Ne Hürriyeti?

Safvet Senih

Safvet Senih

13 Ağu 2020 13:20
  • Büyük mazlum ve mağdurlardan 1930 doğumlu merhum Mustafa Cahid Türkmenoğlu, Üstad Bediüzzaman Hazretlerini, ilk defa İstanbul’da Gülhane Parkı ile Beyazıt arasında tramvayda henüz Hukuk Fakültesi talebesi olduğu gencecik günlerde 1952’de görüyor. Beş sene sonra 1957 senesinin son aylarında Üstad Hazretleriyle Isparta’da yarım saat kadar görüşebilmiştir. Ama o görüşmede hayatının en mühim dersini almıştır. Zübeyir Ağabeyin tesbiti ile Üstad Hazretleri kendisine “Kardeşim, bu zamanda ÂZAMΠ İHLÂS,  ÂZAMΠ FEDÂKÂRLIK, ÂZAMΠ SADAKAT  VE  ÂZAMΠ DİKKAT  LÂZIMDIR.”  diyerek  TAM DERSİNİ  VERMİŞTİR…

    Mustafa Cahid Türkmenoğlu 1957-1977 yılları arasında Risale-i Nurları okuduğu ve neşrinde bulunduğu için; Erzurum, Ankara  ve Salihli hapisanelerinde,  büyük  çileler çekmiştir.  Mustafa Cahid Ağabey bir hatırasını şöyle anlatıyor:

    “Büyük Risalelerden biri basılırken bir ara Ankara’da bazı arkadaşlar vazife sebebiyle, bazı arkadaşlarda yaz tatili sebebi ile memlekete gitmişlerdi. Ben matbaada yalnız kalmıştım. Gerçi ara sıra talebelerden yardıma gelenler olurdu, ama pek durmuyorlardı. Ben de bir ara basım işini bırakıp Ankara’dan ayrılmak istediğim yere gönderilmiyordum. Doğuş Matbaasında bize tahsis edilen odada çalışırken bazen kendi kendime bağırarak ‘Ben istediğim yere gidemiyorum, ben hürriyetime sahip değil miyim?’  diyordum.

    “Bir müddet sonra matbaa işlerinde yardım etmek üzere birkaç arkadaş geldi. Ben de onların gelişlerinden istifade ederek Üstadı ziyarete gittim. Isparta’da Üstadın bulunduğu eve geldim. Kapıyı çaldım. Arkadaşlar açtılar. Benim geldiğimi Üstad’a söylediler, ‘Gelsin’ demiş. O sırada Üstad Hazretleri odada yalnızdı, ben oda kapısından içeri girip elini öpmek için yanına giderken Üstad birden yüksek sesle, ‘NE  HÜRRİYETİ?’  diye bağırdı, şaşırmıştım. O anda matbaadaki odada bağırdığım sözler aklıma geldi. Mahçup bir halde elini öperek önüne oturdum.  Üstad bana önemli bir ders verdi ve “KARDEŞİM, ÖYLE  KİMSELER  GELMİŞLER Kİ,  KUR’AN’IN  BİR TEK  HARFİNİN  HAKİKATI  İÇİN  KENDİLERİNİ  FED  ETMİŞLER.  BİZE NE  OLUYOR  Kİ,  ŞİMDİ KUR’AN’IN  TAMAMINA  TAARRUZ  VAR.  BİZ  KENDİMİZİ  NİYE  FED  ETMEYELİM?’  dedi. Kur’an’a ve imana hizmet etmenin bu zamanda çok ehemmiyetli olduğunu söyleyerek  çok güzel bir ders verdi.”

    Mustafa Cahid Ağabey, hatıralarına mütevazi ifadelerle başlayıp “istihdam” gerçeğini de şöyle anlatıyor:

    “Hatıraları (Necmeddin Şahiner Ağabeyimiz için)  yazarken, NEFSİME  değil  BİR  PAY  ÇIKARMAK,  belki NEFSİM  HİÇ İSTEMEDİĞİ  HALDE NASIL  BU HİZMETTE SENELERCE  İSTİHDAM  EDİLDİĞİNİ belirtmek içindir… 

