Fetih Suresinin son âyeti üzerindeki M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tesbitlerine devam ediyoruz:
“Muhammed Aleyhisselam ile beraber peygamberi bir maiyete (beraberliğe) eren herkes, İlahî maiyete de ermiş demektir. Bir yönüyle cismaniyet âlemine ve yaratma âlemine ait Efendimizle (S.A.S.) maiyet, aynı zamanda emir âlemine ait belki Cenab-ı Hakla maiyetin bir İZDÜŞÜMÜDÜR. İşte Âyet-i Kerimede ‘Onun (Muhammed’in) maiyetinde bulunanlar’ derken bahsettiğimiz bu maiyet kasdedilmektedir; âyetin devamında ise, bu ufku yakalayan insanların özelliklerinden bahsedilmektedir.
“Bu özelliklerden biri, onların ‘inkarcılara karşı son derece şiddetli’ olmalarıdır. Yani mahiyetlerindeki inanma istidadını (potansiyelini) körelten, bunca deliller Allah’ın varlığını ilan ederken, bütün bütün onları yalanlayıp inkâra sapan ve Allah’ın yaktığı İlahî meş’aleyi söndürmeye çalışan insanlara karşı şedittirler. İkinci özellikleri ise ‘Kendi aralarında fevkalade şefkatli ve merhametlidirler.’ Bu özellikler ile beraber: ‘Sen onları, sürekli rüku ve secde halinde görürsün. Allah’ın lütuf ve rızasını ister dururlar.’ Demek ki, onlar, ayaklarını koydukları aynı yere başlarını da koyarak bir HALKA HALİNE gelmiş ve böylece Allah’a en yakın bulunma halini kazanmış kimselerdir. Aynı zamanda onlar, her şeylerini Allah’ın fazlından bilirler. Zaten neticede, onların istedikleri de sadece ve sadece Allah’ın rızasıdır. ‘Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir.’
“İşte bunlar, Ümmet-i Muhammed’in Tevrat’taki vasıflarıdır.’ Tevrat, Hz. Musa Aleyhisselama inen ve daha sonra tahrif edilerek büyük ölçüde hüdanın yerine hevanın, ruhun yerini maddenin aldığı bir kitaptır. Tevrat’ta Ümmet-i Muhammed anlatılırken, manevî yönleri ve yanlarıyla ve METAFİZİK cepheleriyle anlatılmaktadır. Diğer taraftan ‘Onların İncil’deki vasıflarına gelince, onlar tıpkı bir ekin gibidirler.” Ekin, tohumda meydana gelir ve maddidir. Tohum bir cisimdir ve tıpkı yumurtadaki hayat düğümü ve insandaki sperm gibi hayat programı yüklenmiş bir cisim ‘Topraktan rüşeymini çıkarır.’ ki, o da bir maddedir. ‘Şat’e’ kelimesinde maddi yapının zuhuru gibi bir musiki de gizlidir. Burada her kelimeye, mükemmel bir sözcüğü ile ifade edilmeyecek ölçüde seçilmiş.. seçilmiş ve adeta bir dantelanın atkıları halinde örgülenmiştir. ‘Gılzet kazanır, kalınlaşır, sertleşir.’ Burada da mesele yine hep madde etrafında dönmektedir. Zira mânânın, ruhun, metafiziğin kalınlaşması söz konusu değildir. ‘O maddî yapı üzerinde kalkar, doğrulur’ demektir. ‘İnsanın sâk’ı bacaklarıdır. Filiz ve ağacın sâk’ı ise sapıdır. ‘Öyle ki, tohumu, toprağın bağrına atan insan bile, onu bu haliyle gördüğü zaman şaşkınlıktan kendisini alamaz. Öyle ki, tohumu toprağın bağrına atan insan bile, onu haliyle gördüğü zaman şaşkınlıktan kendini alamaz. Netice itibariyle inkârcıları gayz içinde bırakıp öfkelendirsin diye.’ Bu ise, başkalarının gözünü doldurması, onların içine takdir, dehşet ve korku salması gibi hep maddeye müteallik şeylerdir.
“Dikkat edildiği takdirde, İncil’de yer alan benzetmeler, fizîkî açıdan, tamamen maddeci bir anlayışı aksettirmekte ve her şey mahsusata (gözle görülür, elle tutulur şeyler) ait yanları ile nazara verilmektedir. Tevrat’ta zikredilen hakikatlar ise, hiçbiri elle tutulur, gözle görülür ve pozitivistçe mülahazalarla mahsûsata taalluk eden şeylerden değildir. Bunların hepsi âdeta insanları âlem-i emir ve mücerred (soyut) hakikatlar etrafında dolaştıran manevî mefhumlardır. İşte bu incelik Efendimiz Hz. Mesih’in konumunu anlama bakımından çok önemlidir. Hz. Mesih’i yetiştirme mevzuunda Hz. Meryem ölçüsünde başka bir kadın göstermek mümkün değildir. O, öyle yüce bir kadındır ki, iffetine düşkünlük meselesinde meleğin karşısında bile müthiş bir ürperti yaşamıştır.
“Hz. Mesih’in hayatı hep sebepler üstü ve hârikulâdelikler içinde cereyan eden bir anneden dünyaya gelmiş bir RUH İNSANI olarak, Cenab-ı Hakkın himayesinde büyümüştür. Zira, Hz. Mesih’in karşısında, senelerden beri devam eden ve maddeciliği, tamamen bir din haline getiren; yıkılması, yenilenmesi, değiştirilmesi çok zor olan bir toplum vardı ve o, hayatı boyunca böyle bir toplumda mücadele etti. Hz. Mesih, peygamberlik vazifesi ile gönderilirken bu insanları doyuracak bir donanımla teçhiz edilmiş ve onların putlaştırdıkları maddeyi; babasız dünyaya gelme, ölmüş insanı diriltme hastaları iyileştirme, en onulmaz dertlere şifa dağıtma gibi pek çok mucizeler göstererek aslî hüviyetine kavuşturmuştur.” (Kur’an’dan İdrake Yansıyanlar)
Diyaloglarda, Ehl-i Kitapla meseleleri görüşürken Hocaefendinin tesbitleri de aklımızın bir ucunda bulunmalıdır.