Tevazu ile nankörlük, iftihar ile tahdis-i nimet

Safvet Senih

Safvet Senih

31 Tem 2024 13:27
  • Yirmi  Sekizinci  Mektubun Yedinci Meselesinde Dördüncü Sebebi değerlendirecek olursak:

    Tevazu-küfran-ı nimet ve iftihar – tahdis-i nimet arasındaki farkları izah ediyor. Temsilde ifade edildiği gibi, bir zat sana çok kıymetli ve güzel bir elbise giydirse, insanlar da sana “Çok güzel oldun” deseler. Bu durumda senin “Hâşa! Bu nedir? Nerde güzellik?” demen nankörlük olur. Çünkü o güzel elbiseyi sana veren kişiye karşı yanlış bir tavırdır. Onun için böyle söylememen lâzım. Sen “Evet ben çok güzelim. Var mı benim gibisi.” desen, bu da gurur ve kendini övme olur. Yine yanlıştır. Ama işin doğrusu “Evet ben güzelleştim ama, güzellik bu elbiseye, dolayısıyle bunu bana giydirene aittir.” demektir. Böylece, ne nankörlük ve iftihar ve gurur söz konusu olmadan, gerçeği olduğu gibi teslim etmiş olursun.

    Risale-i Nurlar hakkında da gerçek Nur Müellifinin dediği gibidir: “Ben de sesim yetişse, bütün küre-i arza bağırarak derim ki: Sözler (R. Nurlar) güzeldirler, hakikattırlar; fakat benim değildirler; Kur’an-ı Kerim’in hakikatlarından parıldamış şualar (ışınlar)dır.”

    Üstad, İslamî ilimler dâhil bütün  ilim ve  fenler  üzerine yazılmış doksan temel kitabı ezberlemiş ve bunları her gün evrad ve ezkâr okur gibi üçer saat meşgul olmakla ezberinden tekrarlamakla her üç ayda bir defa bitirmiştir. Yani bütün bu fenler ve   temel ilimler, Kur’an-ı Hakimi anlamak, ondan mânalar istinbat etmek için doksan basamaklı bir merdiven olmuştur. Ayrıca, ilham, feyiz istihraç ve sünûhatlara başka şeyler karışmamak için bu doksan kitap sağlam bir süzgeç olmuştur. Belki bunları hiç unutmamak için hergün vird ve zikir okur gibi tekrarlamasının sırrı da budur.

    O yine de bütün tevazuu ile, Hassan bin Sâbit’in:  “Ben sözlerimle, Muhammed Aleyhisselamı medhetmiş olmadım; bilakis Muhammed Aleyhisselamdan bahsetmekle sözlerimi güzelleştirip ve övmüş oldum.” dediği gibi “Kur’an’ın mucizelik hakikatlarını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim, belki Kur’an’ın güzel hakikatları benim tabirlerimi de güzelleştirdi, ulvîleştirdi.” diyor.

    Beşinci Sebepte Üstad, Allah’ın veli kullarından bir zatın kendisine “Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid’at karanlıklarını dağıtacak” dediğini söylüyor.

    Bu çeşit sözleri söyleyenler çoktur. Bunlardan birisi Hasan Feyzi Yüregil’in şeyhinin şeyhi olan Hacı Hasan Feyzi Hazretleridir ki, Denizli’de türbesi bulunmaktadır. Bu zat, Üstad Hazretlerinin doğduğu anda ayağa kalkmış ve “Şu anda Şarkta büyük bir evliya dünyaya geldi!” diyerek çevresindekilere müjde vermiştir.

    Ispartalı Topal Şükrü Efendi namında bir zat da şiirlerinde: “Şükür ya bilmezem esarar-ı gaydan amma; / Ya ileri ya geri, takrib ederim üç otuza / Eriş ey avn-i Şeriat, eriş ey muhyi’ddin!”  diye otuz üç senesinden sonra Hz.  Bediüzzaman’ı Isparta’nın imdadına çağırıyor. Vefatından otuz – kırk sene sonra  Hz.  Bediüzzaman sonra Risale-i Nur ile imdada yetişiyor.

    Bütün bunlardan sonra yine de Bediüzzaman Hazretleri o eşsiz tevazu ile: “Ben, böyle bir nurun zuhurunu çok bekledim ve bekliyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazırlamak lâzım gelir. Anladık ki, bu hizmetimizle o nuranî zatlara zemin hazırlıyoruz.” diyor. Evet gurur, kibir ve fahirlenme semtlerine yaklaşmaması için onlar hep bu örnek tevâzu içinde bulunmuşlardır. Ama bize verdikleri ibret ve ders ise, bu tür yanlışlara bulaşmadan, açılacak çiçeklere yer ve imkân hazırlamak için var gücümüzle çalışmak, gayret etmek ve bir ırgat gibi hiçbir beklentiye girmemektir.

    31 Tem 2024 13:27
    YAZARIN SON YAZILARI