Cenab-ı Hak, Rahman Sûresi’nde “Rahman… Kur’an’ı tâlim etti. İnsanı yarattı. Ona beyanı (konuşmayı) tâlim etti.” (55/1-4) Âyetlerin ifade tarzından, Kur’an’ın kâinata tâlim edildiğini anlıyoruz. Üstad Bediüzzaman Hazretleri Muhakemat Risalesinde, Kur’an’dan bahsederken: “Öyle Kitap ki, kâideleriyle âlemin yaradılış kitabından kader eliyle, hikmet kalemiyle yazılmış olup geçerli olan İlahî hassas ve derin kanunları izhar etmektedir.” demektedir. Yani Kur’an, kâinatta geçerli olan kanunlarından sağılıp süzülmüş prensip ve düsturları içinde toplamaktadır. Onun için Kur’an’ın hiçbir hükmü kainatta geçerli kanunlarla çelişmez. Ekolojik esaslara ters hiçbir âyeti mevcut değildir…
Ocak 2021 tarihli Çağlayan dergisinde Sinan Koşak, “Fizik Penceresinden Hayata Bakış” başlıklı yazısında, fizik kanunlarının yaratılış kanunları (şeriat-ı fıtriye) olduğu, onun için bu kanunlardan yola çıkarak hayata ve insana dair çıkarımlarda bulunmanın mümkün olduğunu söylüyor.
Mesela, “Elastik limit ve gerilmeye dayanımı” yüklemeye maruz elastik bir materyalin şekil değiştirmeden önceki son noktasını ifade eder. Ondan sonra cisim artık dayanamaz. Ayni şekilde insanın dayanabileceği bir yük, toplumun gerilebileceği bir sınır vardır. Onun için İslam’da teklif-i mâlâ yutak (Hiç kimseye, kaldıramayacağı bir mükellefiyet yüklenemez.)
Mesela, kuvvetin aynı kalması şartıyla, etki alanı genişlerse, basınç azalmış olur. Baskı ve acılar da geniş kitlelerle paylaşılırsa tesiri azalır. Mesela, su basıncı derinlere inildikçe her 10 metrede 1 ATM (açık hava basıncı) artar. Yüzeyde kalmak kolaydır. Derinlerdeki incilere tâlip olanlar ise, her metre derinleştikçe imtihanın daha da şiddetleneceğinin farkındadırlar. Mesela elektrik devrelerinde sigortalar vardır. Fazla akımla yanar ve devrenin geri kalanını kurtarırlar. Bazı insanlar da sigorta gibi ‘Biz yanalım, âlem kurtulsun” diyen fedâî ruhlardır…
Daha güzel bir çözüm olarak baş tarafta verilen misallerde olduğu gibi, yük ne kadar ağır olursa olsun, ortak akla başvurup istişâreler ile fıtrî kanunlara riayet ederek problemlere makul çözümler bulunabilir.
Üstad Hazretleri “Hakikat Çekirdekleri” isimli vecizelerinde şöyle diyor: “Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki büyüyüp gelişme meyli der: ‘Ben sünbülleneceğim, meyve vereceğim.’ Doğru söyler. Yumurtada bir hayat meyâlanı var; der: ‘Piliç olacağım’ Allah’ın izniyle olur, doğru söyler. Bir avuç su, donma meyli ile der: ‘Fazla yer tutacağım.’ Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu demiri parçalar.” (İnsanda da şuurlu fıtrat vicdan vardır. Vicdan yalan söylemez. Akıl Allah’ı unutsa da vicdan unutmaz.)
“Karıncayı emirsiz, arıyı ya’subsuz (arı beysiz) bırakmayan Allah’ın Ezelî Kudreti, elbette insanı peygambersiz bırakmaz.” (Sırr-ı nizam-ı âlem, böyle ister elbette) “Mürşid Âlim koyun gibi olmalı, kuş gibi olmamalı. Koyun kuzusuna süt, kuş yavrusuna kusmak verir.”
“Bismillah, güneş gibidir. Yani güneş başkalarını gösterdiği gibi, kendisini de gösterir, başka bir güneşe ihtiyaç bırakmaz. Bismillah başkalarına yaptığı vazifeyi, kendisine de yapıyor. İkinci bir Bismillah daha lâzım değildir. Evet, Bismillah öyle müstakil bir nurdur ki, bu nur hiçbir şeye bağlı değildir.” (İşârâtü’l-İ’caz)
“Sahraları faydalandırmak için yağmur, kar ve fırtınaların şiddetlerine maruz kalan yüksek dağlar gibi, peygamberler de ümmetlerini feyizlendirmek için peygamberlik zahmetlerine maruz kalırlar.” (İ. İ’caz)
“Bir taş, taş olmasına rağmen, kubbeli binalarda ustanın elinden çıkar çıkmaz başını eğer arkadaşıyla birleşmeye meyleder ki, düşme tehlikesinden kurtulsunlar. Maalesef insanlar, yardımlaşma sırrını idrak edememişler. Hiç olmazsa, taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar.” (İ, İ’caz)
“Kalbden maksat çam kozalağı gibi bir et parçası değildir. Ancak o bir Rabbanî lâtifedir (ince, hassas, lâtif bir duygudur) ki, hissiyatının mazharı vicdan, fikirlerin yansıdığı yer ise beyindir. Binaenaleyh, o Rabbanî lâtifeyi tazammun eden o et parçasına kalb tabirinden şöyle bir letafet çıkıyor ki: O lâtife-i Rabbâniyenin insanın mânevîyâtına yaptığı hizmet çam kozalağına benzeyen ve bir cisim olan kalbin cesede yaptığı hizmet gibidir. Evet, nasıl ki, bütün bedenin her tarafına âb-ı hayatı neşreden o çam kozalağı benzeri cisim, bir hayat makinesidir ve maddî hayat onun işlemesiyle ayakta durur, sekteye uğradığı zaman, cesed de yere düşer; aynı şekilde, o Rabbanî lâtife, emellerin, ahvâlin ve mâneviyatın heyet-i mecmuasını hakiki bir hayat nuru ile canlandırır, ışıklandırır, iman nurunun sönmesiyle, mâhiyeti hareketsiz ölü gibi bir heykelden ibaret kalır.” (İ. İ’caz)
Bize düşen, hem Kur’an-ı Kerimi anlayarak okumak hem de kâinat kitabını…