Terbiyedeki titizliği ve hassasiyeti devam ettirme konusunda M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki:
“Bir hakikati, bir düşünceyi ikame etmek, yerleştirmek başkadır, devam ettirmek daha başkadır. Bin bir ihtimamla teessüs ettirilmiş (kurulmuş, ortaya konulmuş) nice mefkure ve ona bağlı müessese vardır ki, kuruluş ve işleyiş şartları itibarıyla herhangi bir husus söz konusu olmasa da, devam adına, gerekli olan HASSASİYET gösterilemediğinden iki adım ileriye gidilememiş; hatta bir kısım haleflerin şerri (kurucuların yerine geçen şerli kimseler, sonradan gelen kötüler) yüzünden, müessesenin kuruluşu ile yıkılış sürecinin başlaması bir olmuştur.
“Evet bir şeyi inşa etmek çok önemlidir. Ne var ki, inşâ edilen her ne ise onun devam ettirilmesi ve geliştirilmesi ondan daha önemlidir. İlk Müslümanlar (Sahabeler, Tâbiin ve Tebe-i Tâbiin nesli) daha sonra da Osmanlılar, bir toplumu ayakta tutabilecek dinamiklerin cemiyete mâl olması, sonra da korunup kollanması mevzuunda fevkalâde titiz davranmış aklî, mantıkî, hissî hiçbir boşluğa meydan vermedikleri gibi, bilip inandıklarını hayata geçirme konusunda da asla kusur etmemişlerdi. Elbette bununla ferdî kusurları kasdetmiyorum. Maksadım sıhhatli toplum ve onun isitikbal vadetmesi için gerekli olan esaslardır. Daha sonraları ise, bizim gibi bazı mirasyediler veya meselenin ruhunu bilmeyenler veya İslamî konuları sadece bir yönüyle ele alanlar işi temelinden bozduk ve bize emanet edilen tarihî mirası geliştiremedik, hatta bir mânâda kuruttuk.”
Nâfile ibadetlerin ihyasında bile “Edvemühâ ve in kalle yani az bile olsa onların devam ettirilmesi” esas alınıyor. Demek ki, bütün mesele DEVAMLILIK… Öze-köke bağlı olarak devamlı olma… Ağaç kökü ile gürler… Hocaefendi’nin 1966’da hafta sonrası ikişer-üçer saat süren Tehzib-i Ahlâk isimli sohbet-i cânanlarında hep üzerinde durduğu SİYER FELSEFESİ idi. Asrı saadette meseleler nasıl anlaşılmış ve nasıl yaşanmıştır. Bu prototip uygulamalar, günümüzde nasıl anlaşılmalı ve nasıl yaşanmalıdır. Yani Kitap ve Sünnet bugün bize ne diyor? Temeli Kitap ve Sünnet ile oluşturulmayan ve bu temel üzerine kurulan bir binanın, karkasında Kitap-Sünnet üzerine inşâ edilmez ise, o Hizmet ve Hareketlerin fiyasko işe neticelenmesi mukadderdir. Yani kuruluş temeli üzerine aynı hassasiyetle Kitap ve Sünnet üzere devam ettirilmesi gerekir.
Hocaanne ve Ailesi kitabında ifade edildiği gibi; “1930’lu ve 1940’lı yıllarda Refia Hocaannenin, Kur’an öğretme hizmeti ve gayretine, çevresiyle ilişkilerine, hayatının son dönemini geçirdiği İzmir’deki çevresiyle olan münasebetlerine baktığımızda, Hizmet Hareketi içindeki GÖNÜLLÜ KADINLARIN daha sistematik bir şekilde yürüttüğü faaliyetlerin numunelerini de görebiliyoruz. Korucuk köyünde, zor şartlara rağmen talebe yetiştirilmesi, yetimi, düşkünü gözetmesi, misafir ağırlaması, çocukların terbiyesi, kul hakkına riayeti, sahip olduğu iyi herşeyi çevresiyle paylaşması, diktiği-ördüğü eşyaları muhtaçlara hediye etmesi… Bu davranışların âdeta bir tohum hükmüne geçtiğini görüyoruz. Tek başına bütün bu hizmetleri başlatmış, nasıl yapılacağını çevresindekilere öğretmiş ve mümin kadınların önüne bir YOL AÇMIŞTI. Sonraki yıllarda tanzim ettiği aile ortamına ve hayat tarzına baktığımızda da, yeni zorluklarda, yeni vazifelerde bir kadının durması gereken konumu, aile büyüğü olarak idareciliği, hakka riayeti, kul hakkını gözetmesini, gönül almayı, insanı tanıyıp huy ve kabiliyetlerine göre yönlendirmeyi görüyoruz. Onu tanıyanlar Hocaefendi gibi bir evladının olmasına şaşırmıyordu.”
