Bir gün Gazeteciler Ve Yazarlar Vakfına meşhur bir gazeteci geliyor ve arkadaşlara: “Siz bizi korkutuyorsunuz. Çünkü çok büyüdünüz veya çok büyük görünüyorsunuz. Mesela düşünün, tavşan korkak bir hayvandır ama bir gün karşınıza beş ton ağırlığında bir tavşan çıkarsa, elbette korkarsınız… Siz çok büyüdünüz veya çok büyük görünüyorsunuz” diyor.
Demek istiyor ki, sizden korkanlar aleyhinize birleşiyorlar ve düşmanlarınız çoğalıyor. Başınız büyük derde girecek. Şimdilerden sizi uyarıyorum…
Bütün dünyanın, eğitimde orijinal bir model olan öğretmenlerimiz ve belletmenlerimizin başarısından herkes memnun… Bizim öğrenci evlerimizde abiler ve ablalarımız içinde şefkatle yetişen kahraman evlatlarımız hiç gözlerini kırpmadan dünyanın en uzak ülkelerine gittiler, en ağır şartlarda hizmet ettiler. Orta Asya’da bizim okullardan mezun olup Japonya’da başarı gösteren üniversite talebelerinin ağızlarından çıkan abi ve abla kelimeleri çok dikkatlerini çekmiş… Onlar da meraklarını gidermek için bu kelimelerin mânalarını sormuşlardı…
28 Eylül 2021 tarihinde Prof. Dr. Jon Abdullah Yasin’in emeklilik onuruna verilen yemekte 3,5 milyon mensubu bulunan Varisüddin Muhammed’in kızı Leyla Muhammed Hanımefendi söz arasında dedi ki: “Sizin, abi ve abla diye çok güzel kelimelerimiz var. Ben de Hizmet’in ablası olmak istiyorum.” dedi. Gerçekten bu, bizler için büyük bir iltifattı.
Orta okul sıralarında bir öğrenci, bir evimize uğruyor. Orada sana yağı kullanılmıyor ve koka kola içilmiyor. Onun zihninde, “Müslümanlar sana yağı yemez ve koka kola içmez” diye kazındı. O eve bir daha uğramadı. Aradan seneler geçti. Gün geldi çok sevdiği ağabeyi intihar etti. Günlerce onun mezarı başında bekledi. Bir gün bir başka cenaze için kabristanda helva ve pilav dağıtılırken ona da ikram etmek istediler. O “Bunlar sana yağı ile yapılmadı değil mi?” diye sordu. Onlara bu soru tanıdık geldi. O hüzünlü ve kırık kalbli gençle ilgilendiler. O daha sonra büyük bir ülkeye gidip imkân sahibi oldu. Kendisine el uzatan ağabeyinin Hizmet düşmanlarımız tarafından zulme uğradığını ve ülkeyi terk edip firar ederken başka bir ülkeye kaçak girdiği için hapse benzer bir kampa düştüğünü öğrenince doğruca oraya gider. Ne eder eyler, elinde enfes yemekler ve baklavalarla görevlilerin karşısına geçer onlara ikramlarda bulunur ve mutlaka abisi ile görüşmek istediğini söyler yalvarır ve yakarır ve gece vakti olmasına rağmen onunla görüşür. Avukatlar tutup onu kurtarmaya çalışır.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi “Ruh Mimarları Rabbaniler” başlıklı yazısında diyor ki: “Günümüzde ahlâkî değerleri, insandaki için derinliğini, kalbî ve ruhî hayatın önemini dudak bükerek karşılayanlar olsa da, hakikî insanlığa giden yolun, bu değerlerden geçtiğinde şüphe yok… Bugün içtimaî, iktisadî, siyasî, kültürel değişik bunalımlarla iki büklüm ve sırtında birkaç kamburu birden taşıyan çağın insanını, üst üste buhran ve tazyiklerden kurtaracak tek çare yine bu dinamiklerin hayata geçirilmesi olsa gerek. Böyle hayatî bir misyonun gerçekleşmesi ise ancak hiçbir zaman kendini düşünmeyen, düşünecek olursa da, kurtuluşunu başkalarının kurtarılmasında gören rabbanîler sayesinde mümkün olacaktır.
“Bize göre –bununla gerçek Müslümanlığı kastediyorum –Allah nezdinde kurtulmuş olmak, kurtarıcı olma cehd ve gayretine bağlıdır. Biz, uzak ve yakın geleceğimizin selâmetini, başka ruhlara sığınak olmada, başka iradelere fer pompalamada, başka gönülleri şahlandırmada görür ve her zaman yangınları göğüsleyen ve şahsî çıkarlara sırtını dönen kimseler arasında yerimizi almak isteriz. Zaten davranış ve hareketlerimizin ahlâkî olması da, ruhlarımızda mefkûreleşen böyle bir mesuliyet şuuruyla yakından alâkalıdır.
“Evet, topyekûn varlığı kucaklayan nizamın en hayatî nüvesini teşkil edip evrensel huzurun da en ehemmiyetli kaynağı sayılan ve hemen her zaman ferdiyetimizin sınırlarını aşan böyle bir sorumluluk ruhu, böyle bir yüce himmet azmi ve rehberlik iradesi, hem bizim kurtuluşumuzun biricik esası hem de bütün insanlığa muhtaç olduğu ruh ve manayı fısıldayacak en müessir bir ses ve en beliğ bir lisandır.
“Umum varlık ve genel nizama arkasını dönüp egonun karanlık labirentlerinde ömürlerini geçirenlerin kurtuluşa erdikleri görülmemiştir. Kurtuluşa ermek şöyle dursun, böyleleri çok defa kendilerine hüsnüzan besleyenlerin de helâk olmalarına sebebiyet vermişlerdir. İnsanlığın ileriye yürüdüğü dönemlerde hep varlıkla el ele olduğu dönemler olmuştur. Şimdilerde de, geleceğe yürümeyi planlayanlar egoizmayı bırakıp mutlaka herkesle ve he şeyle el ele olmalıdırlar. İradeler ve idealler, hakiki mânâda bütünleşmiş heyetlerin, kenetlenmiş azimlerin ve kollektif şuurların desteğini aldığı ölçüde gerçek değerini bulacaktır.”
Büyüğümüzün yazmakta ve ifade etmekte olduğu güzellikleri özümseyip içselleştirecek nurlu yolumuzda, istikametle yürüyüşümüzü sürdürmeye bakmalıyız.