Kur’an-ı Kerim, İlahî icraatlardan ve bunları takdir eden ve derin haşyet duyan bilgin ve bilgelerden şöyle bahsediyor:
“Görmez misin ki, Allah gökten bir su indirir. Onunla rengârenk, çeşitli meyveler yetiştiririz. Dağlardan da beyaz, kızıl, siyah ve türlü türlü renklerde yollar var etmişizdir. İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan yine böyle türlü renklerde olanlar vardır. Kulları içinde ancak âlimler, Allah’ı lâzım geldiği tarzda tâzim eder ve O’ndan haşyet duyarlar.” (Fâtır Suresi, 35/27-28)
Bir düşünür şöyle diyor: “Paris Nebatat Bahçesinde maymunlar dairesini geziyordum. Her cins maymunun yeri ayrı. Birbirlerinden parmaklıklar ile ayrılan oldukça geniş ve yüksek bölmelerde yaşıyorlar. Sık demir çubuklar arkasından bazen birbirleriyle ahbaplık da ediyorlar. Yere serilmiş temiz samanlar, onları taş veya çimentonun zararlarından koruyor… Kâh cambazlık ediyorlar, kâh bitleniyorlar, kâh parmaklıklardan ellerini uzatıp seyircilerden fıstık istiyorlar.
“Bir bölmenin önüne geldim ve hayretten donakaldım. O ne azametti, kibir ve gururun heykeli yapılsa, muhakkak model olarak bu maymunun vücut ölçüleri alınır. Kafa o kadar dik. Alnından çenesine doğru çekilen bir hat hemen hemen bir sütun, bir direk.
“’Sivri uzun yüzünün ortasında alnından burnunun altına kadar sıklemen renginde bir çizgi… Beyaz yanakları üzerinde tüyler bir gök kuşağı… Uçuk pembenin türlü nüanslarından tutunuz da mavi ve yeşile, uçuk sarıya kadar türlü renkler… Vücudu tatlı koyu kahverengi…
Bir renk saltanatı ki, sormayın! Nazlı edâlı bir manken zerafeti ile bir de arkasını döndü, aynı renk çeşitleri… Sanki baygın bir güneş batışının ufuklara akseden soluk tatlı renklerini işlemeye çalışan bir ressamın paleti.. Yaratılışta herşey var; fakat hata yoktur.” (Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan)
Kabukları birer ambalajdan başka bir şey olmayan meyvelerin dış güzelliği bile ressamlara ne şâhâne tablolar ilham eder. Bahar, gelinlikler giymiş gibi süslü meyve ağaçlarının, ihtişamlı mücevherlere benzeyen beyaz, pembe çiçekleri ile gönlümüze ferahlık verir. Üstelik her meyvenin tadı, kokusu başka başka…
Cenab-ı Hakkın renklerde vurduğu nakışlar bir başka âlem… Göklerde, yer yüzünde ve bütün câzibe ve büyüleyiciliğiyle deniz diplerinde, nâzik bir minyatür hâlindeki böceğin, altın renginde akvaryum balığının, kanatları en itinalı nakışlarla bezenmiş kelebeğin, renk renk yaldızlarla süslenmiş tavusun, argüs sülününün zarifliğinde Yaradan’ın estetik sanatlarının inceliği göze çarpacak kadar meydanda…
Endonezya kara tavuğunun Lyr’e benzeyen güzel kuyruğu ile Cennet kuşunun taçlarındaki, sorgucu andıran süslü kıyafetindeki âhenkli renkler ne kadar hayranlık uyandırıcıdır!..
Denizlerde istiridye kabukları içinde incinin meydana gelmesi, antozoer denilen polip cinsinin beyaz, kırmızı ve siyah mercanın varlığına vesile olması da yine güzellik ve zarifliğin, Yaradan’a yani Musavvir, Müzeyyin, Mücemmil olan Cenab-ı Hakka aittir.
Çeşitleri yüz bini bulan deniz kabuklarının bazılarındaki son derece hoşa giden renlerden ve zariflikten dolayı eski devirlerde, para yerine kullanıldığı gibi, hâlen de güzel salonları süslemektedir.
Gümüş pullarla süslü, parlak yaratıklar, insanı tarif edilmez bir şakınlığa ve hayranlığa dönüşüyor.
İbretle bakanlar için: Sardunya deniz kadar mavidir, güneş parladığında onları sudan ayırmak zor olur. Çünkü sular altı, bir sirk, bir şiir ve daima değişen bir karnavaldan başka bir şey değildir. Kambur kara gözlere, palyaçolara ve meş’um yüzlü bir büyücüye benzer varlıklara rastlar durursunuz!.. Mesela, bu balık, bol kara cübbesini bir dekorda şişiren bir sihirbazı andırır. Palyaço-balık, sanki una bulanmış ve daha sonra çilek reçeli kavanoza düşmüş gibi komik bir görünüşe sahiptir.
Tropiklerdeki mercan yataklarında çok yavaş kımıldayan kamelon balıkları bulunur. Bunlar bir moda dergisinin ressamının gıpta edeceği renklerle yetinmezler, ayrıca sık sık renk değiştirme vasfına da sahiptirler. Bu balıklar birkaç dakika içinde sanki altı veya yedi kılık değiştirmiş gibi renklerini koyulaştırıp hafifletirler. Yosunların canlı filizlerini kemiren tavşan-balık, yaprak yeşili, açık pembe veya koyu kırmızı olabilir. Kaplumbağa veya köpek balıklarının sırtlarına yapışarak onları yem olan derinliklere sürükleyen pilot-balık da sırasıyla yeşil, süt beyaz veya koyu gümüşî renkleri alır.
İlk beyazdan başlayan mercan balığı, daha sonra pembe, al ve siyahımsı bir renk alır. Aslında mercan avcılarının dedikleri gibi balık, yaşadığı mercan tarlalarının renk âlemine bürünür.
Güney Pasifik denizlerinin aslan balığı pembe ve açık mavi renkte olmasına rağmen düşmanla karşılaşınca, şeytan boynuzlarını andıran kara yüzgeçlerine açarak kan renginde hançerlere benzer sivri tüylü kuyruğunu şişirerek suları yarar…
“Betta dişi” yumurtalarını bıraktığı yuvanın etrafında, elle boyanmış gibi nâzik renklerle bezenmiş kanatçıklarını açarak ve kapatarak semazenler gibi etrafta dönerek, görülmeye değer, şâhâne bir semâa başlar. Fakat bir çoğumuz hâlâ, Yaradan’ın büyüklüğüne, sadece deniz yüzündeki dalgaları göstererek, dibindeki esrarengiz dünyadan habersiz bir gaflete delil getirmeye çalışırız. Ah bir şu sathîliklerden bir sıyrılabilsek!... Aslında kendi ruhumuz dâhil, herşeyin derinliklerinde kim bilir neler var?..
Evet biz bu cihana, sahip olmaya değil; şâhit olmaya geldik… Bu şâhitliği tefekkürle taçlandırmak, ne âlâ temâşâ…
Safvet Senih