Şerrü’l-Halef Olmama
“Kur’an-ı Kerim’de, ‘Kitap’ta MERYEM’i de an!; Kitap’ta İBRAHİM’i de an!; Kitap’ta MUSA’yı da an!; Kitap’ta İSMAİL’i de an!; Kitap’ta İDRİS’i de an…” şeklinde, çeşitli nebîlerin durumlarını bize peşi peşine sıralayan âyet-i kerimeler bulunmaktadır. (Meryem Suresi, 19/ 16, 41, 51, 54, 56) Kur’an-ı Kerim, Meryem suresinde bu seçkin insanların hususiyetleriyle beraber açtıkları çığırları da anlattıktan sonra şöyle buyurur: ‘Nihayet onların peşinde öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı zâyi ettiler; nefislerinin arzularına uydular. İşte bu yüzden de sapıklıklarının cezasını çekecekler.’ (Meryem Suresi, 19/59)
“İşin mebdeinde Hz. Nuh, Hz. Adem, Hz. Mesih, hatta Hz. Ruh-ı Seyyidi’l-Enâm Muhammed Mustafa (S.A.S.) olabilir. Şayet onlardan sonra gelenler şerrü’l-halef, yani onlara ters dönmüş, dolayısıyla da namazı zâyi eden –dikkat edilirse, namazı terk eden demiyor- kılarken kılmıyor sayılan, Allah’a yakınlık vesilelerini uzaklık unsurları gibi kullanan, huzurda gaybubet yaşayan; bu yetmiyormuş gibi kalkıp şehvetlerine yani cismanî arzularına uyan, dini kendi hevâsına göre yaşayan kimseler ise, yolun başlangıcındaki büyük insanların büyüklüklerinden yararlanmaları mümkün değildir.
“Bizden evvelkilerin kaybettiği aynı noktada biz de kaybetme durumuyla yüz yüzeyiz. Namaz kılmak ağır geldiği için NAMAZSIZ BİR MÜSLÜMANLIK, oruç zor olduğu için ORUÇSUZ İSLÂMİYET ve cismânî arzulara uymada hudut tanımayan bir din anlayışı. İşte dünü de bu günü de kirleten mülevves düşünce!
“Oysa ki, mümin, her haliyle hem imanın, hem emniyetin hem de Hakk’a teslimiyetin temsilcisi demektir. Evet o, Allah’a inandığı gibi, O’nun huzurunda iki büklüm ve yasakları karşısında da tir tir titreyen insan demektir.”
Üstad Hazretleri, “Hakikat Çekirdeklerinin Çiçekleri” dediği Lemaat Risalesinde, insan beyninde ilmin yedi mertebesinden bahsediyor. Bu yedi mertebenin hükümlerinin de muhtelif olduğunu ama insanların bunları karıştırdığını söylüyor: 1-Tahayyül, 2-Tasavvur, 3-Taakkul, 4-Tasdik, 5-İzan, 6-İltizam, 7-İtikad… Ahkâmlarına gelince: Salabet (sağlamlık, kararlılık) İTİKAD’dan gelir. Taassub (Aşırı tarafgirlik, düşünmeden bağlılık) İLTİZAM’dan. İmtisal (İlahi emir kayıtsız şartsız yerine getirmek) İZÂN’dan. İltizam (Tarafdarlık) TASDİK’ten. Bîtaraflık (Tarafsızlık) TAAKKUL’den. Bîbehrelik (Nasipsizlik, kıymetsizlik) TASAVVUR’dan. Eğer mezcetmeye muktedir olunmazsa Safsata hâsıl olur, TAHAYYÜL’den…”
Demek ki, İslamî İslamî hayatı salâbetle ve imtisalle yaşama, İZAN ve İTİKAD ile mümkündür. Risale-i Nurlar, hemen İzân ve İtikada yükseltir; namazı orucu ve diğer İslamî prensipleri yaşama aşkı ve şevki verir…
Şerrü’l-Halef olmaktan kurtulmak için Risale-i Nurları ve Pırlanta Serisini devamlı mütalaa etmek gerekiyor.
Safvet Senih