Muhterem Hocaefendi Eğitim ve Rehberlik mevzuu ile ilgili şunları ifade ediyor:
“Allah Rasulü’nün tavsiyeleri çerçevesinde, çocuğa, SEVİMLİ, M NASI DÜZGÜN İYİ BİR İSİM koymak, anne-babanın ilk vazifelerinden biridir. Peygamberimiz (S.A.S.) İSİM KOYMAYA özel önem vermişlerdir. ‘Peygamberlerin isimleri ile isimleniniz. Ayrıca Aziz ve Yüce olan Allah nezdinde isimlerin en sevimlisi ABDULLAH ve ABDURRAHMAN’dır. İsimlerin en doğrusu H RİS (Kâr getiren, âhiret kazanan) ve HÛM M (Himmetli, azimli) dir. En çirkini de HARB (Savaş, şiddet) ve MÜRRE (Cimrilik, acı) isimleridir.’ (Müsned, 4/345) buyurmuş ve aynı zaman SİYE (İsyan eden) gibi savaş ve düşmanlık ifade eden isimleri iptal etmiş yerine CEMÎLE (Güzel) ismini koymuştur. (Müslim, dab, 14)
“Daha sonra SÜT EMZİRME ile ilgili hukukî prosedür ve ardından da sütten kesildiğinde çocuğun nafakasının temini ve terbiyesinin deruhte edilmesi meselleri gelir.
“Her yeni doğan çocuk temiz bir fıtrat üzere doğar. (Buhari, Cenaiz, 92) Evet âdeta o, yazısız bir kağıt gibidir. Ona her şeyi siz yazacaksınız; ama Allah’ın hoşuna giden rızasına uygun hususları yazacaksınız. Bunlar, meleğin değer verdiği, mahşerde geçerli olan hesapta mizanın sağ kefesine konunca kıymet ifade eden nakışlar olacaktır. Allah’ın hoşnutluğu istikametinde ve peygamber çizgisinde nakışlar…
“Anneye-babaya düşen, bu yazı ve nakışları mevsiminde, hem de silinmeyecek şekilde çocuklarının ruhuna yazıp nakşetmektir. Evet çocuk sahibi olan her anne ve baba, günlük hayatlarının bir bölümünü çocuklarının talim ve terbiyesine ayırma mecburiyetindedirler. Talim ve terbiyenin diğer mahfillerini daha sonraki bölümlerde ele alacağız.
“Aile, talim ve terbiyede en birinci ocak, en birinci mektep, en birinci okuldur. Anne ve baba talim ve terbiye için ayırdıkları zamanı, EVRAD ve ZİKİRLERİNE ve diğer ŞAHSİ VAZİFELERİNE mutlaka tercih etmelidirler. Çocukların yetiştirilmesinde, Allah’ın öğretilmesi, onların yaşlarına ve kültür seviyelerine göre Allah’a iman fikrinin kalblerine yerleştirilmesi, anne-babanın maddî-mânevî füyuzat hislerinin önünde geldiği gibi pek çok şahsî vazifenin de önünde gelir. Bu itibarla siz, evinizde âsî-tâğî veya âsiye-tâğiye çocuklarınızı ihmal ederek Kâbe-i Muazzama’yı ziyarete gitseniz vazife size arkadan seslenecek ve ‘Buradaki ciddî ve en mühim vazifeyi bırakmış nereye gidiyorsunuz?’ diyecektir.
“Ayrıca babası çocuğa dinini diyanetini, okuyup yazmasını, Kur’an okumasını, hatta biniciliği, yüzmeyi ve devrine göre atıcılığı da öğretmelidir. Beyindeki güç ve kuvveti sadece pazulara hasreden sporları değil, hayat ve sıhhat için faydalı ve yarınlarına mukaddime nevinden her biri kendi sahasında önem arz eden bütün sporları öğretecektir.
M. Fethullah Gülen Hocaefendinin annesi Refia Hanım, oğluna dört yaşında gece yarısı uykudan kaldırarak Kur’an okumayı öğretmişti. Okumayı öğrendikten bir hafta sonra Kur’an’ı hatmetmişti. Şâmil Ağa Hatim duasını yapmak için büyük bir yemek verdi köy halkına. (…) Hocaefendi küçük yaştan itibaren daima büyüklerle beraber oturmayı ve onların anlattıklarını dinlemeyi âdet edinmişti. Evlerine sık sık hocalar, şeyhler gelir sohbet ederlerdi. Hocaefendi onları dikkatle dinler, sanki kelime kelime hafızasına kaydederdi. Sohbet meclisi dağıldıktan sonra (baba anne) Munise Hanım ve Refia Hanım içerde neler anlatıldığını sorunca birebir naklederdi. Belki aynı üslupla, aynı duygularla ifade eder, içerideki havayı onlara yansıtırdı. Munise Hanım onu ağlayarak dinler, âdeta kendinden geçerdi. Hocaefendi o yaşlarda Ramiz Hocanın Cuma hutbelerini de gelip annesine ve baba annesine birebir aktarırdı. Bazen Nurhayat Hanım müdahale eder ‘Hafız bak gelip anlatma: ‘Sen anlatınca anam ağlıyor, anam da ağlamaktan başka bir şey bilmiyor’ derdi. Munise Hanım hem ağlar hem de anlatması için onu teşvik ederdi.