M. Fethullah Gülen Hocaefendi, 1980 öncesi bir vaazında çağlar boyunca inananların başlarına gelen belâlar hakkında dikkat çekici şu ifadeleri ortaya koyuyor.

“Müminin vazifesi, Hakk’ı anlatmaktır.  Hz. Nuh, o kadar gayret etmesine rağmen gemiye binerken yanında ancak 70-80 insan vardı. Hatta Tevrat ve İncil’de Hz. Nuh’un yanında olan sekiz kişiden bahsedilir. Hz. İbrahim, Firavun tarafından tehdit edildiğinde eşine, ‘Ey Sara biliyorsun ki yeryüzünde senden ve benden başka inanan yok. Eğer biz de mahvolursak Allah’ın adını anan kimse kalmayacaktır’ diyordu. Hz. İbrahim’in hayatı incelendiğinde ne büyük sıkıntılar çektiği görülecektir. Hz. İbrahim, o zamanlar Şam önlerinde yaşayan ve bir kısım tarihçilerin adına Saduk dedikleri Firavun tarafından eşi ile tehdit edilmiştir. Hz. Mesih’in etrafında sağlam inanmış on bir buçuk insan kalmıştı. Beş büyük peygamberden biri olan şanı yüce Nebiye (Hz. İsa’ya) on iki kişi olan ümmetinden birisi de ihanet etmişti. Hz. Musa’nın hayatı bu çeşit imtihanlarla doludur. İrşad etmek için karşısına dikildiği Firavun tarafından ölümle tehdit edilmiştir. Hak yolunda yürüyenler bazen tekme tokat yiyeceklerini harekete maruz kalacaklarına ve yüzlerine tükürüleceğine hazır olmalıdırlar. Başımızda değirmen taşı çevirseler, bizi makaslarla doğrasalar, külümüzü kavurup savursalar, testere ile bizi ikiye ayırsalar, Allah’tan gelen bu imtihanlara sabretmeliyiz… Tâlut’un ordusunda Hz. Davud’la birlikte 313 inanan insan olduğu rivayet edilmektedir. Dinsiz, ordusu ile karşılaşınca şöyle dua ettiler: ‘Ey Rabbimiz başımızdan, yağdırır gibi sabrı üzerimizden boşalt, ayaklarımıza sebat ver ve bu kâfir topluluğa karşı bize nusret bahşeyle.”  (Bakara Suresi, 2/250)

Yukarıdaki bu konuşmadan 35 yıl sonra 2 Şubat 2013’de de aynı şeyleri söylüyordu.

“Belâ ve musibetlere dayanma bir çeşit ibadettir. Belâ ve musibetler karşısında aktif sabır içinde bulununca; o sıkıntılar, o belâlar insana namazın kazandırdığı sevabı kazandırır, hac sevabı, oruç sevabı kazandırır… Alvar İmamı kutup gibi bir insandı. ‘Allah sevdiği kullarını belâya müptela eyler’ diyor. Her belânın içinde bir nimet vardır. Bir, sıkıntıyı çekmenin sevabını kazanırsınız. Bir de, Cenab-ı Hakk’ın o muamelesine rızâ göstererek kazanırsınız. Musibetler karşısında Allah’ın takdirine rıza göstermek lâzım Cehenneme bile koysalar acaba bir parça yeri söndürebilir miyim, demeliyiz. Peygamberler bile çok ağır imtihan olmuşlar. Hz. Âişe ifade ediyor. Efendimiz, ‘Yâ Âişe, kavmimden çok çektim, ezâ gördüm, cefâ gördüm, çok çektim’ diyor. Bizim şimdiye kadar çektiklerimiz cehennem azabı bile olsa değer bence… Sıkıntı çekmeyen, tavır ve davranışları kontrol altına alınmak istenmeyen hiçbir hak dostu yoktur. Kâbiller hep Kâbil olarak kalmış. Hâbiller de hep Hâbil olma mağduriyetini, mazlumiyetini yaşamış. Şikayetçi değilim. Bize de çekmek düştü Gâlib’in (Osmanlı dönemi şâiri) ifadesiyle kime ne düşerse düşsün, bize ağlamak düştü.” 

M. Fethullah Gülen Hocefendi 2013 ve 2018 yıllarındaki konuşmalarında da şöyle diyor: “Hz. Âdem’den İnsanlığın İftihar Tablosu Muhammed Aleyhisselama kadar hepsi çekmiş. Sokrates çekmiş, insanlığa yararlı olan herkes çekmiş. Eğer bir demir pençe içinde sıkılma bir yönüyle yanlışın neticesi olsaydı, Allah (c.c.)  Hz. Âdem’i başta öyle demir bir pençe ile sıkmazdı. Hz. Nuh, 20-30 insanıyla yalnızlığa terk edilmezdi. Hz. Musa Mısır’ı terk etmezdi. Hz. Zekeriya testereyle ikiye biçilmezdi. Hz. Yahya bir yerde öldürülmezdi. Hz. Mesih için çarmıhlar hazırlanmazdı. İnsanlığın İftihar Tablosu, bağrında neşet ettiği Kâde’den, Beytullah’tan uzaklaştırılma mecburiyetinde bırakılmazdı. Burada bu kötü bir şey olsaydı, Allah en sevdiği kullarını bu türlü şeylere maruz bırakmazdı. Demek ki, bu yolun cilvesi bu!”

2 Ekim 2016’da “Bana gönül vermiş olan insanlara Türkiye’de yapılanlar beni öfkelendiriyor ve üzüyor ama beni şaşırtmıyor. İnsanlık tarihinde imanlılar her zaman takip altında olmuştur. Hz. İsa gibi bir peygamberden bunu kabullenmeyi öğrendik.” diyor. 

Yani bu yolun kaderi bu…