    “1952 senesi Hukuk Fakültesi birinci sınıftaydım. Konyalı Saffet isminde bir arkadaşımla, şimdiki Gülhane parkında biraz ders çalışmış ve fakülteye dönmek üzere tramvaya binmiştik. Hukuk Fakültesine yaklaşırken arkadaşım bana; ‘Vatmanın yanında ayakta duran zatı tanıyor musun?’ diye sordu. Ben de, ‘Hiç böyle birini görmedim ve tanımıyorum’ dedim. Arkadaş bana, ‘Gel bu zatın elini öpelim, bu zat büyük bir evliyadır.’ dedi. O sırada tramvay Beyazıt Meydanına giriyordu. Arkadaşım Saffet yerinden kalktı, arkasından ben de kalktım. Tramvayda vatmanın yanında ayakta duran zatın elini öptük. O zat bize, ‘Siz nerede okuyorsunuz?’ dedi. Üniversitenin büyük kapısını göstererek; ‘Burada okuyoruz’ dedik. Sonradan Bediüzzaman Said Nursi olduğunu  öğrendiğim zat bize ‘Ben Fatih’te kalıyorum, gelin görüşelim’ dedi. Biz de ‘Peki’ diyerek tramvaydan indik.”

    Birkaç gün sonra bir kandil günü arkadaşı Saffet ile görüşmek için Fatih’e giderler ama Üstad müsait olmadığı için görüşemezler. Ama 1952 Ekim ayında İstanbul Hukuk Fakültesinden kaydını alıp Ankara Hukuka naklini yaptırır. Orada rahmetli Atıf Ural ile tanışır. Onun, Cebeci’nin yukarı taraflarında bir odalı kerpiç yapılı evine gidip gelmeye başlar. Risaleleri ve Hizmeti orada iyice tanımış olur.  Beş sene sonra Isparta’da Üstad’ı ilk ziyaretinde, odanın kapısından içeri girip elini öpeceği sırada, Mustafa Cahid Ağabeye ‘Ben seni tanıyorum’ dedi. Üstad  Hazretleri onu görünce, İstanbul’da tramvayda ilk gördüğü zaman hatırlamıştı…

    Çeşitli sıkıntıları Hizmet için çeken Mustafa Cahid Ağabeyimiz diyor ki:

    “Hapisten tahliye olur olmaz Üstad’ı ziyaret ettim. Fakülteyi de bitirmiştim. Ziyaret sırasında bana dedi ki: ‘Kardeşim, sana mebusluk, valilik, Diyanet İşleri Başkanlığı verilse bunları mı kabul edersin? Hem de serbest hareket edeceksin, yalnız cüz’î şeylerde onlara tâbî olacaksın. Kabul etmediğin takdirde hem seni hem de kardeşlerini hapse atacaklar. Bunu mu kabul edersin?’ dedi. Ben hiç ses çıkarmadım. Üstad, ‘Ben ikincisini kabul ederim’ dedi.

    “Yine bir seferinde Üstadı Emirdağ’da ziyaret etmiştim. Üstad bana kitapların basım ve cildi için 2500 lira para verdi. ‘Bu parayı hizmete ebeveynin verdi.’ dedi.  O gün Üstad’ı Emirdağ’da ziyaret ettikten sonra Ankara’ya dönmek için o gün Eskişehir’e geldim. Eskişehir’de yedek subaylığını Ankara’da yaparken sık sık yanımıza gelen Erhan Arbatlı’ya uğradım. Erhan bana, ‘Bu gece burada kal, yarın gidersin’ dedi. Ben de o gece Eskişehir’de kaldım. Sabah namazından sonra Üstad’ın Eskişehir’e geldiğini öğrendik. Erhan’la beraber Eskişehir’deki odun pazarında bulunan Abdülvahid Tabakçı Ağabeyin evine giden Üstad’ı ziyarete gittik. Kapıyı çaldık açtılar. Üstad’a talebelerden biri, ‘Türkmenoğlu ziyarete geldi.’ dedi. ÜSTAD  TANIMADIĞINI, beyan etti. ŞAŞIRMIŞTIM. Oda kapısı açıktı, yavaşça içeri girdim. Üstadın elini öpmek için yanına yaklaştım ve elini öpmek için eğildiğimde, ENSEME  BİR  TOKAT  İNDİ. Üzülmüştüm, olduğum yerde yere çöktüm. Üstad üzüldüğümü hissetti. Hatamı anladım. Ankara’ya bir gün gitmemekle, HİZMETİ  AKSATMIŞ, dolayısıyla Risalelerin çıkmasının gecikmesine sebep olmuştum. Üstad Hazretleri, Risalelerin bir an önce çıkmasını her şeyden ehemmiyetli görüyordu.”

    İnsanlığın muhtaç olduğu iman ve Kur’an Hizmeti için elbette, her türlü fedakârlığa ve cefâkârlığa değer… 

    Safvet Senih 
    13 Ağu 2020 13:20
    YAZARIN SON YAZILARI