Geçenlerde senelerdir görüşemediğimiz bir arkadaşla karşılaştık. Bir Afrika ülkesinde hizmet ediyormuş, ama pasaport problemi çıkınca bir Avrupa ülkesine iltica etmek zorunda kalmış… Biraz sohbet derinleşince oğlunu-kızını evlendirdiği ama bu kadar genç yaşta kayınbaba/kâim peder olmasının hikâyesini anlatırken dedi ki: “Bizim büyüğümüz Abdurrahman Tâğî Hazretleri’nin halifelerindendi. Biz de babamıza itiraz asla söz konusu olmadığı için çok küçük yaşta beni evlenmeye mecbur etti… Ben bunu kendim için bir eksiklik gibi gördüm. Çünkü ağabeylerimiz 30-40 yaşlarına kadar hizmet ettikten sonra evlilik düşünmüşler… Onun için bu yaşta, dünür-damat sahibi olduk” mealinde konuştu.
Böylece kardeşimizin atalarının güzel ve şerefli durumlarına da muttali olmuştuk. Zaten baktığımız zamanda Üstadımızın çevresindeki talebelerinin çoğunun Zübeyir, Hulusî, Sungur, Bayram, Tahirî, Hüsrev ve Ceylan gibi Ağabeylerimizin Seyyid birer aileden geldiklerini görüyoruz. Bizim emsal ve bizden sonrakilerin içlerinde de benzerleri bulmak bizleri çok sevindiriyor. Gerçi onlar kendilerini pek anlatmak istemezler. Mecburiyet konuşturunca ortaya çıkar. Bir de gerçekten genlerinden gelen bir asaletleri var. Siz bir şeyler hissedince ısrarla sorunca utanıp sıkılarak anlatmak zorunda kalıyorlar.
Bu arkadaşımıza geldiği ülke hakkında bir şeyler sorunca şunları anlattı: “Cumhurbaşkanı, Hıristiyan… Türkiye’den Hizmet ve bizler hakkında korkunç dosyalar gelmiş… Yani biz çok tehlikeli insanlarmışız… Ülkeyi mahv-u perişan edecekmişiz. İşi gücü bu olan bir Büyükelçi ile de ne oldu, ne kaldı diye takip ettiriyorlar. Cumhurbaşkanı istihbaratı harekete geçirerek iyice bir araştırma yaptırmış… Bütün raporlar lehimizde olunca dosyayı kapatmışlar. Büyükelçi kahrından çatlamış. Bu sefer onun yerine militan birisini göndermişler. Bu herşeye burnunu sokup sömürge valisi gibi davranınca çekip; “Bizim iç işlerimize karışma… Bu okullar bizim, bizim insanlarımızın, size hesap verecek değiliz.” diye ikaz etmişler…
“Biz farkında değiliz… Ayrıca Cumhurbaşkanı da bilmiyormuş. Meğer Cumhurbaşkanının kızı, kimseyi aracı yapmadan sırf başarılarından ve güvenli olmasından dolayı kızını bizim okula yazdırmış. Arkadaşlar o öğrencinin Cumhurbaşkanının torunu olduğunu bilmiyorlar. Karne tatilinde, karnesini ve yüksek olan notlarını sevinerek dedesine göstermeye gitmiş. Dedesi de onu çok severmiş… Notlarına bakmış, “Aferin!.. Sen hangi okulda okuyorsun? ” demiş. O da okulun adını söyleyince, “Demek sen o okulda okuyorsun. Git müdürüne söyle, onlar benim himayemde… Onlar bu güzel eğitim faaliyetlerine devam etsinler.” demiş. Öğrenci bunları anlatınca o kızın kimin kızı, kimin torunu olduğunu anlayan arkadaşlar çok sevinmişler…
Hani Cenab-ı Hak bir topluluğu sevince haklarında Vüdd (Sevgi) vaz’eder. Hatta Cebrail’e de söyler. O da bu sevgiyi her tarafa yayar, diye bir rivayet vardır ya, işte Cenab-ı Hak cihanın pek çok yerinde bu mazhariyeti gözlere gösteriyor. Bütün ağır şartlara rağmen arkadaşlarımız bunlardan moral bulup hizmetlerine devam ediyorlar Elhamdülillah…