Barla Lahikasına giren 127. Mektup altı Ağabeyimizin müşterek tesbitlerinin ifadesidir ki; şöyle diyorlar...
Risale-i Nurun Isparta'ya ne derece rahmet olduğuna delâlet eden bir tevâfuk-ı acîbe:
Risale-i Nurun mazhar olduğu inâyâtın külliyetinden mühim bir ferdi de şudur ki; Isparta Vilâyeti sekiz seneden beri Risale-i Nurun müellifini sînesinde saklamıştı ve Barla gibi şirin bir nahiyesinde Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve keremiyle -muhafaza etmişti. Bu müddet zarfında - yavaş yavaş intişar eden Risale-i Nurdan Isparta'da binler adam imanlarını takviye ettiler. Bilhassa, gençler pek çok istifade ve istifaza ettiler.
Vaktâ ki, Üstadımızın Barla gibi lâtif ve şirin bir mahaldeki sıkıntılı ve pek acıklı ve en katı kalbleri ağlatan işkenceli esareti bitti.
Risale-i Nurun müellifi olan Üstadımızın nazarı Cenâb-ı Hakk'ın avniyle Isparta'ya müteveccih oldu. Evhama düşen bazı zâlim ehl-i dünyanın; teşebbüskârâne harekât-ı zâhiriyesi bir sebeb-i âdî olarak yeni bir zulme hedef oldu. Üstadımız Isparta'ya getirildi. Fakat Üstadımızın teşrif ettiği zaman yaz mevsiminin en hararetli zamanı idi. Yağmurlar kesilmiş, Isparta'yı iska eden sular azalmış, bir kısm-ı mühimminin menba'ı kesilmiş; ağaçlar sararmağa, otlar kurumağa, çiçekler buruşmağa başlamıştı. Risale-i Nurun en ziyade intişar ettiği mahal Isparta Vilâyeti olduğu için Risale-i Nur hakkındaki inâyât-ı Rabbaniyeyi pek yakından müşahede eden Risale-i Nur şakirdleri olan bizler, mühim bir vâkıaya daha şâhid olduk.
Bu hâdise ise: Müellifinin Isparta'ya teşrifini müteâkib -bir asır içinde bir veya iki def'a vukua gelen- bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretli yağması olmuştur. Pek hârika bir surette yağan bu yağmur Isparta'nın her tarafını tamamen iska etmiş; nebâtata yeniden hayat bahşedilmiş, bağlar, bahçeler başka bir letâfet kesbetmiş; ekserisi hemen hemen ziraatla iştigâl eden halkın yüzleri -Risale-i Nurun nâil olduğu inâyâtından ve bereketinden olan bu yağmurdan istifade ederek- gülmüş, ruhları inbisat etmişti. Cenâb-ı Hakk kemâl-i merhametiyle, bu yaz mevsiminin bu şiddetli ve hararetli vaziyetini, baharın en letâfetli, en şirin ve en hoş vaziyetine tebdîl etti. Gûya Risale-i Nur, yüz on dokuz parçasıyla, müellifi olan Üstadımıza bir taraftan hoşamedi etmek ve mahzun olan kalbine teselli vermek ve gamnâk ruhunu tatyîb etmek; ve diğer taraftan da, sekiz seneden beri yaşadığı Barla'yı unutturmak ve o muhteşem Çınar ağacını ve dostlarını ve alâkadar olduğu şeylerden gelen firak hüznünü hatırlatmamak için, Cenâb-ı Haktan yüz on dokuz risalenin eliyle, yüz on dokuz bin kelimeleri diliyle dua etti, yağmur istedi. Cenâb-ı Hak, öyle bereketli bir yağmur ihsan etti ki; bir misli doksan üç târihinde yağdığını ihtiyarlarımızdan işitiyoruz diyorlar.
Evet Barla’daki işkenceli hayat çekilmez olunca Üstad Isparta’ya gitmeyi arzuluyor. Ehl-i dünya da bir köye (Barla’ya) sürgüne gönderdikleri, aktif sabır içinde hareket eden Üstad’ın faaliyetinden endişeye kapıldıkları için onu yine zulmen Isparta’ya getirdiler. Isparta ise susuzluktan felaketin eşiğinde bulunuyordu. Üstad, üçüncü, dördüncü günü gezip dolaşarak da bu kuraklığın şiddetini görünce, ruhen yağmurun gelmesini istemiştir. Neticede yüzde doksan fayda veren çok bol bir rahmetin yağdığına herkes şahit olmuştur.
Buharî’nin haber verdiğine göre, Peygamberimizin (S.A.V.) vefatından sonra, Hz. Ömer, Hz. Abbas’ı, bir kuraklık zamanında vesile yaparak “Ya Rabbi, Bu, Senin Habib’inin amcasıdır. Onun yüzü hürmetine yağmur ver.” deyip dua etmiş. Allah’ın izniyle yağmur gelmiş. Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın hem torunu, hem de onun davasının ahir zamanda en büyük müdafii olan Bediüzzaman Hazretleri’nin de şiddetli arzu ve duasıyla Isparta’yı, bahçeleri, ağaçları ve çiçekleriyle beraber kuruyup mahvolmaktan koruyacak rahmeti gönderip, yaz mevsiminin şiddetli vaziyetini, baharın en letafetli, şirin ve hoş vazifesine çevirmesi de Cenab-ı Hakk’ın engin rahmetinin bir tecellisidir. Zaten, manevi bir rahmet ve yağmur olan hidayet membaları müesseselerin kökünün kurutulduğu bir dönemde, Risale-i Nur ile yani iman ve Kur’an hakikatleriyle ruhları, kalbleri ihya etmesi de daha büyük bir rahmet tufanı değil midir?