriliş yollarını gösterecek… Mantıkla İlahî vâridatı birden duyup, herkese duyuracak… Kalp ile Kur’an arasındaki engelleri kaldırarak şu birkaç asırlık ayrılığı sona erdirip bir en büyük buluşmayı sağlayacak… Ve hareketlerinin tamamen iman, aşk ve heyecan yarışı olduğunu, günümüzün sarsık, yeisle kıvrım kıvrım ve tutarsız çocuklarına öğreterek, onları fâni dar ve boğucu atmosferlerinden kurtarıp bir kere daha onlara var olma ve hür olma yollarını, sevme ve saygılı davranma âdâbını öğreteceklerdir.
"Hicret, imanın tekâmüle ermesi ile harekete geçen aşktır.
Hicreti diri tutan inanmaktır, imandır.
Rıza-i İlahî için ihlasla hicrete niyet etmek dâva adamının en büyük vazifesidir.
Hicret insanı kirlerden arındırır, temizler, fazlalıklarını üstünden atar."
Hocaefendi'nin bu yolumuzu aydınlatıcı sözleri üzerinde düşünüp, hepimiz kendi eksikliklerimize bakarak güzel bir yol haritasıyla yepyeni bir başlangıçla işlerimize devam edelim, Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle…