Kur’an-ı Kerim muarızlarına “Haydi bir benzerini getirin” (Bakara Sûresi, 23) diye meydan okumuştur. Bu meydan okumada, sûre başlarındaki Huruf-u Mukattaa denilen ve kesik kesik, teker teker isimleriyle okunan harfler de vardır. Ama hiç kimse, onların da benzerini getirememiştir. Getiremez de çünkü o harflerin surelerin başına getirilmesi asla gelişi güzel bir iş değildir. Çünkü hepsi de o surede tekrarlanmış durumlarına göre sıralanmaktadır: Mesela Bakara Suresinin başındaki
Elif 4592
Lâm 3204
Mîm 2195 defa bu sûrede tekrarlanmıştır.
Mesela Ra’d Suresinin başındaki
Elif 625
Lâm 479
Mîm 260
Râ 137 defa tekrarlanmıştır.
Mesela Âl-i İmrân Suresinin başındaki
Elif 2578
Lâm 1885
Mîm 1251 defa tekrarlanmıştır.
Sadece “Yâ Sîn” Suresi hâriç bütün 28 surede durum böyledir. Bu istisnada ise, nidâ harfi olan “Yâ” mutlaka başa gelmek durumundadır. “Sin” ise alfabedeki sıralamada “Yâ” harfinden öncedir...
Cenab-ı Hak yine Kur’an’da “Allah, Kitabı, hak ve mîzan ile indirmiştir” (Şurâ Suresi, 17) buyurmuştur. İşte harflerinin bu şifrelerindeki durum meydanda... Evet bizler, harf harf, kılı kırk yaran bir ölçünün önündeyiz!. Kur’an hakkında ileri geri konuşanların sözleri işte sadece şu Ra’d Suresinin Elif Lâm Mîm Râ harfleri karşısında iflas etmiştir. Çünkü bu hârika incelik yeni fark edilmiştir. Onu 1400 sene önce hiçbir insan düşünüp yapamazdı. Hem Kur’an âyetleri 23 senede iniş sebeplerine göre parça parça indiği için böyle bir şey planlamak asla mümkün değildir...
Kudüs’ün fethi hakkındaki işarî mânâlar:
“Elif Lâm Mîm. Rumlar yakın bir yerde mağlup oldular. Ama bu yenilgilerinden sonra galip gelecekler. Küsur seneler (üç, beş, yedi, dokuz) içinde. Çünkü işleri karara bağlama yetkisi, başında da sonunda da Allah’a aittir. O gün müminler de Allah’ın verdiği zaferle sevinecekler.” (Rum suresi 1-5)
Endülüslü Müfessir İbn-i Berrecan diyor ki:
“Hz. Ömer zamanında Şam şehirleri fethedilmiş, Beyt’ül- Makdis, Rumların ellerinden alınmıştır. İkinci âyeti “Ve hüm min ba’di ğalebihim se yuğlebün” şeklinde okuyanlar da vardır. Böyle olunca âyetten şu anlaşılır: “Rumlar yenildi, sonra yenecekler ve bu yenmelerinden sonra yenilecekler. Yani onlar yenildikten sonra yenecekler, sonra yine yenilecekler demektedir. Demek ki onların iki gâlibiyetleri var... Müslümanların da sahabe devrinde olan gâlibiyetinden başka iki galibiyetleri vardır. Ashabın galibiyetinden sonra onlar tekrar bize galip geldiler. Bütün Şam şehirlerini ve Kudüs’ü aldılar. Sonra Müslümanlar, buraları tekrar onların ellerinden aldılar. Ermenistan’a kadar gittiler. Hicrî 489 yılında Rumlar tekrar Müslümanları yenerek bütün Şam ve Kudüs’ü geri aldılar. Bu hâdise, Arap ayı hesabıyla bin aydan meydana gelen altıncı senenin çıkması sırasında idi. Ve “Bıd’ı Sinîn” âyetini doğruluyordu. “Bıd’i Sinîn”in altıncı günü (6000 ay 12’ye bölünürse 500 yıl ) 500 senesinin başlarıdır. Sonra 500’ün tamamı ve 83 yıl (yani 583) yılı, “Seb’i sinîn”in yani yedinci senenin seneleri dolar. (7000:12= 583) Şimdi (yani bu tefsirin yazıldığı tarih olarak) biz 522 yılındayız.”
İşte İbn-i Berrecân, Kudüs’ün H. 583 (M. 1187) yılında tekrar Müslümanlar tarafından fethedileceğini bu âyetten çıkarmaktadır. Gerçekten Kudüs, Salahaddîn-i Eyyûbî tarafından 1187 yılında fethedilmiştir. Demek ki, İbn-i Berrecan ölümünden 47 yıl sonra vuku bulacak bir hâdiseyi haber vermiştir.Cidden bu acâyip bir şeydir.
Müfessir Âlûsî; Kadı Muhyiddîn İbn-i Berrecan tefsirinden Sakahaddin Eyyubînin Kudüs’ü fethedeceğini, anlamıştır.” demektedir...
Kur’an kelimeleri, gerçek muhataplarını bulunca konuşan birer melek gibi derin mânâlarını hemen anlatıverirler