Yirmi sene önce M. Fethullah Gülen Hocaefendiye “Tanıdığımız bir çok insanlar dünyanın değişik ülkelerinde canla başla hizmet ediyor ve sevindirici haberlerle dönüyorlar. Bizler de; ‘HİZMET ARTIK YURT DIŞINDA YAPILIYOR, burada biz boşuna duruyoruz’ gibi bir duyguya kapılıyoruz. Bize neler tavsiye edersiniz?” diye sorulan soruya şöyle cevap veriyor: “Bu duygu ve düşüncenin değişik sebepleri olabilir. Bunlardan birisi YENİLİK RUHU ve YENİLİK DÜŞÜNCESİ olabilir. Arkadaşlarımız oralarda yeni çevreleriyle yenilik duyuyor, yenilik düşünüyor, yenilik telaffuz ediyor ve her şeylerini bu yeniliğe göre yapabiliyorlar ki, ben de şahsen böyle bir düşünceye öncelikle hürmet duyar ve asırlardan beri İslam dünyasının mahrum olduğu ruh, nazarıyla bakarım.
“Ayrıca burada şu birkaç mülahazayı hatırlatmakta da yarar var:
1-İnsanın böyle bir duygu işe nefsini hırpalaması, kendini hesaba çekmesi ve saf duygu, saf düşünceye doğru merdiven tırmanması ki; herkes için metafizik gerilimin önemli bir esası sayılır.
“Evet, insan ister yurt içinde, isterse yurt dışında hizmet adına yaptığı hizmetleri katiyen yeterli görmemeli; zira kendini yeterli gören ve ‘yapacağım şey kalmadı’ diyen insan, aldanmış bir zavallıdır. Mümine gerçek anlamıyla ‘Firavun’ denilemez ama bu düşünceye sahip olan, mini bir firavun sayabilir ve kaymaya, kaybetmeye de namzet demektir. Onun içindir ki, her ferdin, her şeye yetmediğine inanması; başka güç kaynaklarını kendi hesabına kullanabilmesi, büyük hamleler yapabilmesi adına çok önemli bir dinamiktir… Aksi takdirde, bazen böylesi insanlar, kendi benliklerinin enkazı altında kalır ve ezilir… İmansız gitmeseler de dalâlet dalgaları arasında bocalar dururlar…
“2-Bazı kimseler, hizmetin gelişme seyri içinde, dünyanın değişik yerlerine gönderilirken, bazıları da meslek, v.s… itibariyle burada kalıyorlarsa, bu onların kalmaları gerektiğinden dolayıdır.
“3-‘Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.’ Fehvasınca, burada hizmetleri gereği kalan insanlar, o diyarlara HİCRET etmiş, HİZMET yapmış kişiler gibi sevap kazanabilirler. Nitekim Kur’an’da ‘Müminlerden Allah’a verdikleri sözde duran nice er oğlu erler vardır ki, onlardan bazıları sözünü yerine getirip, o yolda canını vermiş, bazıları da (şehitliği, sıranın kendilerine gelmesini) beklemektedir.) (Ahzab Suresi, 33/23) buyurulmaktadır. İşte âyetin işaret ettiği bu düşünce atmosferi içinde, sıranın kendilerine gelmesini bekleme mülâhazası, onları da burada, iradeleri hârici kalmanın dezavantajından kurtarabilir.
“4-Türkiye, bu gün dünyanın değişik yerlerinde görülen hizmetlerin merkezi durumundadır. Öyleyse bu merkezi hizmetin, sağlıklı gelişimi adına, halkıyla, talebesiyle, rehberiyle, öğretmeniyle, kadını ile, erkeğiyle korunması ve dağıtımın bu dengeler gözetilerek yapılması şarttır.
“Evet herkes ama herkes ‘Bana Türkiye’nin içinde ve dışında Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da, Avustralya’da veya başka bir yerde bir vazife terettüp ederse mutlaka bir nefer gibi gidebilirim’ düşüncesine kendini kilitlemeli ve hep öyle bir duyguyla yaşamalı ki; böyle bir vazife, ömür boyu ona terettüp etmese bile, bu konuda hazır bulunması ona yeter. Nitekim nasıl ki Allah Rasulü, bu konuda şöyle buyururlar; ‘Şehadeti hulûs-u kalb ile isteyen, yatağında bile olsa şehiddir.’ Aynen bunun gibi, bu düşünceye kilitli insanlar, cihanın dört bir yanında cihad ediyor gibi cihad etmenin sevap ve faziletli ihraz edebilirler. Ancak niyette yörüngelerini bulmalı ve kendilerini fiilen hazırlanmaları şarttır.
“Evet, her ferd, ‘Ben niye fiilî mücahedenin önünde, ön cephede ölüm ilk defa kendilerine gelecekler arasında, ilk defa YOKLUKTA VARLIK CİLVESİNİ GÖSTERENLER, ilk defa düzenleri bozulup da yeniden kurmaya çalışanlar arasında yerimi almadım’ dememesi ve bu teessürü vicdanında duymaması için şimdiden kendini şartlandırmalıdır… Evet, artık söz değil, hamle ve aksiyon devri.”
Öbür taraftan çok sıkıntılı bir SÜREÇ yaşasak da, tam da MECBURÎ BİR MUHÂCERET dönemi yaşıyoruz. Bunu bir cebr-i lütfî bilip en güzel şekilde değerlendirmeye çalışmalıyız.