“Sohbet Atmosferi” isimli kitabında M. Fethullah Gülen Hocaefendi bir soru üzerine diyor ki: “Unutmamalıdır ki, mâzi iniş ve çıkışlarla doludur. Biz ne ilk defa inen ve devrilen kimseleriz ne de ilk defa bir çukurdan çıkma mecburiyetinde olan kimseleriz. Evet, bizden evvel nice milletler hep aynı inişleri, düşüşleri yaşamış ve Allah’ın (c.c.) lütfuyla değişik şekilde çıkışlar yapmışlardır. Hz. Nuh Aleyhisselam, ümmeti içinde 1000 seneye yakın irşad ve tebliğde bulunmuştu. İşte o ümmet öyle bir ÇUKUR’a düşmüştü ki, beş büyük peygamberden (ulü’l-azm) birisi olan Hz. NUH Aleyhisselam, bu kadar yıl say ve gayret etmesine mukabil sefine-i selâmete binerken yanında ancak 70-80 kadar insan vardı. Hatta mevcud Tevrat ve İncil’de Hz. Nuh Aleyhisselamın yanında olan sekiz kişiden bahsedilir.
“Hz. ADEM Aleyhisselamın irşadıyle başlayan, beşeriyetin din hakikatini tanımama devresi, Nuh Aleyhisselam döneminde son kerteye ulaşmıştı. adetâ her şey bitip tükenmişken Hz. Nuh ile yeni bir irşad devri başlamıştı. Hz. HUD Aleyhisselam devrine doğru yeniden bir iniş devri olmuştur. Hz. HUD, bir kere daha insanları imana çağırmıştır. Hz. S LİH Aleyhisselam, muâsırlarına belli mucizelerle HAKK’ı anlatmış; onlar ise Hz. Salih’in devesini dillerine dolamış, peygamberlerden gelen tehdidi görmezden gelmişlerdir. Sonra, o da ümmetine çeki düzen vermiş ve yeniden bir defa daha küre-i arza nur serpiştirmiştir.
Hz. İBRAHİM Aleyhisselam Firavun tarafından zevcesi ile tehdit edildiğinde içinde bulunduğu durumu zevcesine açarak şöyle seslenmişti. ‘Ey Sâra, biliyorsun ki, yeryüzünde sen ve ben de başka Müslüman yok. (Eğer biz de mahvolursak Allah’ın adını anan kimse kalmayacaktır.’ Onun bu sözlerinden, Hz. İbrahim devresinde de inananların bir kere daha dalâlete sürüklendikleri anlaşılmaktadır. Sonra bu dönemde Hz. İbrahim ile yeni bir aşk, heyecan ve coşkunluk devri başlamıştır. Hz. Musa Aleyhisselam bu işi devlet çapında planlamış, rayına oturtmuş, İsrailoğullarıyla bir devlet kurarak firavunlara baş kaldırmış ve gürül gürül Hakk’ı ilan etmiştir. Bu süreç, Hz. DAVUD ve Hz. Süleyman Aleyhisselam devirlerinde muhteşem bir devlet olarak yerine oturmuş ve cihan çapında bir hâkimiyet kurulmuştur. Hz. Mesîh Aleyhisselama doğru gelindiğinde Hak duygusu yeniden yıkılmış ve Hz. Mesih’in etrafında sağlam inanmış ve on bir buçuk insan kalmıştı. (Vâkıa Havariler on ikişidir, ancak birisi ihanet ettiği için 'on bir buçuk’ ifadesini kullandım.) Hz. Mesih’in elçi olaral gönderildiği cemaat, kendilerine ırklarından olan Hz. ZEKERİYA ve HZ. YAHYA’yı (Aleyhisselam) tereddüt etmeden şehid edecek kadar âsi bir toplumdu. Hz. Mesih, bu cemaati Hakka çağırarak, EFENDİMİZE (S.A.S.) giden yolu açmıştı.
“EFENDİMİZ (S.A.S.) dünyaya teşrif ettiği zaman, her yanda bambaşka bir hava vardı. İnsanlık bütün bütün şirazeden çıkmış, tamamen haktan hakikatten uzaklaşmıştı. O kadar ki, yerdeki en mukaddes bina olan KABE’yi kadınlar çırılçıplak tavaf ediyor. Mekke sokakları fuhşiyatla inliyordu. (Bâtılı tasvir olur düşüncesiyle daha fazla açmak istemiyorum.) Hz. MUHAMMED Aleyhisselam, insanlığı son defa bir daha gayyâdan alıp belli bir doruğa ulaştırırken aynı zamanda insanlığın bir gün yeniden dirileceği müjdesini de vermiştir.
“İşte benim ümidimin kaynağı ve dayanağı, bu iniş ve çıkışların devamındaki temel espiridir.”
Evet, Cenab-ı Hak, bizzat Kendisi, Allah’tan ümidinizi kesmeyin buyuruyor… İşte geçmiş, tarihi gerçekler olarak bu ümit bahşeden olaylarla bu hakikatı haykırıyor. Bize düşen üzerimizde vazifeleri hakkıyla yerine getirmektir. Evet işimize bakalım.