M. Fethullah Gülen Hocaefendi, HİMMET üzerine sorulan bir soruya cevap sadedinde söylediklerinden bazı bölümleri aktarmak istiyorum.
“Himmeti, umumî mânâda EL UZATMA şeklinde anlayabilirsiniz. Meseleyi bu yönüyle değerlendirirseniz, Peygamber Efendimizin (S.A.S.) ümmetine el uzatması veya velilerin bazı kimselerin iman ve Kur’an Hizmetine el uzatmaları arasında ciddi bir münasebet görürsünüz. Sonra, bu el uzatma ve yardıma koşmanın sadece maddî imkânlarla olmadığını ve insanların, kendilerine, lütfedilen o nimetlerin her birine karşı, o nimetlerin kendi cinsinden bir nevi şükür edasına giriştiklerini de müşâhede edersiniz. Evet Bediüzzaman Hazretlerinin de İşârâtü’l-İ’caz tefsirinde belirttiği gibi, ‘Kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden infak ederler’ (2/3) âyet-i kerimesindeki ‘Mâ’ umumî bir mânâyı ifade etmektedir. Yani, infak, sadece mala ve paraya münhasır değildir; İLİM, FİKİR, KUVVET ve AMEL gibi şeylerde de muhtaç olanlara infakta bulunulması gerekmektedir. (…)
“Bu meselenin önemli bir buudu da şudur ki; arz etmeye çalıştığım çerçevede iman ve Kur’an Hizmetine HİMMET’te bulunmak, insanı DEĞERLER ÜSTÜ DEĞERLERE ulaştırır. Çünkü, Hz. Üstad’ın da işaret ettiği gibi, ‘Bir insanın KIYMETİ, HİMMETİ nisbetindedir. Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başı ile bir MİLLET’tir. Aksine hep NEFSİ, NEFSİ diyen sürekli şahsî menfaatlerini düşünen ve milletin istikbaliyle alâkalı hiçbir planı, projesi veya derdi olmayan BİN adam BİR adam hükmündedir. Evet, kimin himmeti yalnızca nefsi ise, o kimse insan bile sayılamayacak bir derekeye düşmüş demektir. Zira, insan fıtraten medenî olarak yaratılmıştır; o tabiatı itibarıyla, kendi cinsinden olanları da düşünüp beraber yaşamaya mecburdur.
“Cenab-ı Hakka sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, günümüz de, HİMMETİ, MİLLETİ olan insanlardan nasipsiz değildir. Bugün de HİMMET ÇAĞLAYANLARI gürül gürül akmaktadır. Bu devrin HİMMET ERLERİ de çeşit çeşit olumsuz hadiselere rağmen, kaderi programların kendilerine yüklediği misyonu temsile çalışmaktadırlar.
“Ne var ki, her dönemde olduğu gibi, içinde yaşadığımız şu zaman diliminde de mesuliyet insanlarının himmet duygularını ve kuvve-i mâneviyelerini kırabilecek unsurlar mevcuttur. Bediüzzaman Hazretleri hem himmetin belini kıran bu mânileri birer birer saymış hem de onları def edebilmek için gereken tedbirlere (Münazarat Risalesinin sonunda) işarette bulunmuştur.) (…)
“İnancım o ki, bütün bu manilere rağmen, adanmış ruhlar şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da “YİĞİTLERİN HİMMETİ, DAĞLARI YERİNDEN SÖNER’ (Ubeydullah Ahrar) anlayışıyla hareket edecek ve bütün samimiyetleriyle Cenab-ı Hakkın inayetine sığınıp sorumlulukları istikametinde dönüp arkalarına bakmadan yürüyeceklerdir. Allah’ın rızasına ‘olmaza olmaz’ bir esas kabul ederek onun dışındaki bütün değerlere karşı kapanacak ve Hz. Mahbub’a (c.c.) kavuşma iştiyaki ile, O’na tahsis-i nazar ederek yollarına devam edeceklerdir ve bileceklerdir ki, himmet ettikleri ölçüde himmet göreceklerdir; başkalarına el uzatma gayreti içinde bulundukları nisbette de kendilerine ötelerden bir el uzanacaktır.” (İkindi Yağmurları)
Unutmayalım ki, Ağrı Dağı ile ilgili olarak 1900’un hemen başlarında Üstad Hazretlerinin müşahedesi YENİ BİR DÜNYANIN MÜJDESİ idi ve CÛDÎ ismiyle bilinen noktaya Hz. Nuh’un gemisinin aram etmesi Anadolu Cömertliğini yani bütün cihana el uzatma himmetinin işaretiydi. Bu işarete elhamdülillah bütün Anadolu katıldı ve 180 ülkeye cömertçe öğretmen evlatlarını, onların burslarını ve okullarının malzemelerini senelerce gönderdi. Yani cihana el uzattı.